Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '10

 
Kategori
Deneme
 

Nicel sanrıların nitel başkalaşımı

Nicel sanrıların nitel başkalaşımı
 

Kaş'a buradan bakmayı seviyorum.
Hani çocukken muzırlıklar yapardık.
Uzaklaşamazdık da.
Kenardan izlerdik.
Büyüdük.
Öğretmenin sandalyesine raptiye koyduk.
Arkadaşımızın önlüğüne kuyruk taktık.
Yine karşıdan baktık.
Çocuktuk!
Sonra bir baktık ki geçivermiş ömür.
Daha da büyüdük.
Her anı farklı yaşadık.
Kendimizi seyretmeyi öğrendik.
Hüznün kreması oldu mutluluk.
Önce krema bitti, kalan hüzün kocamandı.
Doyamadım!
İşte, şimdi hüzne bakıyorum.
Suskun ve gri.

"Deli çocuk!! Yıllardır sana gel burada yaşa diyorum. Hem huzuru burada bulduğunu söylüyorsun hem de çekip gidiyorsun! Lâf da dinlemiyorsun. Sonra yine darmadağın olmuş vaziyette buraya koşuyorsun!"

"Bir gün, sen acıdan besleniyorsun demişti Jon. Söylesene dayı, hüzün daha mı çok yakışıyor bana? Mutluluk mu benden kaçıyor yoksa ben mi?"

"Bazen insan mutlu olduğuna inanır. Oysa değildir. Kandırmaya çalıştığı ruhudur, kanansa benliği. Ne güzel söyledin az önce: Kremalı hüzün! Jon doğru söylemiş, senin ruhun hüzünlü. Neden özenirsen gülmeye! Bir ömürdür tanıyorsun beni, kaç kez güldüğümü gördün? İnsan gülmeden de, kara bulutlar altındaki solgun bahçelerde de mutlu olabilir. Yeşil ve mavi, rengârenk çiçekler her zaman mutluluk mu demektir? Kapkaraydı dünyan bir zamanlar. Keşişler gibi yaşadın uzak diyarlarda. Çok mu mutsuzdun? Lerwick'e dönüşünü dinlemiştim Ronnie'den de çok şaşırmıştım. Neden kendi mutluluğunu değil de başkalarının mutluluğunu yaşıyorsun? Neden hep sen gidiyorsun? Neden hep mutlu etme telaşındasın da seni mutlu etmeyi beceremiyorsun? Dün yüzün gülüyorduysa; bu, sen mutlu olduğun için değil, o mutlu olduğu içindi. Oysa onun imkansız bir yerde durduğunu ve seni üzgün görmek istemediğimi söylemiştim! Silkelen de şu haline bak!"

"Kötü görünmem, yemeden-içmeden kesilmem, hatta dizlerimin, kollarımın yara bere içinde olması önemli değil ki dayı. Acının, hüznün içinde var olmayı; o acı hüzünle yaşamayı öğrenmeliyim. Tıpkı daha önce olduğu gibi. Yaşam sadece buraya gelip gitmemden de ibaret değil. Merak etme, çıkardım düşüncelerimi ininden, özgür bıraktım ruhumu. Sen yoktan var oldun. Oysa şimdi; var olarak sonsuza değil, sonsuza dek ıssız kalmaya yol alıyorsun demişti Jon. Neden her zaman haklı olmak zorundaysa!"

"İyi yetiştirmiş seni. Sahi o nerelerde, hiç gözükmüyor."

"Dinlemedim ya onu, cezalandırıyor beni. Oysa, düşüncelerini hareketlerinle sınırlandırma diyen de oydu."

"Bizi de dinlemedin! Belki Nathy ve ben de cezalandırmalıyız seni."

"En zor ve en doğru olanı yaşamaya hazırım ben. Ağaçlı'ya gidip, yeniden aramaya başlamalıyım belki de beni."

"Hiç şaşırmam, yaparsın. Cemal Amca'nı görünce de bizi unutursun artık."

"Oldu mu şimdi dayı! Bizim dostluğumuz mesafelerle sınırlıysa zaten yok demektir. Biz dostluğumuzu sınır ve zaman mefhumu olmaksızın yaşıyoruz ve aslında hepimiz aynı yerdeyiz. Yaşamın ereğinde bir anlam görüp onun peşinden gitmenin nesi yanlış? Hayat sadece var olanın peşinden mi koşmaktır? Ruhum yine özgür işte. Onu aramaksa ne ulvî bir serüven. Düşünsene, bana sunduklarından dolayı ne büyük anlamlar kazanıyor hayat. Oysa sınırlanan ve yenilenmeyen bir hayat ne kadar ağır ve anlamsız olurdu."

"Sana lâf yetiştiremeyeceğim bilge martı! Senin hakkından Jon gelir. Hadi, geç oldu. Sil gözlerini de gidelim. Nathy ve Angeliki merak ederler. Yanya Kebabı yapacaklar sana. Nikos da yeni damıttığı uzodan getirecek."

"Oo, köfteli Yanya ve taze uzo ha! Sahi unutmadan, sabah teknenin yanında konuştuğun o sarışın teyze kimdi?"

"Halt etmişsin sen! Ne teyzesi! Kalika daha altmış yedisinde! Bir gözün ağlarken diğeriyle de beni mi kesiyorsun? Adaya yeni geldi. Emekli öğretmen. Ne kadar asil bir güzelliği var, değil mi?"

"Bakıyorum lâf söyletmiyoruz. İsmini, yaşını ve mesleğini de öğrenmişiz. Bu sözleri Angeliki için de duymuştum bir zamanlar. Ya, seksenini geçtin, hâlâ aklın kadınlarda! Bak, bu sefer Angel Anne'den yana olurum, söylemedi deme."

"Bir de dostum olacaksın! Yüzerek dön Kaş'a da gör gününü."

"Seni seviyorum ihtiyar. Gel buraya, sıkıca sarılayım sana."

"Ben de seni seviyorum oğlum. Ama doğruyu söyle, güzel hatun değil mi Kalika?"

"Yüzüyorum ben Kaş'a!"

 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..