Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

17 Eylül '08

 
Kategori
Psikoloji
 

Neden teslim olmuyorsunuz?

Neden teslim olmuyorsunuz?
 

Bırakın evren kendi işini yapsın, siz kendi işinizi..


Ellerim yine boştu.. Avuçlarımda kalakalmış son bir kaç değer, en nihayetinde bir avuç kum gibi akan suyla süzülüp gidivermişti toprağın bağrına.. Boğazım düğüm düğüm, haykırmak istedikçe boğulan gırtlağım kocaman ve şişmiş bir halde, yanan gözlerimi sıktım acıyla.. Süzülen yaşlar, yanağıma inerken canımı acıttı, hem de çok.. Derken soluk borum tıkandı, ciğerlerim güm güm atarken, başıma bir ağrı saplandı! Boğuluyordum göz göre göre sessizce, farkedilmeden, ancak farkında olarak, buz gibi terleyerek, kıyametler kopuyordu içerilerde, ama 'sükunet' kulakları yırtıyordu dışarılarda.. 'Yahu ben böyle göz göre göre gidecek adam mıyım? Pabuç bırakır mıyım ben bunlara ?' diye düşünürken gidiveriyordum işte, en derinden, buralardan, tamamen.. Derken bir şimşek çaktı sanki gözkapaklarımın içinde, bir duman ve bir ilüzyon görüş alanımda.. Derken kollarım uyuşmaya ve hissizlik hissi kendini hissettirmeye başladı aniden. Birebir anlatmak zor, yaşanmaz da, 'Eşikten döndüm' diyenler bilir, kılıcın keskin yanağında, bir yandan yanarken, bir yandan kesilirken, etim parça parça doğranıyor, 'Artık yeter !' diyen beynim son bir umuda sarılıyordu.. 'Teslim ol'..

Alt tarafı nemli ve sıcak bir sokakta kan ter içinde yürümeye çalışıyordum!..

Bazen teslim olmak gerek hayatta, ama 'Tam ve koşulsuz' teslim olmak. İki ay önce tatilde okuduğum bir kitapta hemen hemen bunun gibi bir mantıktan bahsediyordu; 'Eğer ki teslim olursan, işte o zaman evrenin tüm dengelerinin yavaş yavaş seninle barıştığını, daha iyi anlaştığınızı, şartların iyileştiğini görebilirsin'. Ne kadar çok şikayet edersek, o kadar kilitliyoruz çözüm açılımlarını ve o kadar fazla anksiyete yaratıyoruz sinir sistemimizde ve ruhumuzda.. Sıcaktan yakınanlar, sinekten tiksinenler, nemden bunalanlar, trafikten daralanlar, gürültüye küfredenler, tüm çevresel ve rahatsız edici şartlara sövüp sayıp gerildikçe gerilenler, lütfen okuyun bu satırları..

Peki nasıl oluyor bu 'Teslim olmak'?..

Öncelikle deterministik düşünceye göre, yani en yalın ifadeyle 'sebep-sonuç' ilişkilerine binaen şunu unutmamak gerek :

- Evrende hiç bir şey tesadüf değildir.
- Evrende her sebep, bir sonuç doğurur.

Şimdi bu iki satırı kabul ediyorsanız, yazının geri kalan kısmından faydalanabilirsiniz, ancak daha bu noktada mutabakat sağlayamıyorsak, bundan sonrası size çok da bir anlam ifade etmeyecektir.

Eğer ki sebep-sonuç ilişkisine inanıyorsanız, o zaman 'Değiştiremedikleriniz için sıkılmamayı, kendinize dert etmemeyi' de öğreniyorsunuz. Yani 'Vuk-u bulan her şeyin bir sebebi vardır' diyebilmek çok önemli bu noktada. Diyelim ki hava çok sıcak ve bunaltıcı ve aynı zamanda da aşırı nemli. Sürekli terliyorsunuz, yapış yapışsınız ve gölgesi olmayan güneşli ve sıcak bir sokakta uzunca bir mesafeyi yürümeniz gerekiyor.. Genellikle söylenirsiniz değil mi ? Ama içten, ama dıştan ! Sıcağa, şansınıza, neme, küresel ısınmaya ve kim bilir daha neler nelere kızar durursunuz. Kızdıkça daha da artar sıcak, daha da fazla terler, daha da çok rahatsız olmaya başlarsınız şartlardan. Elbette bu rahatsızlık, sizi daha da fazla söylenmeye iter ve bu böyle sürer gider.. Sonunda bakmışsınız ki; siz sürekli söylenen, yakınan, sıkılan, şanssızlık rekorlarını zorlayan, rahatsız ve huzursuz bir insan olmuşsunuz. Bunu önce çevreniz farkeder, çünkü onları da germeye başlarsınız yakınmalarınızla.. Yani çevrenizin ve daha da önemlisi kendi ruh sağlığınızın baş düşmanı olursunuz!..

Bu noktada, her zaman söylediğim gibi ilk olarak bu durumun 'Farkında olmak' gerekir.. Siz, hava şartlarını, sıcaklığı, nemi veya sizi sıkan diğer dışsal sebepleri hangi gücünüzle, ne şekilde değiştirebileceğinizi sanıyorsunuz ki ? Peki değiştiremeyeceğiniz bir konuda bu kadar sıkıntı çekmeye değer mi ? Sizce şartlar 'Tamamen size özel mi hazırlandı ?', bu şartları yaşayan binlerce başka insan yok mu çevrenizde ? Peki neden 'Kişisel' alıyorsunuz ? Peki bir adım öteye geçip, o sıkıntılı durumla barışmayı denediniz mi hiç ? Kabullenmeyi, koşulsuzca teslim olmayı ? Barışın yahu onunla !.. Ona hitaben yüksek sesle şunları söyleyin; 'Tamam, kabulleniyorum seni !.. Sıcak ve nemi kabul ediyorum !.. Terleyebilirim, bunalabilirim, kabul, yapabileceğim hiç bir şey yok şu an için, o zaman bunu dert etmeyeceğim.. Sıcak mı ? Sıcak ! Farkeder mi ? Fark etmez.. Ben, çevremle, doğayla, evrenle ve onun getirdikleriyle barışık bir varlığım ve hepsini 'Olduğu gibi' kabul ediyorum', mücadele etmeyi bırakıyorum ve teslim oluyorum'..

İnanın, ama gerçekten inanın buna, siz ne kadar canı yürekten teslim olursanız, yani çevrenizdeki şartları 'Olduğu gibi' kabullenebilirseniz, o kadar kolaylaştırırsınız hayatınızı.. Bir anda o sıcak size o kadar da bunaltıcı gelmeyiverir ve hatta havanın serinlediğini bile hissedersiniz!

Eğer ki bu sıcağın ya da sizi sıkan herhangi bir çevresel parametrenin bir sebebe bağlı olduğunu kabul eder, değiştiremeyeceğiniz bu parametreyi olduğu gibi kabullenip, artık onunla dost olarak yaşamaya karar verirseniz, bugün, burada, şimdi ve şu andan itibaren hayatınız inanamayacağınız kadar kolaylaşır ve zenginleşir. Neden denemiyorsunuz? Sadece, ama sadece 'Teslim olun'..

 
Toplam blog
: 8
: 832
Kayıt tarihi
: 03.09.08
 
 

İşletme Yüksek Lisanslı Makine Mühendisiyim. 1995 yılından beri iş hayatındayım. Özel sektörde (Demi..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara