Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mayıs '13

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Neden Midilli’ye gidilir .4: Behramkale ve aşağısı…

Neden Midilli’ye gidilir .4:  Behramkale ve aşağısı…
 

 Bergama’dan geri döndük , şimdi sahil yolundan yukarılara doğru tırmanacağız. Bergama’dan sonra Dikili’ye uğruyoruz. Sahil boyunca yürüyüş yaptık; ikindi çaylarımızı içtik. Bu gezi sonrasında , Gömeç, Burhaniye, Edremit, Küçükkuyu yolunu izleyeceğiz ve nihayet Kadırga koyundaki otelimizde  geceyi geçireceğiz. Hep dar, sahil yollarını izliyoruz…

Ama geçtiğimiz yerler, hemen silinip gitmiyor. Bazı şeyler imgelemimizde derin izler bırakıyor. Hele İzmir… Ah İzmir…

İzmir ziyaretlerimin hep duygusal boyutları vardır. Kalbim orada her zaman hızlı çarpmıştır ve unutulmayan izlenimler bırakmıştır. Bu kez de öyle oldu. İzmir insana olmayacak şiirler yazdıracak bir kent. Hangi yaşta olursan ol; yeter ki ona  şanına uygun davran , o da sana karşılığını duygusal boyutta verecektir. Bu ziyaretimden de İzmir’den bir şiir kaldı ; onu sizinle paylaşmak isterim.

İzmir Mesnevisi

Ha dünyayı  gezmişsin, ha İzmir’i görmüşsün
Kandilde mumlar bitmiş, ağlamaktan üzgünsün

Dar sokaklarında o kentin ne aradın ne buldun
Geçmişin hayalini gizli tavernalarda  sundun.

Şarkılar  söyleyip, gazellerle bir güzel avundun
Bu kent değil mi yoksunluğun acısıyla kudurdun

Şimdi ister Kordon’da gez, ister boynozunu ye
Çaresi bulunmaz  derdin acısıyla derinden inle.

Gidip Kadıfekale’ye ister ruhunun mücrimini oku
İstersen Basmane’de sabırla gelecek zamanı doku.

Bekle sabırla Karşıyaka vapuru ha geldi ha gelecek
Senin kalbinden geçenleri şair söyle kimler bilecek

İzmir o İzmir değil, vitrinlere onunla  baktığınız
Kolkola girip kaldırımlarda kahkahalar attığınız

Geçmiş bütün heybetiyle omuzlarına çökmüş belli
Yaş çoktan kamile erdi artık saymıyoruz, kırk, elli

İşte günler orada da geçiyor, kuzular yine meleşiyor
Dai ayağını denk al,sen ayağa kalkınca işler kızışıyor. (Erdal Ceyhan)

İster beğenirsiniz, ister beğenmezsiniz. İzmir insanı sarıp sarmalıyor ve gizli değerlerini anlayan kulaklara fısıldıyor. Bu şiir bu izlenimlerin bir sonucudur.

Şimdi yollardayız . Kıyılara koşut dar yollarda koca otobüsümüz kıvranıp duruyor. Ve yollar berbat. Bu cennet sahillere yakışmıyor. Daha sonra gördüğümüz Midilli’nin en kötü yolları bile bu yollardan on kez daha iyiydi. Tabii , yolların bu kadar dar, bu kadar kötü olması; kaza olasılığını da artırıyor. Devlet turizm de daha iddialı olmak istiyorsa, bu kıyı yollarına da özen göstermeli, temiz bir asfalt çekmelidir (Ben yazdım ya, şimdi hemen yapılır..!)

Yollarda bir ara imanım gevriyor. “Durun, ben ineceğim, arkanızdan yayan gelirim…” diyorum. Herkes gülüyor. İyi ki o hopitik yollarda böbrek taşlarımı düşürmedim… Çünkü onların da sağı solu hiç belli olmaz! Hemen duvarlara tırmandıran ağrılarıyla beni perişan ederler.

Yollarda kıvranaraktan , Behramkale (Assos)un altındaki, deniz kıyısındaki güzel otelimize geliyoruz. Yeni açılmış harika bir otel. Lobi’ye geliyoruz, kapı kartlarımızı (anahtar yok artık!) almak için. Burada bir sürü, cıvıl cıvıl genç okul çocukları.. Her halde tatilden istifade ederek bir geziye çıkmışlar. Çok mutlu görünüyorlar. Bizi de güler yüzleriyle mutlu ediyorlar. Otel yöneticisi, bizim odaları, denizin kıyısında vermiş. Oraya şahane bir yüzme havuzunun kıyısını izleyerek iniyoruz. Bu masmavi havuzlara bayılıyorum. Denizde yüzmenin tadı başka; havuzda yüzmenin tadı da daha başka. Havuzları seviyorum. Ve havuzları uygarlığın önemli bir yüzü olarak görüyorum. Temizlik, spor, su sevgisi… Keşke Anadolu’nun her mahallesinde, her okulunun bahçesinde bir yüzme havuzu olsa. Keşke her evin bir havuzu olsa; içinde de kırmızı balıklar olsa… Çok fazla ileri mi gittim. Hop hop Hoca, nereye..? diyecekler çoktur… ama biliyorum ki, gerçek uygarlık suyla gelecektir. Havuzlarla gelecektir.
Yoksa Adana’daki genç çocuklar o zalim su kanallarında daha çok boğulup gidecekler. Ve çok çabuk unutulacaklar…

Israrla söylüyorum. Su uygarlıktır. Ve Türk insanının %90’ı doğru dürüst yüzmesini bilmez. Niye?

Bu mavi havuzun kıyısından geçerken bunları düşündüm.

Giysilerimizi değiştirdik.Yukarıya çıktık.  Ve açık büfeden yemeklerimizi alıp, hep birlikte taraçada yemek için toplandık. Ondan sonra, espriler, takılmalar gırla gitti.

Gece yarısı oldu ama, bir türlü odalarımıza gitmek istemedik.

İşte eski arkadaşlıklar böyledir.. On yıl, yirmi yıllık değil, tam 50 yıllık arkadaşlıklar. Çoğumuzun beli büküldü ama… Ne insanlar yetiştirdik. Onları, bilen bilir…

Hadi bakalım odalarımıza gidelim , sevgili sivrisineklerimizle boğuşmaya. Kimbilir bu gece belki rahat bırakırlar; insaf ederler… Ama hiç sanmam!

Sol tarafta deniz , sağ tarafta ince bitkiler uzanıyor. Ve  odama girerken Ahmet Haşim’in bir şiirinin son dizesi  aklıma geliyor:

“Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!”

Şiir böyledir işte. Nerede gelip yakanıza konacağı hiç belli olmaz.

Şöyle bir bakıp, artık kapımı kapamalıyım.

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..