- Kategori
- İnançlar
Ölünce Düşünürüz!

Ölüm Gerçeği no:2
Zaman zaman duyduğum ve duyunca üzüldüğüm söylemlerden bir tanesi de “ölünce düşünürüz” cümlesidir. Düşününce ölemeyen ölünce nasıl düşünür?
Dünya hayatının, mutad meşgalelerin, günlük hay-huyun içinde kendimize ayırdığımız vakit gittikçe azalıyor. Kendimizi düşünmeye ve düşündüklerimizden de pay çıkarmaya neredeyse hiç vakit ayırmamaya başladık.
Tabi bu bencillik anlamında kendini düşünmek değildir. Tefekkür etmek mahiyetinde söylenmiştir. Evet, düşünmüyor ve kendimizle ilgilenmiyoruz. Yapsak bile tam anlamıyla vakit ayıramadığımızdan başladığımız iş yarım kalıveriyor. Hayat, koşuşturma çarklarının arasına bizi almış, oradan oraya savurmaya devam ediyor.
Kendimizi sakınacak, sığınacak sessiz ve sakin bir köşe bulduğumuzda ise tefekkür etmekten ziyade nefsimizin açlığını gidermek ile meşgul olduğumuzdan özümüze bir türlü inemiyor ve gereği gibi düşünemiyoruz. Belki sizler böyle yapmıyorsunuz ama ben kendimden ve yakın çevrede gördüklerimden hareketle bunu söylüyorum.
İşte bu harala gürele içerisinde kimi zaman sevdiklerimiz, yakınlarımız, ağabeylerimiz, kardeşlerimi, hocalarımız bize nasihat ederler. Derler ki; “Hayat kısa, bu dünyadan sonra bir hayat daha var, öbür tarafa hazırlığın var mı? Yoksa gidince ne yapacaksın?”.
Biz de çok zaman içerisinde bulunduğumuz hayatın ve durumun şatafatına; halimizin vaktimizin yerinde oluşuna; mevkiimize; makamımıza; sağlığımıza; gençliğimize güvenerek bu soruyu hakkıyla düşünmeyiz, çok zaman üstün körü bir cevapla geçiştiririz; “Daha çok vaktimiz var, zamanı gelince hazırlık yaparız”.
Haşa sanki ölümle sözleşmemiz varmış ve geleceği zamanı biliyormuş gibi “sonra düşünürüz” deyip kestirip atarız. Yani ölünce düşüneceğiz. Ya da ölmezsek iyice elden ayaktan düşünce düşüneceğiz. Tabi elden ayaktan kesilince koşturacak, oradan oraya gidecek halimiz olmadığından düşünmek için bol vaktimiz olacak zannediyoruz. Beynimiz normal kalırsa belki bu da mümkün!
Oysa sağlığımız yerindeyken ve gençliğimiz elveriyorken, beyin fonksiyonlarımız normalken bunları düşünsek daha iyi değil mi? Ölüm sonrası hayata inanmıyorsak bile kaliteli yaşamak için yine bunları düşünmek gerekiyor. Zira ölümün her an gelebileceği gerçeği ile insan kendini dünya hırslarına mahkum etmez.
Nasıl olsa ölünce elinde avucunda bir şey kalmayacaksa gereksiz bir mevki/makam/mal hırsına bürünmez. Kefenin cebi yoksa mezarda villa koyacak yer de yok. Yatlar ve katlar orada işe yaramıyor. Ölüm sonrasına inanmıyorsan bile bu hırslara teslim olmamak sana kaliteli bir hayat sunar.
Gereksiz hırslarla bedenin yaşlanmaz, beynin dolmaz, gençliğin heder olmaz, sağlığın bozulmaz. İnanıyorsan zaten şanslısın. Kendini ve nefsini dizginlemenin mükâfatını kat kat alacaksın…
Denilebilir ki “Ölümden sonra hayat yoksa ne diye iyi/dürüst insan olayım ki. Tadabildiğim kadar zevki tadarım. Aldığım her zevk yanıma kar kalır.” Elbette bu dünyada isek dünyanın lezzetlerini tadacağız. Ancak zevklerin hiçbiri daimi değil ki. Yemek yerken zevk alıyoruz ama bir süre sonra doyuyoruz ve orada artık yemeyi bırakmak gerekiyor. Kendimizi frenlemezsek fazladan yediğimiz her şey bize sağlığımızı bozan birer düşman olarak geri dönüyor. Bu örneği bir çok şeye yayabiliriz.
Özetle her şey kararında güzeldir. Kararında yaşamak da… Kendini bilen, iradesine hükmeden insan hayatına yön verebilir. Hayatı güzelleşen kişiler hem yaşadıkları her andan zevk alırlar hem de çevrelerine ışık verirler.
O zaman karanlıklara direnmeden teslim olmak yerine sen de ışık saçan bir bilge ol!
Sevgi, hürmet ve muhabbetle..
Murat HACIOĞLU
## Konu ile ilgili bir kaç ayet ##
Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup onunla tatmin bulanlar ve bizim âyetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak. (YUNUS/7)
Her kim dünya hayatını ve güzelliklerini isterse biz onlara amellerinin karşılığını orada tamamen öderiz. Bu hususta kendilerine bir densizlik yapılmaz. Fakat onlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendilerine ateşten başka bir şey yoktur. İşledikleri şeyler orada boşuna gitmiştir. Zaten bütün yaptıkları da batıldır. (HUD/15 -16)
Her kim ahiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırız, her kim de dünya kazancını isterse ona da ondan veririz, ama onun ahirette hiçbir nasibi yoktur. (ŞURA/20)