Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

06 Şubat '10

 
Kategori
Deneme
 

Ölüm Bir Kurtuluş mudur

Ölüm Bir Kurtuluş mudur
 

ÖLÜM BİR KURTULUŞ MUDUR *


Öncelikle, başlıkta yöneltilen sorunun ( herhangi birine mal edilemeyecek derecede anonim olmakla beraber) bana ait olmadığını belirtmek istiyorum. Hüseyin Rahmi Gürpınar, bu soruyu 1887 yılında kaleme aldığı bir romana isim olarak vermişti. Tabi ki burada bahsi geçen ölüm kişinin kendi iradesiyle gerçekleştirdiği intihar kavramıyla ilgiliydi.

( Romanın yazıldığı günlerde Beşir Fuat’ın da bileklerini “fenne hizmet” için keserek hayatına son verdiğini belirtmekte fayda var.) Ahmet Mithat Efendi’nin, Tercüman-ı Hakikat gazetesinde manevi oğlu olarak ilan ettiği ve manevi babasının başlattığı tezli roman geleneğine uygun olarak kendini toplumu eğitmeye adamış olan Hüseyin Rahmi’nin bu soruya vereceği cevap elbette ki “hayır” olacaktı. Zira, yazarımız intiharı “ Bizi dünyaya gönderen Yaratıcı’nın geriye çağırmasını beklemeden yapılan bir başkaldırma hareketi ; yaratılışa darılıp da O’na veremeyeceğimiz cezayı kendi nefsimize uygulamaya kalkışmak sapıklığı…” olarak görür. Kısacası Hüseyin Rahmi’ye göre intihar tek kelimeyle doğru yoldan sapmaktır. Bu düşünce her ne kadar toplumun intihar kavramı üzerindeki genelgeçer görüşünü yansıtsa da Edebiyat dünyasında bunun böyle olmadığını ispat edecek yeterlilikte örnekle karşılaşmak mümkün. Sonuç aynı olsa da bir çok değişik sebebin onlarca edebiyatçıyı (Hüseyin Rahmi’nin deyimiyle) bu bulaşıcı hastalığa sürüklediğini biliyoruz. Beşir Fuat , Jack London , Stefan Zweig , Virginia Woolf , Mayakovski , Sergei Yesenin , Ernest Hemingway , Sylvia Plath , Nilgün Marmara , Kaan İnce , Soysal Ekinci … bunlardan sadece birkaçı. Hatta bu müntehir yazar ve şairleri “kendini asanlar”, “bileklerini kesenler” , “ balkondan atlayanlar” şeklinde kategorize etmek bile mümkün.

Elbette ki bu kurtuluş yoluna başvuranları anlamamız veya değerlendirip bir sonuç çıkarmamız mümkün değil.Sadece arkalarından bıraktıkları son mektup , şiir veya notlar kadar dahil olabiliriz bu halet-i ruhiyeye. Mayakovski’nin, “ Yaşamak yeni bir şey değil” diye yazıp bileklerini kesen şair arkadaşı Sergey Yesenin’e ağıt olarak yazdığı “…..en kolay iştir ölmek / Asıl güç olan yepyeni bir hayata başlamaktır…” dizelerinden sonra kafasına sıktığı bir kurşunla arkadaşının kaderini paylaşmasını ; Sylvia Plath’in , uyuyan çocuklarının odasına süt ve kurabiye bıraktıktan sonra kafasını hava gazıyla çalışan fırına sokmasını ; Virginia Woolf’un , etekliğinin ceplerini taşlarla doldurup kendini , her gün seyrettiği ve kıyısında öyküler yazdığı bir ırmağa bırakıvermesini kim , nasıl açıklayabilir? Bazen bir isyanın en çarpıcı şekilde dışavurumu , bazen bir çaresizliğin son limanı , bazen de bir aşkın veya tutkunun en doruk noktası olarak karşımıza çıkan bu eğilimi elbette ki yaşam ve ölüm arasındaki o ince çizgi üzerinde gidip gelmeden kavramamız mümkün değil elbette.

Hayat ( Yılmaz Odabaşı’nın deyişiyle) “ Uğrunda upuzun acılar çektiğimiz kısa bir öykü”yse eğer ; asıl mesele bu öyküyü yaşanır kılan sebepler bulmak , her şeyden önce kendimizi sevip sevgimizi paylaşmak, anılara sığınmaktansa onlara masal tadında dokunmak, bugünümüze ve geleceğimize dair umutlarımızı canlı tutmak galiba.


“ Gözlerimi geleceğe kapayıp geçmişi unutmak istiyorum.” deyip kendini hava gazıyla geçmişinden ve geleceğinden mahrum eden Sadık Hidayet’e inat , geçmişimizi bir masal tadında hatırlayıp geleceğe umut dolu gözlerle bakalım diyorum ben.


SERHAT DEMİROĞLU


* Şık ( Ölüm Bir Kurtuluş mudur) , Hüseyin Rahmi Gürpınar, Özgür Yayınları, 1997

 
Toplam blog
: 8
: 5517
Kayıt tarihi
: 25.01.10
 
 

1982'de Diyarbakır'da doğdum. İlk orta ve lise öğrenimim Diyarbakır- Ergani ilçesinde tamamladım...

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara