Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

29 Nisan '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ölüm beyazlar giymiş

Ölüm beyazlar giymiş
 

2003 Yılının ekim ayında kızım İstanbul’dan aradı .

-Erzurum Atatürk üniversitesini kazanmışım.(ek kontenjandan)

- Hayırlı olsun kızım biran önce dön, yaz tatili için İzmir’e gelen halası giderken onu da götürmüştü, eşim hemen hazırlığa başlamış evde bir hengame ki sormayın kemer altı resmen talan ediliyor valizler dolduruluyor ki sanki düyun evi.

05/11/2003 sabahı saat 10, 00 arabası ile İzmir oto Gardan Erzurum’a doğru yulculuga başladık, ramazan ayının birinci günü yolcuların tamamı oruçlu olunca molalar kısa ve az oluyor otobüste bir muhabbet’ki sormayın, aslen Erzurumlu oluşum ve sık sık sılaya gitmem bir çok akrabamın orda olması neredeyse yolcuların bir çoğu ile akraba çıkacağız.

Afyon’dan itibaren başlayan karlı dağ manzaraları yol boyunca zaman, zaman bize eşlik ediyor tabiat eşsiz manzaralar sunuyordu yolculu 22, 00saat sürdü.

Erzurum garında bizi kayın biraderler karşıladı (kızımın 7 dayısı var) hoş beşten sonra ilk olarak Atatürk Üniversitesi rektörlüğüne gittik. Tanıdıklar çok olunca işler kısa sürüyordu

Kızımın isteyi doğrultusunda yurtta kaydını da yaptırınca işlerimiz bitmiş artık iftar için evin yolunu tutmaktan başka yapacak işimiz kalmamıştı. Belediye otobüsüyle yeni şehre doğru gidiyor bir yardanda muhabbet ediyorduk (ayakta herhangi bir bayan varken yaşlıda olsa erkekler oturamaz doğu’nun güzelliyi)

-Birader sizin şu meşhur karınız nerde?

-Ağabey ey başını, parmağı ile gösterdiği yere bakınca Palandöken dağının zirvesinde bir avuç kar, güldüm

-O kar aşağı inesiye ben giderim. Eve vardık (biraderlerin hepsinden yaşça büyük olduğumdan eşlerine gelin diye seslenirim)gelin iftar sofrasını hazırlarken ince yıldızlar gibi kar tanecikleri pencerelerin önünde uçuşuyorlardı çok bir zaman olmamıştı ki bütün şehrin elektrikleri kesildi teflonla iletişim imkansızlaştı, ayran aşı, kıymalı yumurta, yaprak dolması, su böreği ve kadayıf dolmasından oluşan geneleksel iftar yemeğinden sonra teravi için yola çıktığımızda sokaklar diz boyu kar ile kaplı bir çok ağacın dalları yerlerde.

-Ağabeyi gördün mü karı ?

-Nazarım deydi galiba,

Erzurum karanlıklar içinde

Asıl felaketin boyutlarını ertesi günü dışarı çıktığımızda fark ettik. Ağaçlar ani hava deyişimindin özsuları donunca yarılarak yıkılmış kırılan dallar düşerken bir çok elektrik telini de koparbiş hatta demir direkler dahi dayanamayıp ikiye katlanmıştı, su boruları donmuş yer, yer patlamış, bütün fırınlar çalışamamış ken halk ekmeksiz kalmıştı, su çok önemli deyildi çünkü her semte, her mahallede hatta adım başı tarihi çeşmeler akıyor tüm halkın su ihtiyacına cevap veriyordu, dayımın oğlu ve kayın birader ile Gürcü kapıdaki taş fırının yolunu tuttuk uzun uğraşılar sonuncunda ekmek almayı başarmıştık. Şehirde kalmanın bir anlamı yoktu.

-Köye gidiyorum.

-Neden?

-Ekmekleri de götürürüm, kızımı aradım.

- Hazırlan annanenide al köye gidiyoruz, Erzincan çarşısına çıktık köy arabaları buradan hareket ediyordu, araba sahibi teyze oğlu ve süt kardeşimedir sarıldık

-Gardaş köye gelecem ancak kaynım gilden kaynanamı ve kızımı almamız lazım , arabayı çalıştırdı yola çıktık Çat yolu üzerinden yol alırken yolculuk kah muhabbetle kah vah, vahlarla geçiyordu çünkü koca darp han ovası beyaz gelinlik içinde birçok ağacın yıkılmış gövdesine ev sahipliyi yaparken ağızlarda iki kardeşin geceleyin donarak ödlüyü dolaşıyordu.

Kızım 2 gün sonra derslere başlamak üzere Erzurum’a gitti gerçekleri ise anca o gün öğrendik,

Erzurum 36 saat elektriksiz ve susuz kalmış birkaç saatlik kara iki can teslim etmişti beyaz ölüm birkaç saat içinde tüm Erzurum’u etkisi altına alırken beyaz gelinliyi ile her şeyi her yeri örtmüştü.

 
Toplam blog
: 72
: 727
Kayıt tarihi
: 22.04.08
 
 

1956 Erzurum dogumluyum. 46 Yıldır İzmir'de yaşıyorum. Uzun süredir Milliyet blog'u takip etmekteyim..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara