Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ağustos '06

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Ne erkekler Mars'tan, ne de kadınlar Venüs'ten...

Ne erkekler Mars'tan, ne de kadınlar Venüs'ten...
 

Herhalde dünyada insanların en çok kafasını ve yüreğini yoran konuların başında geliyor yaşamakta oldukları ilişkiler. Ya da ilişkiye dönüşememiş ilgileri, aşkları, bağları ve hissettikleri. İster çok uzak dağların eteklerindeki yalnız bir çoban olsun veya dünyanın en kalabalık şehirlerinden birinde hali vakti yerinde bir işadamı farketmiyor. Veya karşı cins için örnek vermek gerekirse, küçük bir köydeki Hatice ve şehrin varoşlarında Halime için önemi neyse bu konuların, sosyetik güzel Filanca hanım için de aynı büyüklükte bir önem taşıyor hayatındaki adam ve onunla ilgili konuları, konuştukları, anlattıkları ve yaşadıkları.

Amerikalı evlilik uzmanı John Gray erkek ve kadın arasındaki ilişkileri kendince hale yola koyabilmek adına bir kitap yazmıştı bir zamanlar. "Erkekler Mars'tan Kadınlar Venüs'ten'' adlı bu kitabinda da her iki cinsin farklı farklı gezegenlerden gelen farklı yaratıklar olduğunun tanımını yapmış ve esprili bir dille hem kadınlara hem de erkeklere ''Sakın mükemmel bir uyum yakalamayı beklemeyin, sonra çook hayal kırıklığına uğrarsınız haa! Unutmayın ki sizler farklı yaratıklarsınız!'' mesajını verircesine görünmeyen parmağını sallamıştı okuyucularına usul usul.. Ben söz konusu kitabı ilk okuduğumda -ki bundan on yıl önceydi- biraz hak verir gibi olmuştum kitabın sevgili yazarına. Ancak üzerine son on yıllık tecrübelerimi de eklediğimde görüyorum ki bugün eskiden olduğu kadar hak veremiyorum John Gray'e.. Aslında anladım ki, insanlar herhangi bir nesneyi kategorize etmeye kalktıklarında dahi öylesine büyük yanlışlar içine düşebiliyorlar ki; söz konusu olan insan olunca, yani yenilebilir, içilebilir, taşınabilir ve kullanılabilir basit bir nesne olmaktan bu denli uzak, farklı ve önemli bir varlık olunca çok daha yanlış yollara yönelip hayal kırıklığına uğrayabiliyorlar. Dolayısıyla insan dediğimiz, hamuru et ve kanla yoğrulmuş ve yüreği ile beyni harıl harıl çalışan varlıkların ''Erkekler şöyle, kadınlar da böyle. Hatta bu durumda şunları bunları yapmalı'' gibi yönlendirmelerin, şablonların içine sokulması, kategorize edilmesi de bir o kadar anlamsız ve hatta tehlikeli geliyor bana..

Kadın ve erkekler olarak anatomilerimiz ve buna bağlı işleyen metabolizmalarımız elbetteki çok farklı ve bu farklar tıp alanında iştigal eden doktorlarımızın yeterince kontrolü altında. Bu anatomi farklığının kişisel olarak bizi ilgilendiren kısmı ise sadece, paylaştığımız yatağımız ve orda geçirilebilecek mutlu saatlerimiz... Heteroseksüel çiftler isek yatak birlikteliğimiz için önemli bir detay ki ona dahi çok güvenmemekte fayda var. Çünkü yatakta birleşen iki farklı vücut direk haz ve mutlu son garantisi veremiyor insanlara. Yataktaki çiftin birbirini tamamlayan farklı vucütlarından ziyade, o bedende atan yüreklerin ne hissettiği, kafalarında hangi düşüncelerin dolaştığı vucütlarından çok daha önemli yer kaplıyor mutlu sona giden aşamada. Eğer herhangi bir kişilik bozukluğu yoksa, sadece kadın veya erkek diye iki farklı insanın kendini yatağa atıp mutlu olmaları mümkün olabilir mi? Elbette ki hayır! Dünyanın en hızlı çapkını bile olsa adam, tek gecelik olmak bir yana sadece bir kaç saatlik için bile girse o yatağa, arzulanmak ve ciddiye alınmak ister, etkilenmek ister. Karşısındaki partneri ise dünyanın en duyarsız görünen kadını dahi olsa etkilemek ve karşılığında etkilenmek için sarılır yanındaki bedene. Vücudunun beğenilmesi ve arzulanması duygusuyla başlayıp yola, her dokunuşunun beğenilmesini, her tepkisinin farkedilmesini ve karşı tarafın da bundan yeterince etkilenip zevk almasını bekler. Beklentinin bile duygusal bir tepki olmasının yanısıra sonuçta her iki taraf için de bir tatmin duygusu beklentisi vardır ki, bu da netice itibarıyla bir duygudur. HAZ duygusu! Tıpkı lezzet alabilme, gülebilme, mutlu olabilme veya üzülebilme gibi, her iki tür için de hissetmesi aynı olan veya aynı etkilere yol açan bir olay! Bu kadar basit! Bizleri, yani insan oğlunu çevresindeki tüm varlıklardan ayıran yegane özelliğimiz, yani DUYGULARIMIZ!

Duygu olmadan insan olmak mümkün olamıyorsa eğer, o halde duyguları arasında zaman zaman gel gitler yaşayan insanın da sırf erkek ve kadın olmasından ötürü her durumda, her zaman aynı tepkileri vermesi de mümkün olamaz! Yani bir şablona oturtulamaz hal ve tavırlar, tepkiler ve oturtulmamalı da bana kalırsa. Hangi cinsiyetin insanı olursa olsun, karşısındaki insanın göğüs kafesinde çırpınan bir kalbi olduğunu unutmaması, mutlu veya mutsuz ettiği hallerde bu yüreğin çarpıntılarının insanları oradan oraya savurduğunun bilincinde olması yeterli bana kalırsa. Önce insan olduğumuzu unutmaksızın, kendi beklentilerimiz olduğu gibi karşı tarafın da bekledikleri olduğunu farketmek, kendimize davranılmasını istemediğimiz şekilde davranmamayı başarmak- başarabilmek bu korkunç denklemin en sihirli anahtarı bana kalırsa. Hani günümüzün moda tabiriyle ''Empati'' denen olayı başarabilirsek, kadın olmak veya erkek olmak çok da büyük bir fark değil şu yaşadığımız dönemde.

Aslında bu konuda söylenebilecek okadar çok söz var ki, hepsini bir kerede tüketmenin bir anlamı yok sanırım. Hem kadın veya erkek olmakla alakalı hem de empati yapabilmekle ilgili cümlelerim, bir dahi yazım için kurulmak üzere bekliyor olacaklar kafamda.. Yeter ki okuyacak gözler ve yorumlamaya hazır dostlarım olsun karşımda..

 
Toplam blog
: 117
: 2206
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1969 İstanbul'unda açmışım gözlerimi bu dünyaya... Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu, şimd..