Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '14

 
Kategori
Deneme
 

Neden geldik, neden gidiyoruz

Neden geldik, neden gidiyoruz
 

Üzülme Mor Menekşe,Gül daha çok seviliyor diye,Dünyanın halı böyle


Geldik Cihanı görmeye, Kör düğümlerinin sırrını çözmeye, acıları, dertleri ve çileleri şerbet edip içmeye.

Gecenin karanlığında uyumaya, Güneşin doğuşuyla uyanmaya. Niye geldiğimizi bilemedik, neden beyhude Dünyanın sırlarını ve kör düğümlerini çözmeden gidiyoruz anlayamadık.

Mevsimin Buharlarlarına, yazlarına aldanıyoruz. Zemheri soğuklara, karlara kışlara, Tufanlara aldırmıyoruz. Yalan rehberimiz, haksızlık pusulamız. Ben benim diyoruz, biz diyemiyoruz. Kalp kırıyoruz, tamir edemiyoruz. Gittikçe geri kalıyoruz, ileriye gittiğimizi sanıyoruz. Hep fakirleşip, yoksullaşıyoruz adına zenginlik diyoruz.

Özgürlüğü ve demokrasiyi çok istiyoruz, nasıl elde edileceğini bilmiyoruz. Tohumsuz, topraksız, ekimsiz özgürlük ve demokrasiye hasret kalıyoruz.

Gülleri çok seviyoruz, beğeniyoruz, parayla satın alıyoruz. Saraylara, köşklere, sevgiliye, eşe, dosta layık görüyoruz, elden ele dolaştırıyoruz.  

Öte yandan Mor Menekşelere hiç değer vermiyoruz. Derelerde, kırlarda, evlerin balkon ve pencere önlerinde tabaklarda, çanaklarda kalsın büyüsün diyoruz.

Hüzünleri siyah saçlara katıyoruz, beyazlara aldırmıyoruz. Çocuğumuza  “Aşkım“  diye sesleniyoruz Aşkı çocuğun beynine kazıyoruz.

Misafirlikte, toplantılarda, özel günlerde başka yer ve mekânlarda “ Karıcığım seni seviyorum, kocacığım ben de seni seviyorum yapmacık iltifatlarla mutluluk tabloları çiziyoruz.

İçten olmayan, temeli çürük söz ve söylemlerle Dünyanın kör düğümlerini ve sırlarını çözmeden gidenlerin sayısını düşünmüyoruz.

Sebepsiz, vadesiz ve nedensiz yaprağın dalından kopmayacağını, bir türlü idrak edemiyoruz. Bir toplumun layık olduğu değerlere göre yönetileceğini kabul etmiyoruz. Yalanlara, hilelere, haksızlıklara müstahak olduğumuzu unutuyoruz.

Benzeri ve daha birçok beyhude konularda kendimizi kandırıyoruz. Dünyanın kör düğümlerini ve sırlarını böyle çözeceğimizi sanıyoruz.

Dünyanın kör düğümlerini ve sırlarının hiç birini çözmeden yeni düğümlerin örüldüğünü, yeni sırların belirlendiğini görüyoruz. Yine ar etmiyoruz, pişman olmuyoruz, nedamet duymuyoruz.

Benim olsun, yetmez daha çok olsun diyoruz. Sevgiyi ince bir alet olarak kullanıyoruz. Mutluluğun gerçek künyesini bilmiyoruz. Mutluyuz diyoruz, mutsuzuz diyoruz, ikisinin ortasını bulamıyoruz.

Boşuna bunca çaba harcıyoruz. Cihanın sırrını ve kör düğümlerini çözemedik ama birbirinden değerli urbalar giymeyi Dünyaya geliş gayesi sayıyoruz.

Gerçek ise dünyayı görmeye geldik. Sonuçta Dünyanın sırrını ve kör düğümlerini çözemeden gidenler gibi kuşaklı, iliksiz, düğmesiz, yakasız, paçasız, beyaz bir gömlek giyip gideceğimizi düşünmüyoruz.

Boş ya da dolu torbaların, heybelerin, köşklerin, sarayların, hanların beyhude yerde kalacağını akla getirmiyoruz. İşte sorun burada biz niye geldik, niye gidiyoruz? Bu sorunun cevabını bile bilemiyoruz çözemiyoruz.

Bunca zaman ne yaptık, ne kazandık. Sonuçta etten, kemikten meydana gelen ve bu yalanda kirlenen beden Candan neden ayrılıyor, neden Can ayrı, beden ayrı kalıyor.

Bedenle birlikte kirlenen ruh nerede yıkanıp temizlenecek ve sahibine ulaşacak. Elbette beden ile birlikte kirlettiğimiz ruhunda hesabı sorulacak.

Sahi neden geldik, neden gidiyoruz. İşte bunu bilsek Dünyanın kör düğümlerini ve sırrını çözmüş olacağız.

Her yolcu uzun yolculuğu sırasında ekmekten önce suyu olan yolu tercih etmelidir.  

 

Kıymetli okurlarımıza saygılar sunuyorum.

Mehmet BURAKGAZİ/ MERSİN                                                                                              

 
Toplam blog
: 608
: 2204
Kayıt tarihi
: 12.04.12
 
 

Bingöl'de, Baharın son ayında, ikindi üzeri un ambarı (kiler) arkasında, ebesiz, hemşiresiz, Emin..