- Kategori
- Siyaset
İn Sırtımdan Yahu!

Yaşamak için içinizde o umudu taşıyorsanız, o sizi taşır. Dur komutunu verene kadar ya da <ı>in sırtımdan yahu diyene kadar, ayaklarını sürüyerek de olsa, sizi götürebildiği yere kadar götürür.
Böyle mi düşünüyorsunuz?
O zaman, bir kapıyı size açanın, aslında başka hiçbir kapıyı açma şansının olmadığını öğrendiğinizde nasıl bir duyguya kapılırsınız?
Biriyle aranızı düzeltmek için, başka biriyle bozuşuyorsanız, ilişkilerde başarılı sayılabilir misiniz?
Yoksa o bana kızmaz, ne yapmak istediğimi anlar şeklinde, insan ve devlet yapısında hiçbir zaman yer almayan o garip düşünceye mi sahipsiniz?
<ı>Yaptım ama sor bak, neden yaptım!
Ne demek istiyorum?
Uluslararası ilişkilerdeki ‘<ı>benim menfaatim’ deryası, anam babam ilişkilerindeki <ı>hallederiz kelimesini içermez. Suriye ile ikili ilişkileri düzeltmek için İsrail’i, Ermenistan ile ilişkileri düzeltmek için Azerbaycan’ı yok sayamazsınız. Bir yandan ilişkileri rayına koyayım derken öte yandan başka ilişkileri bozuyorsanız, ya size denileni yapıyorsunuzdur ya da hiçbir zaman denilmeyecek olanı deniyorsunuzdur.
Hangisi doğru?
Belki de Azeri petrolünü ve/veya doğal gazını daha rahat kullanmak isteyen birileri sizi bu yola itekliyordur.
Olamaz mı?
Çünkü onlar için Ermenistan’ın, örneğin Kars’ı talep etmesinin hiç bir önemi yoktur ama Azerbaycan’ın enerjilerini dikensiz kullanmanın önemi çok büyüktür. Kaldı ki, aranızdaki ilişkileri yeniden düzenlediğinizi sandığınız devletin diğer devletlerden yıllardır beklediği beklentilerini de bir ölçüde gideriyorsunuz.
<ı>Kürt açılımı, demokratik açılım, milli birlik açılımı ya da olmadı yeni bir ad verelim diyerek ülke içinde yeni ayrışmalara neden olabilecek söylemleri, içerdikleri her bir harf doğru bile olsa, hiç kimseye bir şurup gibi içiremezsiniz. Bugünden yarına olabilecekleri görmek için, projeyi, bir Orta Doğulu gibi kimsenin aklına gelmeyen hinlikleriyle düşünmek, Batılı gibi akla gelmedik süzgeçlerden geçirmek, bütün bunları yaparken de, uluslar arası şartların yanı sıra ülkenin insan yapısını oldukça yakından gözetmek, adeta her an, o koşulsuz duygudaşlığı hissetmek gerekmektedir.
Atatürk salt mavi gözlerden oluşmamıştır.
Ya da başına düşen elma, Newton’u <ı>aha buldum, hamam tasının yüzüşünü gören Arşimet’i<ı> evraka diyerek buluşçu yapmamıştır.
Adam Smith ve Marks’ın oluşturduğu karşıt tezlerin kaynağının yalnız o güne değil, ilkel insanın çalışma ve ekonomik hayatına kadar uzandığını göz ardı etmeli miyiz?
Freud sadece sakal değildir, o ve onu ve Marksı durmaksızın eleştiren Fromm bilginin kaynağını gökten inen zembilden almamıştır.
De Gole, Churchill, Washington <ı>hadi bugün ülkelerimizi kurtaralım diyerek silah kuşanıp, kurtarma işine soyunmamışlardır.
Birikimden bahsediyorum.
Herhangi bir ulusun tarihinden çok daha eski olan devinimci gelmiş geçmişten.
Eğer birikimsizseniz, ötelerden size emanet edilen koskoca tarihi salt <ı>var olan durumcu suçlamasıyla <ı>fırsatçı bir yaklaşımla yine onun çöplüğüne atmak istiyorsanız çok büyük bir sorunla karşı karşıyasınız demektir ki, herhangi bir sorun kendisini, sizin çözmeniz için kollarınıza atmaz, çözdüğünüzü sandığınız daha büyük ve yeni bir sorun olarak kucağınıza durmaksızın bırakılır.
Yeniden, yeniden.
İkiz kuleleri vuranlar bu yol için yetiştirmediler mi? Vurmak için.
Ne yaptılar? Vurdular.
Kim suçlandı? ABD içinde ve dışında bütün bir ‘o’ kültür coğrafyası…
Pekiyi Ortadoğu’da savunur görüldüğünüz örgütleri oluşturanlar, bugün karşı karşıya kaldığınız o devlet değil mi?
Amacı belirlemek gerekiyor. Amaca uygun adımların atılacağı programların planlanması, yapılanların işaretlenmesi, uygulanacaklara zaman ayarlaması yapılması, her an üzerinden geçilmesi, beklentilerin her aşamada kâğıtlara, ama <ı>o renksiz kâğıtlara aktarılması gerekiyor.
Elbette ders vermek amacında değilim.
Bunlar benim görüşlerim. Katılıp katılmamak serbest…
Demokrasi, birilerini bir başkasının sırtına bindirmek için yapılan oylama değil ki!
Eğer öyleyse, benim de <ı>inin sırtımdan yahu demeye hakkım olmalı.