- Kategori
- Güncel
Ne MR'ı ne röntgeni....

kaynak:internet
Sarı zemin üzerinde kalın ve kapkara duran endüstriyel çark işaretini hiç sevmem. Hastane koridorları ile aram hep mesafelidir. Çocukluk marazlarımla birlikte sürüklediğim bir tür çekinme bozukluğu yaşarım hala.
İnceleme altına alınmaktan endişe etme bozukluğu (!) da denibilir belki bu duruma. Uzman psikiyatrlara saygıyı elden bırakmadan, durumun kendisini anlatmaya çalışayım:
Omurgamda 1, 5 milimetrelik bambu yaprağı eğriliği tespit edilmişti... Gir bakalım odalara, sonra eğil doktorun önünde, siyah kalemle işaretlenen bilmemkaç tane fındık büyüklüğünde, yuvarlak, kıkırdak- kemik dokusuna, makinelerle bir baksınlar.....Yıllarca, kaçma kovalamaca eşliğinde çoğu zaman yaka paça edilerek git gel aynı yollarda....
Yıllarca; diş siniri ve kemik dokudaki sorunların altından kalkmaya çalış.., ağrılı omurga bozukluğu, -okul çantasını sağ omuzda taşımaktan kalma- omuz ve boyun asimetrisi, beyne giden damarlarda daralma tespitinin ardından, sağ umuz MR'ı.....çektir.
Sonuncusunun takibinden kaçtım. MR aleti klostrofobimi tetikledi. Sıradan olduğu söylenen bu durumu sevmedim. ''Daha da, doktora gitmem'' diyordum ki..., kararımı hayata geçiremedim. Yaşlanıyorum ve yine üniversitenin yolları görünüyor işte...
Tam bu durumları kendimde anlamlandırmaya çalışırken, birileri ''röntgen çektirmekten çekinmeyiniz (!)'' demiş.
Yazdıklarına ve kendisinin siyasi yazar kimliğine zaman zaman kafamı takmış olabileceğim düşünülebilir ama bu riski göze almak durumundayım.
Bir kez daha, sayın Ahmet Altan'ın bugün okuduğum bir köşe yazısına atfen, ifade özgürlüğümü kullanmak istiyorum:
Olur efendim. Rontgen cihazının herşeyi ilk avazda tarayan, gün yüzüne çıkaran faydasını görelim.
Asker, yargı, hatta darbe yanlısı solcu aydın güruhu - sıralarken saydığım son grup tamamen kendi dolaylı ve içsel ifadelerinden seçilmiş sözcüklerdir -, 80 sonrası darbe yemiş ve nereden nereye savrulduğunu bilememiş güzel yurdumun zig-zag lı entellektüelleri, liboşlarımız, döneklerimiz... Yani her birimiz, tehlikenin farkında olmanın bedelini böyle mi ödüyoruz. Şimdi mi darbe yanlısı olmak gibi bir töhmet altındayız. Bütün bu çoğul zümre; askeri erkan, bağımsızlaşmasına izin verilmeyen yargı ailesi, sağlıktan eğitime ''sizi yakarım ha!!'' tehtidi altında ezilen meslek grupları... Bundan sonra... Daha önce hiç ciddiye alınmadıkları için ve hep kendi kendilerini eylediler diye mi, darbe yanlısı olduklarının bile farkına varamadılar. Haydi canım.... Yok böyle bir saflık ve şuursuzluk.
Yargı mensupları da, askerler de, kendilerinin ne adına var olduklarının son derece bilincindeler. Hem de nasıl....
''Ben ne dersem o..!!! Disiplin altına alırım!!....'' bilinci askerin kendi mesleki edinimlerine özgüdür ve bu bir zorunluluktur. Sıradan halk bunu böyle bilir. Her birimiz, askerlerin ve hukukçuların mesleki egemenliklerini sıradan insanlar üzerinde kurmadığını, tam tersine biz sıradan yurttaşların güvenliğini ve hakça yaşamını idame ettirmek için o makamda oturduklarını biliriz.
Birkaç kendini bilememiş, kişisel hırsıyla yatıp kalkan, özgüvensiz ve toplum bilinci maalesef tam oturamamış adam da hiç bir meslek grubunun temsilcisi olamaz.... Kabul edelim, bu cümle çok bildik ve tanıdık basit bir gerçekliği ortaya koyar. Vurgulamakta ısrarcı olmak istiyorum: Bu cümlenin kapsamına girmelerini kaçınılmaz gördüğüm yazar çizerler, edipler, köşe yazarları, makalelerin padişahı olmayı hakedenler vs.vs gibi, takipçisi olmaktan hoşlandığım insanlar da dahil olmalıdır.
Röntgenlemek, akil insanların işi değildir. Makinelerin işidir. Kurulmuş zembereklerin, ezberci hatiplerin, gözü tek noktaya dikilmişlerin, etrafında olup giden diğer insanları gözlemlemeyi reddedenlerin ve kendini bilmezliği görev edinmişlerin işidir.
Yargı üyeleri ve askerler dışında, otuz küsur yıldır, röngenlenmeyle neredeyse hiç muhatap olmamış insanlar..., sırayla gözümüzün önünde seyirtirken, bizler hiç kimsenin demokratik olarak yargılanmaması gereğini ve ayrıcalığını, ya da sistemin dayattığı mantık dşı disiplini kabul etmeyiz.
Demokratız ve ne yazık ki aydınız (size göre ne yazık..) İyi ki aklımız hala başımızda. Ne askerin ne de yargının meslekli onurlarıyla ve eğitimlerinin kalitesyle, demokratik laik bir ülkenin en üst düzey kaleleri olmalarıyla hiç bir problemimiz yok. Leke de sürdürmeyiz, ayak oyunlarına gelmeyiz. ''Bakın görün daha neler ederiz, bir de röntgene soktuk mu işleri tamamdır.'' tehtidleri çok banal ve sığdır. Bunlarla kendimizi üzmeyiz. Biz işimize bakarız; kendimizden beklenen ne ise her birimiz zaten işimizin başındayız. Adam gibi oturup, adam gibi yaşarız. Herkes te öyle olsun isteriz.
Ne demek istediğinizi, bulanık sularda balık avlar gibi ifade ediyorsunuz. Tanıdığınız veya bildiğiniz her durumu amacınız dahilinhde tartaklayıp, yandaş edindiğiniz kitleyi arkanıza alarak, sıradışılığınızı bile reddediyorsunuz. Amacınızı ve ucundaki hedefi anlıyorum. Onca güzel romanı ve duyarlı hayran kitlenizi yerle bir ederek, bu kez de sanki doğanızdaki sevgisizliği paylaştırıyorsunuz. Çok yazık ediyorsunuz.
Özlem ERKAPLAN