- Kategori
- Öğretmenler Günü
Öğreten

Öğretmenlerin hakkı ödenemez.
Hazreti Ali, "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum." derken, muhteşem bir sırrın kalbine giriyor. O sırrı, asırlar önce bizim için de çözmüş oluyor.
Bir insana bir şey öğretmek, bu bir harf bile olsa, o kadar zor ki... Birine bir şey öğretebilmek olağanüstü, insanüstü bir çabayı gerektiriyor. Öğretmeye çalışan kişi ki biz ona "öğretmen" diyoruz, kelimenin tam anlamıyla korkunç iradeli bir sabra sahip olmak zorunda.
Öğretmenin, konuyu çok iyi bilmesi yeterli değil. Bilgiyi öğrenciye aktarabilmek, sadece bilmekten öte bir etkinlik. Öyle farklı bir etkinlik ki; ne kadar sayıda öğrenciniz varsa, o kadar sayıda da öğretme tekniğiniz, beceriniz olacak! Her öğrencinizi ayrı ayrı tanıyacaksınız, her öğrencinizin ruhuna ayrı ayrı girebileceksiniz. Her öğrencinin değişen, gelişen yapısına, psikolojisine uygun yaklaşımlar bulacaksınız. Adeta kendinizi her dem yenileyecek, her dem yeniden yaratacaksınız.
Öğretmen; aklımıza gelebilecek meslek dalları içinde en ağır sorumluluğu yüklenmiş olan meslek erbabı demektir.
Hattâ öğretmek bir sanat, öğretmen de bir büyük sanatçıdır.
Beyaz bir sayfa gibi tertemiz beyinler, öğrenmeye aç dimağlar öğretmene emanet edilmiştir. "Öğretmenimin her yaptığı, her söylediği doğrudur" diye bakan meraklı gözler onun üzerindedir. Dolayısıyla, öğretmen yanlış değil, yanlış anlaşılabilecek bir şey bile yapamaz. Sorumluluğu o kadar ağırdır. "Öğretmen", dediğimiz o kutsal kişi, bunun bilincinde olmak zorundadır. Bu bilinci taşımayan insan asla öğretmen olmaya yeltenmemelidir. Çünkü öğretmen olmaya lâyık değildir.
Bana deseler ki, "bir meslek söyle ama para için yapılamaz!" Cevabım, hiç tereddütsüz, "öğretmenlik" olurdu.
Öğretmenin geçim sıkıntısı gibi bir derdi olmamalıdır. Çünkü onun derdi zaten olağanüstü ağırdır: Onun derdi öğretmek, öğretebilmektir. Öğretmeni; bu asıl derdinden, yani görevinden uzaklaştıracak, onu meşgul edebilecek her problem geleceğimize, gelişmemize vurulabilecek en büyük darbedir. Gelişmemizi kendi elimizle kundaklamaktır.
Onun için diyorum ki; geleceğin, gelişmenin ne demek olduğunun şuurunda olan bir idarenin ilk önce ve en önce yapacağı iş, öğretmenlerin durumuna bakmaktır. Öğretmenleri; "öğretme endişesinden" başka her türlü endişeden kurtarmaktır. Öğretmenden isteyeceğimiz tek şey; öğretme ve eğitme eylemini başarabilmesidir.
Öğretebilme zordur. Çok zordur. Ama bir kere öğretebilmeyi başardınız mı, öğrencinin hayatına olağanüstü bir değer kattınız demektir. O artık başka bir insandır. Artık aydınlanmıştır. Öğretmenin, insan hayatında meydana getirdiği fark karanlıkla aydınlık arasındaki fark gibidir. Öğretmeyi bir kere başardıktan sonra, artık o insanda bir öğrenme ivmesi yaratmış olursunuz. O insanın bundan sonraki öğrenmeleri hızlanır.
Bu, o kadar hayatîdir ki, etkileri insanda ve toplumda dalga dalga genişleyerek kendini gösterir. Öğretebilme; dolayısıyla öğrenebilme; insanlığın, ilerlemenin, gelişmenin temelidir.
Bir şey öğrenen insan, öğrendiği bir harf bile olsa, öyle değişiyor, öyle gelişiyor ki; kendisine bir harf bile öğreten kişiye minnet hisleriyle doluyor. Çünkü öğrenmeyle yeni bir insan oluyor. Adeta yeniden yaratılmış oluyor.
İnsan, ancak öğrenmeyle yaradılışının anlamını kavrayabiliyor. Ancak öğrenmeyle muhteşem potansiyelinin farkına varıyor. Ancak öğrenmeyle kendisini gerçekleştirecek adımları atmaya başlıyor ve kendisini gerçekleştirebiliyor.
Ey, bana bir harf ve daha fazlasını öğreten öğretmenlerim, yazdığı yazılarla ve kitaplarla bana öğretmenlik eden hocalarım, üstatlarım, gösterdiği bir davranış veya bir ima ile bana öğretmenlik etmiş olan insanlar... Sonsuza kadar köleniz olsam, yine de sizlerin hakkını ödeyebileceğime emin olamam.
Önünüzde eğiliyorum. Selâmlıyorum sizi.