- Kategori
- Kişisel Gelişim
Nezaketsizleşmek

Okulda, öğrenciye; ailede çocuğa öğretemediğimiz temel davranış edinimlerinden birisi de nezaket kurallarıdır.
Okula sorarsanız, adam sendecilikle; aileye sorsanız özel hayata karışmakla ithaflandırılsınız.
Zamanında işlenip davranış hâline getirilmemiş toplumsal tavır almalar, ahlâkî gelişimin direngenliğini zayıflatır.
Böylece ortak yaşantılara ayak uyduramama ve inatlaşma baş gösterir.
Özellikle gençler, hele eğitim öğretim düzeyindeki dimağlar; yerleştirilmemiş, yarım kalmış, bir ayağı aksak düşüncelerle yoğrulmaktadır.
Sadece gençlik değil, yaşça yetkinleşmiş, makam mevki sahibi olmuş insanlık da nezaketten mahrum bırakılmıştır.
Olayların nedenini görmek istemeden peşince söylemlerde bulunan, haklıyı haksızı keyfiyete göre sınıflandıran, ilk tanışmalarda sevimsizleşip iletişimi boğan, ‘ön yargı okulu’ndan aldığı diplomayla kendine göre hikâyeler yazıp insanlara bağırıp çağıran katılaşmış kişilikler aramızda yok değil; var olacaktır da.
Okula giderken ya da okuldan gelirken ağızlarında sakız, yüzlerinde yakışıksız jest ve mimiklerle pek amiyanece şakalaşan gençleri çoğu kez görmüşümdür.
Eline, koluna, diline, ayağına, sesine, gözüne, hâkim olmayı bilmek derslerde öğretilmesi kolay nezaket kurallarından sadece birkaçıdır.
Ağırbaşlılıktan esin almamış, sevimsiz mizaçlar, insanın dağınıklığını, lâubalîliğini, görgüsüzlüğünü ifade eder.
Nezaketten nasibini almış şahsiyetse attığı her adımın, ağzından çıkan her kelimenin ağırlığını vicdanında taşır.
Üniversite seviyesinde Türkçe eğitimi gören bir bayanla kısa, fakat vahim sohbetimi hatırlıyorum.
Dersine yardımcı olacağı zannıyla kendisine önerdiğim kitap, ömrü boyunca okuyacağı kitapların pek kıymetlicesiydi.
Aradığı konuyla ilgili kitap önermem, eğitmen adayının hoşuna gitmemiş olunca, muhatabımın zekâ seviyesini belirleyen anlayışla karşı karşıya kaldım.
Aldığım cevap, bayanın acizliğini mimleyen düşündürücü bir o kadarda gerçekçi bir ‘eğitim yansıması’ydı: “Hâlâ okumaktan bıkmadınız mı?” Çok değil, seneye, mezun olacak bu bayan.
Okumanın teşvik edildiği bir dersin, Türkçe dersinin, bilicisi olacak! İsteksizce yapılan bir ‘ezber araştırma’nın üstünlüğü ile kendini kandırmanın en basitçe yöntemini uygulayan bayanın öğrencisi olmak istemezdim doğrusu…
Alışkanlıklaşmış her uğraşın insana haz vereceğini bilmemek, çürük tahtalarla döşenmiş köprüden geçmeye benzer.
Sizin hata yapmanız önemli değildir; hata sizi kollamakla meşgul zaten.
İnsana bilgiyi aşılayıp papağan gibi tekrar ettirebilirsiniz.
Ama nezaket sahibi olmak, bilgili olmak kadar gerekli ve şarttır.
Lâkin, beceriyle harmanlanan düşünme eylemini işletme/harekete geçirme gücüne sahip değilseniz, boşuna kürek sallıyorsunuz.
Aileden şekil alıp gelen ‘nezaket eğitimini’ tamamlayan yer eğitim kurumlarıdır.
Eğer çocuklarımıza nezaket kurallarını öğretmemişsek, onlardan ahlâk kurallarına uymalarını beklemek haksızlık olur.
Tıpkı minnet duymak gibidir nezaket. İlgi ve şefkat gerektirir.
Mezun olan öğrencilere pürdikkat öğretilen gereksiz bilgi yığınları gibi nezaket de öğretilir.
Ama önce ‘öğrenmek’ gerekir!
Yukarıda örneklediğim gibi, yaşça gelişmiş, büyümüş, öte yandan, içerisi durmuş, ana okul çağındaki çocukların yaşında kalmış, nice beyinler var.
Ve daha nice eğitim fakültesi mezunları aynı düşüncenin kıskacında kim bilir? Hep merak etmişimdir: eğitim fakültelerinde ne, nasıl, niçin öğretilir?
Eğitmek demiyorum, zira eğitmek işi fevkalbeşer bir güç ister. Oysa ‘öğretmek’ tek taraflı, eğitmek çift taraflıdır.
Nezaket kültürün taşıyıcısıdır; kabalık ise bilginin hamallığını yapar.
Şunu unutmamalıyız nezaket kaba insanlarda görülmez.
O, sadeliğin, ağırbaşlılığın, kendini bilmişliğin yeğâne sonucudur.