- Kategori
- Gündelik Yaşam
Ölüme alışmak
Ölüme alışmak zordur. Hele hele kaybedilen kişi sevdiğiniz, değer verdiğiniz, birşeyleri paylaştığınız bir insan ise daha da zordur onun ölümünü kabullenmek. İlk duyduğunuzda sanki gerçek dışı bir söylenti gibi gelir kulağınıza. “Hadi canım sende gerçek olamaz bu” der tüm hücreleriniz. Dolayısıyla ilk etapta insan bir şaşkınlık durumu yaşar: İnanmak ve kabullenmek ile inanamamak ve reddetmek arası bir durumdur bu.
İnsan bir süre kabullenmemekte direnir ölümü. Direnir direnmesine ama bu direnişi uzun süre devam ettirmekte pek olası değildir. Aradan biraz süre geçtikten sonra acı gerçek tokat gibi çarpar suratına ve anlarsın ki; direnmekte, gerçeklikten kopup hayal alemine sığınmakta boşunadır. Çünkü yaşam, senin asla kontrol edemeyeceğin bir girdaba kapılmış akmakta ve akarken de kimi zaman güzellikler ve sevinçler kimi zaman ise büyük acılar ve ölümler getirmektedir.
Ölüm, tamamiyle aciz kaldığımız bir gerçeklik. O yüzden de büyük bir çaresizlik hissi yaratıyor içimizde. Çaresizlik ise bir isyan hali yaratıyor. Neden sorusunun aklımızı gece gündüz kemirmesine yol açıyor. Ama sonunda vazgeçiyoruz direnmekten, isyan etmekten, sorgulamaktan ve kabulleniyoruz ölümü. Biliyoruz ki başka çaremiz yok. Biliyoruz ki ne kadar reddersek o kadar acı verecek gerçek. Acımasız ve hayasız gerçek.
Her canlının bir gün mutlaka yüzleşeceği ölüm bizi de kucağına çekinceye kadar sevdiklerimizin hiç beklenmedik bir anda çekip gidişlerine dayanarak, acı verse de alışarak yaşayacağız. Belki bir gün onlarla tekrar karşılaşıp, onlara sımsıkı sarılacağımız göksel dünyayı düşlerimizde her an yeniden kurgulayarak onsuz bir yaşamın ağırlığını taşımaya çalışacağız. Ancak aradan uzun yıllar geçse de onun yüzünü ölümsüzleştiren fotoğraflara her baktığımızda gözlerimizden acı yüklü yaşlar dökerek...
Blog Resim: http://paraplan.ru/paradroms/armenia/images/echmiadzin_hachkar_ave.jpg