- Kategori
- Gündelik Yaşam
Neden sorusu
Çok sormaktan sıkılmadım.
Neden, yoksulluk ve zor koşullarla açıklayamam bazı durumları?
Suçu işlemeyenlerle, suçluyu cezalandırmak isteyenler neden sokaklarda birbirlerini bulurlar?
Neden; çocuklarımız, sevip başını okşadığımız başka çocuklar tarafından, küfür edilip gasp edilmek istendiği zaman
ve diklendikleri için dövülürler, bıçaklanırlar, hakarete uğramayı onlar haketmiş gibi davranılırlar.
Aşağılanmanın bir bedeli vardır. Aşağılanmanın bedelini doğru kişiden sormak gibi. Göze alabilmek gibi birkaç zorlukla mücadele etmeyi. Alt tarafı, beğenmediğin koşulları değiştirmenin basit yoları vardır. Her söylenen sözü ve pış-pışçı her samimiyetsiz rüşveti hap gibi yutmamak ve düş kurmayı bırakmamak gibi. Beğenmesen de koşullarını, sunulan işlere burun kıvırmadan önce, gerçek durumunu bir gözden geçirmek gereklidir öyle değil mi?
Üniversite mezunu olur olmaz, yaşça toy ve deneyimsizken bile, genel müdürlükten aşağıda pozisyonlara iş gözüyle bakmayanlardan hiç sözetmeyeceğim.
En az kalifiye olunacak ya da bunun hiç gerekmediği işletmelerde, ortamlarda, çalışan açıklarını karşılayabilecek nice okumamış, az okuyabilmiş insan var.
Henüz bu ihtiyaca cavap vermek amacıyla açılan liseler ve üniversiteler, yeterli sayıda mezun vermediler. Boşta bekleyenler, neden bugün hazır sunulan olanakların farkında değiller?? Açlık ve daraltıcı koşullar sadece ağlaşmaya mı yarar bu ülkede?
Neden bugün benim oğlum, gasp edilmek istenirken küfürler edilerek, tekme tokat, yumruklarla dövüldü?
Henüz üniversitede okuyor ve çalışıyor. Onun da koşulları, hiç bir zaman çok parlak ve varsıl olmadı.Öğretmen annesiyle yaşayan bir orta gelirlli bile sayılamayacak kadının oğlu. Neden, hiç bir yanlış adresi suçlu ilan etmedi ve hiç bir arkadaşını kıskanmadı, nefret etmedi, sövmedi, dövmedi? Bunu eğitimlilikle açıklayamıyorum bugün.
Yıllar önce, yine gasp edildiğinde, hiç itiraz etmeden elindeki telefonu '' buyur abi '' diyerek vermişti. Parası ne kadarsa onu da sunmuştu kocaman bir adama... Duruma çok içerlemiştim ve hemen ertesi sabah bulunduğumuz bölgenin ilçe emniyet müdürlüğünde almıştım soluğu akşamki karakol ve zabıt tutturma işlemlerinden sonra. Şüpheli fotograflarına bakarken, o zamanlar on yıldır çalıştığım İzmir Karşıyaka'nın varoş bölgesi liselerinden olan okulumdan bir kaç çocuğun da yüzlerini görmüştüm. Kulağıma gelen olaylarla yüzleşivermek yüreğimi burkmuştu. Oğlumu gaspeden kişi o çocuklardan biri de olabilirdi demek canımı çok yakmıştı.
Sıkılmadan, aklıma ne gerek var sorusunu getirmeden yaparım şunu: Sıkıntısı olan, düşündüğünü, bilebildiğini ifade etmekten çekinen, özrü kabulüm olan her çocuğun başını okşarım. Gözlerine bakar ellerini avuçlarımın içine alır öyle konuşurum onlarla. Gerektiği için değil, öyle hissettiğim için.
Atama isteği yapmak zorunda kalmamın tek sebebi de artık kendimi yorgun hissetmek oldu şu güne kadar. Çalışmayı sevdiğim ve çocukları gözümden sakındığımı sandığım bir ortamda olduğum için de gurur duyarım kendimle. O okulda kendilerinin aileden alamadıkları ilgi ve sevgi ihtiyacını giderir gibidirler. Öğrenmekten çok eğitilmeye ihtiyaçları vardır. Çok direngenleri ise yıllar sonra, ''sizi dinlemeliydik, aptal değilmişiz, yapabilirmişiz'' demek için gelirler yanımıza. Varsıl saydıkları aşağı Karşıyaka'nın çocuklarından hiç bir eksikleri olmadığını, zekanın bir armağan olduğunu anlatmaktan yorgun düşürdükleri öğretmenlerine, bir bakışlından, bir veya birkaç sözünden ne kadar etkilendiklerini anlatmaya gelirler.
Ama; ayırmadan - bunu bir vasıf olarak görmediğimi söylemek zorundayım-, sakınmadan, böyle yaşarken, bugün oğlumun bu olanları hiç ama hiç haketmyen herkes kadar ve biraz da fazlasıyla yara aldığını biliyorum. Ne yazık ki, çok öfkelendim ve oğlumun kendi incinmişliğinden çok daha fazla incindim.
Ülkenin içinde olduğu yaşam koşullarını ben ve oğlum veya sokakta dövülen, sövülen, yaralanan, öldürülen insanlar oluşturmuyor.
Çok yıllar önce, bu ülkenin içinde bulunduğu durumun şu anki durumdan daha özel olduğunu biliyorum. Özeldi, çünkü hasta adam iyileşiyordu.
Özeldi.
Çünkü umut vardı, yoksulluk kader diye nitelendirilmiyordu.
Çıkış yolları uzakta değildi.
Her evde, nasıl yaşayacağı düşünülmeden beşer onar çocuk doğurulmayabiliyordu şehirlerde.
İnsanlar köylerinden şehre umutla geliyorlardı. Geldikleri coğrafyaya uyum sağlamakta zorlansalar bile, sokaktaki diğer insana kızgın değillerdi bu kadar. Kimsenin kimseye kötü sözü, bakışı, omuz atması, vurması olağan karşılanmıyordu.
Şimdi, bu çağda çocuk doğurmanın risklerine değinmeyeceğim. Ömürleri uzun olsun diyebilirim sadece.
Oğlum gibi, her gencin ruhunda yaralar açmaya da gerek olmasın diye bir dilekte bulunmak çok safça olur biliyorum.
Yine de diliyorum.
Saçını okşadığım her bir çocuğun bu yazıya konu olması da gerekmiyor bunu da biliyorum. Ama kendimi tutamıyorum.
Hiç kimse, çocuğunun öğrenciyken ilgi, duyarlılık ve sevgi alışverişiyle kendi davranışlarını karşılaştırmak durumunda kalmasın. Bu duyguyu, bu düşüncemi, bugün yaşadığım öfkeyi sevmiyorum.
Umarım, en kötü günümüz böyle olur.
Umarım yarın, şakalaşarak uyanırız '' ne de güzel göz makyajı yapmışlar sürmeli sürmeli'' diye.
Ve umarım, kendime aldığım bir günlük iznin dönüşünde okuldaki çocuklardan birine bile bakarken unutmuş olurum bugün hissettiklerimi.
Umarım.