Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

06 Ocak '09

 
Kategori
Dostluk
 

Nazımın büyük aşkı Vera ile birlikte

Nazımın büyük aşkı Vera ile birlikte
 

Kalbimde yaşayan anılar


06/01/2009

NAZIMIN BÜYÜK AŞKI VERA İLE BİR AKŞAM YEMEĞİNDEYDİM

Yıllarca vatan haini olarak söz edilen, şiirleri dahi yasaklanan bir Nazım’ımız vardı. Vatanından uzaklarda kalmış ama hiçbir zaman unutmamış, duyduğu büyük özlemi şiirlerinde anlatmıştı.

Bir zamanlar Nazım Hikmet’e kimler karşı idi, şimdi kimler şiirini okumaktadırlar? Ey gidi dünya ey!

Tüm dünyanın bağrına bastığı ama bazı kesimlerin hâlâ anlayamadığı usta şairimiz yaşamı boyunca bir çok kez aşık olmuştu. Onun şu dizeleri gerçeğin ta kendisidir bence.

Çok şükür aşığım. Bana öyle geliyor ki bir tek insana, yüz milyonlarca insana, bir tek ağaca, bütün ormana, tek bir düşünceye, bir çok düşünceye ve fikre aşık olmadan yaşamak, yaşamak değildir"

Büyük usta bu sözlerinde ne haklı değil mi?

Durmadan değişen gündemler, iç karartıcı haberler ile günlerdir acı çekip kavruluyoruz. Bu kadar acının içerisinde araya güzel bir haber giriverdi. Nazım Hikmet’in Türk vatandaşlığını geri veren bir kararnamenin hazırlanıp bakanlar kurulunda imzaya açıldığını ve tekrar Türk vatandaşı olacağını Hürriyet gazetesinde okudum. TV haberleri de geçtiler. (Nazım zaten bir Türk’ tü). Buna çok sevindim yalnız Fransa’da yaşayan tek oğlu Mehmet Nazım bu habere pek olumlu yanıt vermedi. Belli ki bir kırgınlığı var. Sanırım sonunda ikna olacaktır zira babasının vasiyeti var. Vasiyet adlı şiirinde dile getirmişti bu arzusunu. İşte o şiirin son dizeleri

Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
öyle gibi de görünüyor
Anadolu`da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani.

VERA İLE YEMEKTE

07/ 11/1990 Can dostum, sevgili ağabeyim değerli yazar İsmet Kemal Karadayı bana telefon açarak Nazım Hikmet’in eşi Vera’nın Cem Yayın Evi’nin konuğu olarak İstanbul’a geleceğini, diğer yazar arkadaşların da birlikte olacaklarını istersem beni evden alacaklarını söyledi. Ona ancak akşama müsait olabileceğimi zira orkestram ile provamın daha önceden kararlaştırıldığını iptal edemeyeceğimi, ayrıca da bu teklifine çok sevindiğimi teşekkür ederek söyledim.

Akşamı iple çektim desem yeridir. Vera ile tanışmak beni hem heyecanlandırıyor hem de meraklandırıyordu. Acaba nasıl birisiydi! Kendini beğenmiş tepeden bakan kasıntı mıydı?

Akşam Kumkapı Gölçek Restaurant’ta otururken ilk anlarda gizliden onu tetkik etmeye başlamıştım. Oysaki tanışmamızda bizim adetlerimiz gibi kucaklaşmış öpüşmüştük onunla. Beyaz tenli, biraz topluca ama halen çok güzel çekici bir hanımdı. Anlamlı, yeşilimsi mavi gözleri vardı ve sıcakkanlıydı. Çok az Türkçe konuşabiliyordu. Türkolog olan diğer Vera tercümanlık yapıyordu bize. Onun Türkçeyi anladığını ama iyi konuşamadığını söylemişti. Nazımdan konuşurken ara sıra gözlerinde derin bir hüzün okunuyordu. Çok alçak gönüllü bir bayandı etrafa gülümseyen sanki ışık saçan bir kişiliği vardı. Vakit geçtikçe sohbetimiz ilerlemişti. Benim sanatçı olmam onun ilgisini çekmişti. Ne tür şarkılar söylediğimi sormuş, ben de İtalyanca ve İspanyolca demiştim.

Bana Nazımı anlatmasını, şimdilerde onsuz nasıl vakit geçirdiğini ne yaptığını, onsuzluğa alışabilip, alışamadığını sormuştum. ( Yüz bulmuştum ya, aklıma ne gelirse soruyordum.)

