Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '07

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

Oğlum büyürken Aralık'07

Oğlum büyürken Aralık'07
 

Oğlum ve tekneler


3 yaşını doldurmaya 3 ay kalan oğlumun hayatla teması her geçen gün biraz daha artıyor. Algılama ve ifade etme becerisi geliştikçe, vücut güçlendikçe ve hareket kabiliyeti arttıkça, yaşam içinde attığı kulaçlar onu daha derinlere götürüyor.

Örneğin bu haftanın gündemi, masa tenisi raketi ve pinpon topları. İki hafta önceki tatilde ilk kez karşılaştığı masa tenisi oyunu ve onun ekipmanları fazlası ile ilgisini çekmişti. Tatil dönüşü, bayramda ziyaret ettiği evlerden birisinde oyuncak bir rakete ve onun toplarına rastlayınca ilgisi alevlendi ve o gün bugündür elinden oyuncak raketini ve toplarını bırakmıyor. İlk günlerde topla raketi birbirine temas ettiremezken, son günlerde şiddet düzeyi artan vuruşlar sergilemeye başladı. Sağ eliyle havaya fırlattığı pinpon topuna, sol eliyle tuttuğu oyuncak raketle vurabilmek onu inanılmaz keyiflendiriyor.

Geçen haftada kendi çocuk dili ile “boğuşmak” olarak adlandırdığı yarı güreş, yarı koşturmaca tarzı oyun en büyük eğlencesiydi. Tabii ki onun için eğlence olan şeylerin benim ve annesi için külfete dönüştüğünü söylememe gerek yok herhalde. Onun hafifçe iteklemesi karşısında bir boksörden yumruk yemişçesine yerlere yuvarlanmak, onu kovalamaya çalışırken bir türlü yakalamamayı becermek gibi sahne sanatlarına özgü performanslar sergilememiz gerekiyor çünkü.

Oğlum kreşe başlayalı 3,5 ay oldu ve uyum sürecini tamamladı. Onun kendisine dair kreş eğitiminden beklentilerimizin önemli bir kısmının karşılandığını söyleyebilirim. Ancak ebeveyleri olarak bizim adımıza beklediklerimizi bulabilmiş değiliz. Biz onun kreş ortamında yaşıtları ile paylaşım süreci yaşaması ve enerji tüketmesi neticesinde, beraber geçireceğimiz akşam saatlerinde daha durgun, uslu ve uyumlu olabileceğini düşünmüştük. Ancak söz konusu beklentimiz karşılanmış değil. Aksine kreşte geliştirdiği becerilerle beraber daha aktif bir akşam mesaisine tabi olmaya başladık.

Senaryolu ya da eşli oyun oynama hevesi üst düzeyde ve kendi kendisine oyun oynama kültürüne sahip değil. Her yaptığı işi bizimle beraber yapmak istiyor ya da bizim onun her yaptığını gözlememizi, değerlendirmemizi (elbette olumlu yönde, takdir ifadeleri ile destekleyerek) talep ediyor. Aynı zamanda her ortaklaşa yapılan iş heyecanlı bir sohbeti de beraberinde getiriyor. Yani oldukça dilbaz bir çocuk ve eliyle beraber çenesini de çalıştırmaktan oldukça hoşlanıyor.

Hatta konuşma konusunda bana oldukça benzemeye başladığına, uzun cümleler kurduğuna, “çünkü”, “yoksa”, “ama”, “sanki”, “galiba” gibi bağlaçlarla cümlelerinde sebep sonuç ilişkilerini peş peşe sergilediğine sık sık tanık olmaya başladım. Cümleler hala kalıp düzeyinde ve taklit kökenli. Örneğin “dişlerimizi hergün fırçalamamız lazım yoksa hasta olurlar” cümlesi duyulmuş, zihindeki kalıbına oturtulmuş ve tekrara müsait hale gelmiş cümlelerden birisi. Ama cümlelerin körü körüne taklit olduğunu söylemekte oğluma haksızlık olur. “Çöp kutusunun içinden bir şey alınmaz çünkü onlar kaka ama sen neden içinden gazeteyi aldın” cümlesi, benim gazetenin çöp olarak değerlendirmesine itiraz etmem ve mutfaktaki çöp kabından çıkarmam üzerine söylenmiş bir cümle. Bu cümle algılananların zihne alınmakla ve kalıba yerleştirilmekle beraber doğruluğunun her an sorgulanmaya açık olduğunun bir göstergesi ve bence sağlıklı bir sisteme işaret ediyor.

Son zamanlarda en garibime giden merakı zamana kavramına gösterdiği ilgi. Nerdeyse her aklına geldiği anda “baba saat kaç?” sorusunu dillendiriyor. İşin garip tarafı düz bir cevabı da kabul etmiyor. Örneğin “saat beş oğlum” dediğinizde, “beşi çeyrek mi geçiyor” gibi, kendince öğrendiği birkaç zaman küsuratı ifadesini rastgele soruyor. Ayrıca bulunduğu saat ile bir sonrası için planlanmış işin vaktini karşılaştırıyor. Mesela uyanır uyanmaz saati soruyor ardından kreşte saat kaçta olması gerektiğini merak ediyor ve suratında geç kaldığını hisseden insanların sıkıntılı yüz ifadesini takınıyor, hem de söylediğim zaman dilimleri onun geç kaldığına dair bir anlam taşımazken. Büyük olasılıkla annesinden ya da benden gördüğü birkaç sabah diyalogu ve diyaloga eşlik eden sahneyi taklit etmeye çalışıyor. Ancak zamanı öğrenmeye dair merakı günün her anına yayılmış durumda.

Onun bu fiziğin dördüncü boyutuna duyduğu meraktan gelecekte yöneleceği mesleğe dair bir ipucu elde edebilir miyiz diye de kendi kendime sık sık soruyorum bu arada.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..