Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Ağustos '17

 
Kategori
Deneme
 

Öğle Yemeğinden Sonra On Saniye -6

Yazan:Uçar Demirkan

F-ALTINCI BÖLÜM: Altıncı duyu-his-

Ahmet, böyle düşünürken altıncı his(duyu)nedir, var mıdır? diye düşündü. O sırada çocukluğundaki bir anısını anımsadı.

Dört yaşında olmalıydı. Komşularının oğlu askere gitmiş, topçu olmuş, askerliğini İzmir yakınındaki bir topçu birliğinde yapıyordu. Gece nöbeti sırasında, sorumlu olduğu bölgedeki bir topun kaması çalınmış. Kama olmayınca, savaş topu bir demir yığınından başka bir şey olmuyordu.

Bu nedenle, çocuğu tutuklamışlar, divanı harbe çıkaracaklardı. Ne yapıp ne edip topun kamasını  bulmalıydı çocuğun ailesi ve yakınları. Başvurmadık yer ve yetkili bırakmamışlardı. Ama, kamayı bulamamışlardı. Kama, yer yarılmış yerin dibine batmıştı sanki.

Sonunda, kayıp varlıkların yerini bilebildiğine dair söylenti bulunan bir hoca efendinin evine gitmişti çocuğun anası. Belli bir para ödemişler, adam fincandaki su falına  bakarak topun kamasının bulunduğu yeri söylemişti. Topun  kaması, filan tepedeki falan ağacın altında toprağa gömülmüştü.

Gidip o tepedeki tanımlanan ağacın altını kazmışlar ve bir çuvala sarılı olarak topun kamasını bulmuşlardı. Kamayı askeri yetkililere teslim edip asker çocuklarını hapisten ve divanı harpten kurtarmışlardı.

Buna, uzagörüm deniliyordu. Bazı yetenekleri olan kişioğulları, geçmişteki ya da gelecekteki olayları ve varlıkları görebiliyorlardı. Bu olayda da öyle olmuştu.

Ahmet’e göre ise hoca efendi çok akıllı adam olmalıydı. Topun kaması ağır bir şeydi. Çok uzağa taşınamazdı. Kamayı çalan kişi, onu bir süre saklayacak  idiyse, onu bir yere gömecekti. En iyisi bir ağaç altı olmalıydı. Ayrıca, ağacın bazı    özellikleri olmalıydı. Karşıt durumda, ağacı karıştırırsa, onu gömen kişi kolayca onu oradan çıkaramazdı. Hoca efendi, özelliği olan (Örneğin yıllanmış çınar ağacı gibi) bir ağacı tanımlamış ve kama o ağacın altında bulunmuştu. Yoksa, uzagörümmüş, altıncı hismiş bunlar gerçek olamazdı.

Ama, bazı ruhbilimcilere göre ve doktorlara göre altıncı his (duyu) olabilirdi. Altıncı duyu ile ilgili oldukça çalışma bulunmaktadır.

Bir olayı önceden hissetme (olacağını düşünme), anılan bir kişinin biraz sonra o ortama gelmesi, bir görünümü önceden görmüş gibi olma, birisinin içinden geçenleri bilebilme gibi açıklanamayan, fizik ötesi olgulara altıncı his(duyu) denilmektedir.

Uygulamada da gözlenmektedir. Maden  yataklarının ve su kaynaklarının aranmasında ve bulunmasında; bazı hastalıkların tanısında; cinayet suçlularının bulunmasında, çalınan şeylerin yerinin bilinmesinde  ve bu gibi başka konularda altıncı duyu uygulamalarına rastlanmaktadır.

Olacakları önceden bilme (önsesi) de buraya girer. Örneğin, Hazreti Fatma ne zaman  öleceğini önceden bildirmiştir. Keza; Bedri Ruhselman adlı ruhbilimci de hangi gün ve nasıl bir olayla öleceğini önceden bildirmiştir.

Altıncı hisse(duyuya) telepati(durugörü) de denilmektedir. Önce bilimsel kabul görmemiştir. Sonraları, beimsenmiştir. Her kişide az ya da çok vardır. Kadınların altıncı duyusu, erkeklerinkinden fazladır.

Altıncı his; varolan beş duyunun tümü kullanılarak varolmayan bir geleceğin ya da geçmişin beyne yansıtılmasıdır. Belleğin dışında ve algı dağarcığının algılamasının  ve anlamasının son bulduğu noktada ortaya çıkan bir duyudur.

Görülmeyen varlıkları görebilmeyi olanaklı kılan bir duyudur. Medyumluk, sezgilerimiz bu altıncı duyunun konusudur.

Altıncı duyu kullanılarak telepati(uzaduyum), telekinezi(uzaktan devinim), yoga, astral yolculuklar yapılabilmektedir.

Diğer yandan; altıncı duyuyu geliştirmek olanaklıdır. Herkeste yüzde yirmi dolayında bu duyu vardır. Örneğin,bir şarkı mırıldanırız. Üç dakika kadar yürüdükten sonra, bu şarkının radyoda ya da televizyonda çalındığını ve söylendiğini gözleriz. Bir tanıdığımızı düşünürüz. Az sonra karşılaşırız.

Altıncı duyuyu geliştirerek oranı  yüzde yetmişin üzerine çıkarırsak, o zaman diğer kişiler bize  “ermiş kişi” gibi bakarlar.

Kedi, köpek, at gibi hayvanlarda bu duyu daha da gelişmiştir. Örneğin, bir kediyi evinizden kilometrelerce uzağa bırakırsınız. O, yine sizin evinizi bulur ve size geri döner.

Altıncı duyu, bir tür beynin gelişmişliğidir. Bunun sonucunda, varolan beş duyunun uzantısı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu, eğitimle olduğu gibi, bazı durumlarda beyindeki travmalar sonucunda da ortaya çıkmakta ve gelişmektedir.

Bir tarihte Diyarbakır’da Gürcü Bacı diye adlandırılan bir kadın vardı. Beyin travması geçirmiş olduğu yüzünden belli oluyordu. Bu kadının  altıncı duyusu çok gelişmişti. Yaşadığı dönemin en ünlü falcısıydı. Tüm politikacılar onun müşterisiydi.

Bu Gürcü Bacı’yı ben de ziyaret etmiştim. Kendisi gibi, bedeni ve yüzü çarpık bir kardeşi vardı. Ahşap bir evin avlusunda elinde tuttuğu su dolu fincana işaret parmağınızı sokup ne öğrenmek istiyorsanız aklınızdan geçiriyordunuz. Sonra, eski ahşap bir merdivenden Gürcü Bacı’nın bulunduğu odaya gidiyordunuz. Gürcü bacı; size bir şey sormadan aklınızdan geçirdiklerinizin yanıtını veriyordu.

Bir arkadaşım benden önce girdi ve çıkınca “Bir benim bir de allahın bildiği bir konuyu sordum. Bildi ve benim sorumu yanutladı”demişti.

Ben de yanına gittiğimde konuşmağa başladı. Evlenip evlenmeyeceğimi öğrenmek istemiştim. Bana, sarışın bir hanımla evleneceğimi söyledi. Şimdiki eşim, yapma sarışındır. Eşimden zenginlik göreceğimi belirtti. Ben, ancak eşimden “gönül zenginliği”gördüm. Bir de evlilikten iki oğlum ve bir kızım olacağını söylemişti. Biz, iki oğlanı yaptıktan sonra durduk. Kendi kendime “Ben, ağabeyim ve kız kardeşim üç kardeştik. Gürcü Bacı herhalde bizi gördü, karıştırdı.”diyordum ki on yıl aradan sonra kızım oldu.”Kemiklerin sızlasın Gürcü Bacı”diye ilenmiştim kadıncağıza.

Gerçekte altıncı duyumuz (belki de yedinci duyumuz da)vardır. Ancak, evreni beş duyumuzla algıladığımızdan  duyu konusundaki araştırmalar sınırlı kalmaktadır. Altıncı duyu, beynin bilinç altıyla ilgili olabilir.

Başka bir görüşe göre altıncı duyu, parapsikolojinin(ileri ruhsal araştırmaların) konusudur. Bedenimizde varolduğu düşünülen manevi bir duyudur.

 

Bu konuda bir anımı anlatmalıyım.

Kız kardeşim on üç yaşına girene dek mahallemizdeki bir iş adamının yazıhanesinde bir cami hocasının sorularını yanıtlardı. İş adamının ganç ölen karısının tini çağırılıp konuşuluyormuş.

Kız kardeşimin durumu, tam bir medyumluk durumuydu.

Sonra, benzer bir olayı ben de bizzat yaşadım.

1962 yılında İstanbul’a bir İtalyan psikiyatri profesörü gelmişti. Saray sinemasında bir toplu gösteri yapacakmış. Ben de gittim.

Adam sahneye çıktı. İtalyanca konuşmaya başladı. Çevirmen türkçeye çeviriyordu.  

Adam,herkesin ayağa kalkmasını istedi. Sonra bir köstekli saati sallamağa başladı. Sonra, herkes  otursun dendi. Ben dahil sekiz on kişi, kadınlı erkekli oturmamıştık, ayakta bekliyorduk.

Adam bizi sahneye davet etti. Hepimiz sahneye çıktık. Önce orta parmağımıza iğne batırdı.Acı duymadık ve tepki vermedik. Sonra bir saate yakın adamın verdiği komutlara göre davranıp izleyenleri güldürdük ve eğlendirdik. Bu da bir medyumluk olayıydı.

Uyuyanla uyutan arasındaki bağı altıncı duyu sağlıyor olmalıydı.

Bazı bilim adamlarına göre altıncı duyu bir plasebo(ilaç yerine verilen ve ilaç olmayan şeyler)etkisinden başka bir şey değildir.

Altıncı duyu, psişik(tinsel) bir olgudur. Kanıtlanamamaktadır. Ama, bu durum altıncı duyunun olmadığını göstermez. Atomlar, atom kuramı kurulana dek vardı ama bilinmiyordu. Altıncı duyu da birgün kanıtlanabilir. Bunu sağlayacak yeni yöntemler geliştirilebilir.

Ölümden dönüş-tünelin ucundaki ışığı görüp geri dönme olayı-travma durumu ya da halüsinasyondur. Yaşadığımız evrenden başka evren yoktur. Genelde, bu tür kişilerde altıncı duyu güçlenmektedir.

Altıncı duyunun önemli bir alanı da “Deja vü”olaylarıdır. Kişiler, bazı yerleri önceden gördüğünü, bazı olayları önceden yaşadığını düşünür. Örneğin, İzmir’de doğmuş birisi hiç gitmediği halde, bir Paris resmine bakıp o yer hakkında detaylı bilgiler verebilmektedir. Ya da bir film izlerken, perdedeki bir olayı kendisinin de daha önce yaşadığı izlenimine kapılmaktadır. Bu  alanda, bilimsel araştırmlarda epey yol alınmıştır.

Bazı bilim adamlarına göre; geleceği görme yeteneğinin merkezi diansefal denilen ve sempatik sinir sisteminin birleştiği beyin merkezidir. Mağara adamlarında beynin bu merkezi bütünüyle faaldi. Sonradan, merkezi sinir sistemi geliştikçe, bu merkez gerilemiştir. Atatürk’te de beyindeki bu merkezin faal olduğu ve onun birçok kehanetinin(geleceğe dönük görüşlerinin) olduğu söylenmektedir.

En büyük ileriyi görme yeteneği olan kişi Nostradamus adlı hristiyan din bilgini olmaktadır. Keza, Mayaların da yerkürenin sonunun ne zaman geleceğine dair altıncı duyuları olduğu ileri sürülmektedir. Onlara göre.12aralık 2012 de yerküre yok olacaktır. Ama bu gerçekleşmemiştir.

Beyin,bedeni korumaya yönelik işlemlerini, genellikle duyu organlarını kullanarak yapar. Bu sırada, eski duyu verilerini de kullanır. Buna altıncı duyu denilmektedir.

Altıncı duyunun beyindeki merkezi, anterior cingulate cortex(ön cingulet korteksi) olmaktadır. Bu merkez, bir tür erken uyarı merkezidir. Altıncı duyu, bu merkezde; bir şey ters gittiğinde,  bir yanlışlıkta, ya da zor durumda devreye girmektedir. Beynin bu merkezinin, olası zorluklara karşı eğitilebileceği düünülmektedir.

Bir başka görüşe göre; kuantum kuramındaki sicim kuramına göre varolan paralel evrendeki ikizimiz devreye girerek altıncı duyuyu oluşturmaktadır.

Kabul etmek gerekir ki; mikro evrende,  çok yüksek enerji düzeyinde, çok büyük yerçekimi(çekim)  alanlarında olanları tam anlamış durumda değiliz. Altıncı duyu da, bu alanlarla ilgili olduğundan anlamakta ve kullanmakta zorluk çekiyor olabiliriz. Bilim geliştikçe, altıncı duyuyu da daha iyi anlayıp gözleyebileceğizdir.

 

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 142
: 578
Kayıt tarihi
: 04.09.13
 
 

1940 yılında İzmir'de doğdum İzmir Atatürk Lisesi'ni bitirdim 1961 yılında Mülkiye(Siyasa..