Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Kasım '09

 
Kategori
Blog
 

Ölüm karinemiz birilerinin ellerinde

Ölüm karinemiz birilerinin ellerinde
 

Uzun zamandır yazıyorum.

Her daldan.

Kendimi dizginlemeyi bir an bile düşünmeden.

Bu yazıların ilerde <ı>hani böyle yazmıştın, <ı>şimdi de böyle mi diyorsun denilerek beni kovalayacağını da biliyorum.

Doğrusu muhtemel sonuçlarının ne olacağı aklıma bile gelmiyor. Çünkü sonuçlarla, olabileceklerle, denileceklerle, ilgilenmiyorum.

Umurumda bile değil.

Ne var ki bu günlerde neredeyse kalem görsem kaçacak duruma geldim.

Yazmak istemediğimden değil. Yoruldum.

Yazmaktan çok, yazmayı düşünmekten… Gerçekten yoruldum.

Hani bir ‘şeyi’ yapmayı çok istersiniz, (ata binmek, resim yapmak v.b. gibi), yapmak istediğiniz ‘şey’ de kaşınızdadır. Bu durumda yapacağınız iş, çok sevdiğiniz bu şeye kapılıp, sizi sürükleyeceği yere kadar çılgınca devinmek. Bunu yapmanıza hiç bir engel yoktur. Üstelik seviyorsunuz da. Ama sorun, içinizde bu işi yapma isteğinin olmamasında. İşte yazı yazmada tam da bu durumdayım. Açıkçası zorlanıyorum. Zorlandıkça beynim zonkluyor. Yapmayı planladığım hiçbir şeyi kolaylayamıyorum.

Oysa çevreden yayılan ilahi hutbelere kapılıp gitmek o değin kolay ki…

Sorgulamadan; Yani ‘ben’ halinde, bana ait olmayan ‘o’ sorgusuz dünyada bir ölümlü gibi yerimi alarak,

Benim adıma binlerce yıl önce düşünenin çizgisinden, hiçbir şey düşünmeden, belki de düşünmeyi hiç istemeyerek yola çıkmak,

Kapılmak,

Bekleşmek,

Yığılmak,

Sürü denilen, artık bir olmuş olağan varlığın içten sayılamayacak demokrasisine yapışarak yok olmak için uygun zamanı kollamak.

Kolay olan bu…

Ancak bu durumda <ı>gerçeği nasıl soruşturacağız?

Bize gerçek denilerek karşımıza <ı>dikileni nasıl sorgulayacağız?

Nerede gerçek?

Sormaktan çekindiğimiz, sorularının ne olduğunu dahi araştırmadan adım atacağımız o gaibin derinliklerinde, bizi mutlu edecek yanıtlar olabilir mi?

Yoksa salt mutlu olduğumuz hissini verebilmek için rol aldığımız bu oyunda, yer verilen diğer kişilerle birlikte ulaşabileceğimiz gerçek bir mutluluk boyutu var mı?

Bizi sürükleyen gecelerin kimlere hitap ettiğini düşünmeden, hülyalı yaşantımızda, oynak uçları haiz kalemimizle olmadık hayallerin cılkını çıkararak dolaşacağımız kaç kent kaldı?

Belki gerçek, yalınayak, bir düş bahçesinde oynanan en saf çocuk oyunlarının henüz duyulmadık büyülü kelimelerinde yatıyordur.

Yoksa bilinmedik uzamlara işlenen günahlarla, ‘nedenli’, ‘nedirli’ soruların sıkça sorulduğu kesintisiz hayat iklimine istenmeden sürülür müydük?

Artık kutsal sayılan mekânların bile gerçek olmadığını düşünmeye başlıyorum.

Çünkü gerçek şu ki; ortadayız ama ölüm karinemiz birilerinin ellerinde dolaşmakta.

İşte bu yüzden zorlanıyorum,

Tam burayı, bulunduğum ‘şu’ alanı anlatamadığım, betimleyemediğim için,

Yazamıyorum.

 
Toplam blog
: 340
: 1591
Kayıt tarihi
: 10.03.08
 
 

Basınla ilgili bir kuruluşda çalışmaktayım. Uzun yıllar basınla ilgili konularda danışmanlık yapt..