Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ekim '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ne kadar puan, ne kadar başarı, o kadar ücret

Ne kadar puan, ne kadar başarı, o kadar ücret
 

Eşitlik ve adalet, çoğu zaman birbiriyle karıştırılan iki kavramdır.

Zaman zaman aynı görevi ifa ediyormuş gibi görünseler de, ikisi birbirinden farklıdır ve ikisinin de yerine göre kullanılması gerekir.

Diyelim ki iki çocuğunuz var. Çok klasik bir cümledir ama, anne-babalar çocukları arasında ayırım yapmazlar. Hani sanatçılara da hangi eserini daha çok sevdiği sorulunca, "onlar benim çocuklarım gibi, birini diğerine tercih edemem" derler ya, işte öyle bir şey...

Bu iki çocuktan biri 19-20 yaşında üniversiteye giden bir delikanlı olsun. Diğeri de 8 yaşında ilkokula giden bir kız.

Şimdi çocuklarıma eşit davranacağım diye ikisine de aynı harçlığı verebilir misiniz? Hayır...

Halbuki eşitliği sağlamak için ikisine de aynı parayı vermeniz lazım. Böyle bir durumda eşitliği sağlamış, ama haksızlık ve adaletsizlik yapmış olursunuz.

Üniversite öğrencisi "genc"e kendi yaşına, konumuna, arkadaşlarına, okulun uzaklığına, yol durumuna göre, henüz "çocuk" sayılan kardeşinden elbetteki daha fazla harçlık verilecektir.

Bu durumda, çocuklar arasında eşit hareket edilmemiş, ama aslında ikisine de ihtiyaçlarına göre hakettiği verilmiş ve adaletli davranılmış olacaktır.

Herkesin hakettiğini alması gerçek bir adalettir ve bir anlamda da eşitliktir. Demekki eşitliği her zaman, her yerde sadece sayısal olarak değerlendirmek, bizi yanlış sonuçlara götürebilir.

*****

Eşit işe eşit ücret şeklinde bir slogan duymuşsunuzdur. Daha çok sendikalar, hak arama yürüyüşlerine çıktıklarında, böyle bir pankartı mutlaka taşırlar...

Eşit iş ve eşit ücretin ölçüsünü, dengesini bulmak o kadar kolay mı?

Sözgelimi aynı işi yapan iki kişi için, iki doktoru ele alalım. Bunlardan biri Anadolu'nun bir kasabasında, biri de İstanbul gibi bir büyük şehirde yaşıyorsa, normalde adalet adına bunlara eşit maaş verilmemesi gerekir.

Hatta aynı hastanede, aynı klinikte, aynı branşta görev yapan aynı dalın uzmanı iki doktora bile gerektiğinde aynı maaş verilmeyebilir.

Gerçi devletin "derece" ve "kademe" adı verilen standart kalıplarına göre bu iki doktorun farklı maaş alma şansı yoktur ama, özel sektörde, çalışmasının getirisine göre bunlara mutlaka farklı maaş verilir ve verilmelidir.

Çünkü herkesin farklı bir yapısı vardır. Bilgi, beceri ve başarı çok nadir durumlar dışında herkeste aynı sonuçları vermez. Teşvik anlamında ve çalıştığının karşılığını vermek bağlamında, bu iki doktora çok rahatlıkla farklı maaş verilir ve adalet de bunu gerektirir.

*****

Peki farklı meslekler ve uğraşlarla ilgili denge ve eşitlik nasıl sağlanacak?

Yerin yedi kat dibinde çalışan bir madencinin yaptığı işle, bürosunda keyif çatarak mesaisini dolduran bir hareket memurunun mukayesesini nasıl yapacağız?

İşte burada, önce geçimi temin edecek kadar herkese eşit bir asgari ücret ödenmesi gündemi gelir. Ardından işin zorluğu, o meslekte eleman bulmanın güçlüğü, tehlikesi ve benzeri meseleler göz önüne alınarak düzenlemeler yapılır.

En geçerli ve en sağlıklı ücret tesbiti ise, çalışanla işverenin karşılıklı pazarlık yapıp bir noktada anlaşmalarıdır.

Özel sektör, işe aldığı kişiden, şirketin kâr etmesi bağlamında bir beklentisi olduğu için, elde ettiği verime göre ücreti istediği aralıkta tutabilir.

Kamu görevlerinde ise üst seviyedeki yöneticilerin maaşları, yaptıkları işin sorumluluğuyla bağlantılı olarak, devletin imkânları ve özel sektörde benzer işler yapanların durumları arasında bir orta yol bulunarak tesbit edilmeye çalışılır.

Peki bir başbakanın maaşını kiminle kıyaslayacağız? İşte cevapsız bir soru...

*****

Bu kadar lafı niye söylediğimi herhalde anladınız. Bu günlerde aldığı ücret dillerden düşmeyen kim var? Fatih Terim...

3 maçta 13 gol yiyen bir takıma 1 gol bile atamadan puan verdiğimiz maçın ardından Terim'inn ücreti ikiye katlanmış. Tabi katlanan asgari ücret olmadığı için, ortaya bayağı yüklü bir rakam çıkmış.

Gazetelerden öğrendiğimiz kadar Terim'in aylığı 220 bin lira olmuş. Yani normal bir aile reisinin 20 senede kazanacağı bir para... Milyonlarca insanın 25 yıllık çalışma hayatı boyunca alacağı ücretin tamamı...

Böyle baktığınız zaman ortada büyük bir adaletsizlik var gibi....

Peki olaya bir de başka açıdan bakalım.

Milli takımımız 2002'de Dünya üçüncüsü oldu. 2008 Avrupa şampiyonası'nda da dördüncü...

Hangimiz takımımıza bu sonucu aldırabiliriz? Hiç birimiz... Öyleyse Terim'in yaptığı çok özel bir iş... Üstelik mukayese anlamında dünyadaki benzerlerine, örneklerine baktığımızda bu para az bile görünüyor.

*****

Evet göğsümüzü kabartan, gururumuzu okşayan başarılar kazandıkça, hepimiz seve seve "helal olsun" diyebiliyoruz. Ama gruptaki durumumuzu tehlikeye sokan bir beraberlik sonrasında ikiye katlanark yenilenen sözleşme, biraz içimizi burkuyor.

Keşke şöyle bir şey olsa....

İki yıllık bir turnuva (Dünya Kupası veya Avrupa Şampiyonası) boyunca eleme gruplarında ve finallerde kaç maç oynanacağı belli. Hocanın istediği iki yıllık ücret, eleme grupları için kendi sahamızdaki,deplasmandaki maçlara, alınacak beraberliklere, galibiyetlere ve puanlara göre ayarlansa, finaller için de derecelere göre düzenlense, hem başarı ödüllendirilmiş, hem de bu ödeme insanların gözüne batmamış olmaz mı?

Hani zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış derler ya, insanlar Terim'in sözleşmesiyle uğraşırken ben de bunları düşündüm. Ne işime yarayacaksa...

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..