O da bana cevaplar veriyordu. Moskova da küçük bir evde yaşadığını Nazımın her şeyinin sanki o biraz sonra gelecekmiş gibi yerli yerinde durduğunu, hiçbir şeyin yerini değiştirmediğini anlattı. İstabul’a geldiğine çok memnun olduğunu çünkü Nazımın kendisine

“Ben belki bir daha İstanbul'u göremem, ama sen gidersen ki mutlaka gideceksin; dünyanın hiçbir denizinde bizim Boğaz'ın balıklarının lezzeti yoktur. Benim için balık ye ve iki yudum rakı iç. Ülkeme olan hasretimi hatırla ve anlat.”dediğini söyleyerek,

—Keşke o da burada olabilseydi. En büyük arzusu vatanında olmaktı” demişti.

İşte o an, Nazımın ona yazdığı bir mektuptaki satırlar gelivermişti aklıma.

“Odessa'da Potemkin Zırhlısı'nın çevrildiği merdivenlerden denize bakıyorum. Denizde yakamozlar... Sevgili Vera bilir misin, İstanbul'un denizi de böyle ışıltılıdır. Sevgilim, senin gözlerin de benim hayatımı işte böyle aydınlatmakta...”

Kimse fark etmemişti ama o ışıltılı gözlerin bir an olsun bulutlandığını görmüştüm.

Nazıma halen aşık bir kadın vardı yanımda ve derin bir aşk ile sevdiği her halinden belli oluyordu.

-

Kansere yenik düşüp bu dünyadan göçtüğünü öğrendiğim zaman çok üzülmüştüm. Mümkün olsaydı Cenazesine gitmek isterdim. Bu büyük aşk sanırım mezara kadar sürdü. Nazımın yattığı yer küçük bir yer olduğundan Eva’nın naaşı yakılmış ve sadece külleri Nazımın yanına gömülmüş.

Sanırım oralarda yine aşklarını yaşıyorlardır. İkisine de rahmetler dilerim. Resimler, sararmışta olsa duruyorlar ama gidenler ve o güzel anlar bir daha geri dönmüyorlar.

Güya biraz neşelendiydik ama olmuyor! İşte yine anılarla hüzün sardı içimizi değil mi?

Büyük ustanın buram buram hasret, sevgi dolu şu şiirini de yazmadan geçemeyeceğim.

MEMLEKETİMİ SEVİYORUM

Memleketimi seviyorum :
Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.

Memleketim :
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kurşun kubbeler ve fabrika bacaları
benim o kendi kendinden bile gizleyerek
sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.

Memleketim.
Memleketim ne kadar geniş :
dolaşmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum
ve güneye
pamuk işleyenlere gitmek için
Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye
utanıyorum.

Memleketim :
develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler,
kavak
söğüt
ve kırmızı toprak.

Memleketim.
Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven
alabalık
ve onun yarım kiloluğu
pulsuz, gümüş derisinde kızıltılarla
Bolu'nun Abant gölünde yüzer.

Memleketim :
Ankara ovasında keçiler :
kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması.
Yağlı, ağır fındığı Giresun'un.
Al yanaklı mis gibi kokan Amasya elması,
zeytin
incir
kavun
ve renk renk
salkım salkım üzümler
ve sonra karasaban
ve sonra kara sığır
ve sonra : ileri, güzel, iyi
her şeyi
hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır
çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
yarı aç, yarı tok
yarı esir...

NAZIM HİKMET

Not:Resimdekiler Soldan sağa 1-Ahmet Miskioğlu (Türkdili Dergisi Yönetmeni)

2-Tünay Süer

3-Türkolog Vera

4-Nazım Hikmet’in eşi Vera

5-Cem Yayınları sahibi Mehmet Ali bey

Sağ sıradakiler. 1-Hatice Özen

2-İsmet Kemal Karadayı

3-Melisa Gürpınar (Şair ve tiyatro sanatçısı)

4-Oktay Akbal (Gazeteci yazar T.Y.S Genel Bşk.)

5-Hayati Asıl Yazıcı (T.S.Y Genel Sekreteri)

6-Füsun Erbulak ( Yazar)

 
Toplam blog
: 375
: 801
Kayıt tarihi
: 30.04.08
 
 

İstanbul Kadıköy doğumluyum. Herhangi bir menfaat grubuna bağlanmadan, açık fikirli, dürüst, önya..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara