Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Haziran '07

 
Kategori
Anılar
 

Nohutlu pilavını özledim dedemin...

Aşçıydı benim dedem... Çok küçük yaşlarda başlamış mesleğine, başka bir ustanın yanında çıraklık yaparak... Çarşının içinde küçük bir lokantası vardı, şimdilerde pek kalmadı, restoranlara döndü hepsi. Her akşam erkenden dükkanını kapatıp, ertesi günün malzemelerini alır eve gelirdi, köftesini hazırlardı mesela.

Sabaha karşı dükkanın yoluna koyulur önce sabah çorbasını yapardı, mercimek... Güne erken başlayanların kahvaltısı olurdu sıcacık mercimek çorbası. Sonra et yemekleri, hele bir tas kebabı yapardı ki, o et, pamuk gibi dağılırdı yiyenin ağzında...Benim en vazgeçemediğim ise nohutlu pilavıydı...Böyle tereyağında pişirdiği, tane tane dökülen pilavı... Yanında da yıllardır aynı yerden aldığı kaymaklı yoğurdu...

Çocukken yemek seçmemin en büyük nedenidir dedem... Evde ağzımın tadına göre birşey bulamadığım zaman soluğu dedemin yanında alırdım. Hele bir de ilk gözağrısı torunlarındansan, yediğin önünde yemediğinin arkasında demekti. İlkokuldayken sabahçı ya da öğlenci hiç farketmez okula gitmeden önce mutlaka mercimek çorbamı içmeye giderdim, sonra arkadan bir ses ‘harçlığını almayı unutma’ derdi. Ben de en çocuk masumluğum ve utangaçlığımla kasadaki en küçük parayı alırdım...

Her hafta sonu yatılı okul öğrencilerine yemek verirdi, hem de ne yemek isterlerse, ne kadar yemek isterlerse serbestti. Uzun yıllar sürdürdü bu geleneği...Şimdilerde ise güvercinleri besliyor...Onlar için özel güvercin yemi alıyor, yaz kış demeden, gününü, saatini şaşırmadan, sıkılmadan besliyor onları. O halini camdan izlemek kadar zevkli birşey yoktur heralde. Güvercinler o kadar alışmışlar ki dedeme, sanki yolunu gözler gibi aynı saatte toplanıyorlar meydana...Ortalık bir sürü güvercinle doluveriyor biranda. Ara sıra konuşuyor onlarla, yanlarından geçen insanlar olursa, güvercinleri ürkütmesinler diye uyarıyor onları...

Yüreği yansımış dedemin saçına sakalına...Bembeyaz...Öyle merhametlidir ki, gözleri hemencik dolar, ağlar, canını isteseler verecek kadar koşulsuzdur birini mutlu edecekse eğer...

Esnaflık iste, dedem anlatmıştı, bir keresinde sabah çorbasını içmeye gelmiş çarşı içindeki taksi duraklarında çalışan bir taksici. Dertli dertli dedeme bakıp, ‘sen de siftahını yaptın, bir biz kaldık ‘ demiş. Dedem bir hışımla önlüğünü çıkartıp ‘hadi kalk gidiyoruz’ demiş taksiciye. Adam şaşkın bir halde nereye olduğunu sormuş. Dedem de ‘şöyle bi gezdir beni’ demiş. Çıkıp arabayla biraz gezmişler ve dedem karşılığını ödemiş taksiciye. Taksici hala şaşkın ne olduğunu anlamaya çalışırken, dedem ‘ bak sen de bugün siftahını yaptın, hadi hayırlı işler’ diyerek taksiciyi uğurlamış.

Yıllardır dedemin lokantasında yemek yiyenler hala o tatların damaklarında kaldığını söylerler, bu öyle gurur vericidir ki sizin için, herkes tarafından iyi bilinen birinin torunu olmak. Şu an dedemlerle ayrı yerlerde yaşıyoruz ama hala çocukluğumun geçtiği o yerlere gittiğimde biri bana kim olduğumu sorsa, çocukken verdiğim cevabın aynısını yine veriyorum, ‘Aşçı Ahmet’in torunuyum ben...’ Evet ‘ Aşçı Ahmet’in torunuyum ben...’

Şimdilerde günlerini sakin geçiriyor, o bize, biz ise hala ona çok düşkünüz. Arada bir dedeme ‘nohutlu pilavını özledim dede’ derim. İlerleyen yaşına rağmen hemen bir telaş kalkışıverir evde pilava. Hala aynı ilk günkü lezzet...

Bugünlerde gidemedim yanına, yine özledim dedemi, ama haftaya gidiyorum. Dedeeeee, nohutlu pilavını özledim...Belki de çocukluğumu, bilmiyorum, pilav bahane mi ne dersiniz?

 
Toplam blog
: 18
: 1208
Kayıt tarihi
: 03.02.07
 
 

''Artık 28'imdeyim, büyümüş mühendis olmuşum, ama hala çocuk kalmış yüreğim. Her gün biraz daha b..