- Kategori
- Gündelik Yaşam
Ömür dediğin bir hokus pokus !..
Böyle bir yzı yazmayı tasarlamamıştım ama hayat süprizlerle dolu..
Ömrümüz çok hızla akıp gidiyor. Biz farkında olmadan, bir de bakıvermişiz ki, yaşam skalasının son dilimindeyiz. Kimin, ne zaman bu skalaya uyacağını bilmesek de, her beşer, farklı zamanlarda, farklı ortam ve hallerde bu seviyeye gelecek. Peki, biz insanların ortalama yaşam süresi ne kadardır? Şimdi burada kitabi ve de istatistikî bir bilgi versem, tatmin olacak mısınız? Ne fark eder ki? Kimin ne kadar yaşayacağı ya da yaşadığının ölçümü kimi nasıl rahatlatır bilemem ama bu rakamlar beni çok da ilgilendirmiyor. Çünkü göz açıp kapatıncaya kadar hayat akıp gidiyor. Farkında mıyız?
Belki çoğumuz farkında değiliz. Değildik. Hatta yaşamımızın ön değerlerinden de habersiziz. Hep günlük yaşayıp, günlük düşündüğümüz için yarınımızda başımıza ne geleceğini, hangi sürprizlerle karşılaşacağımızı ise bilmiyoruz. Bilemeyiz de zaten.
Siz hiçbir sürprizle karşılaşmadınız mı hayatınızda? Şaşırmadınız mı? Beklemediğiniz bir an, beklemediğiniz bir olay, beklemediğiniz bir hastalık, beklemediğiniz bir kayıp? Beklenmeyen bir ölüm ?..
Yaşam filmi almış başını akıp giderken, bazen yanı başımızdakileri anlamadan, sevmeden, hatta tam da ağız tadı ile birlikte olamadan, ya da tam da olabilecekken kaybettiğimiz olmadı mı? Annemizi, babamızı, dostlarımızı, yakınlarımızı hiç beklemediğimiz bir anda yitirmedik mi? Onları aramızdan, sonsuzluğa yolcu ettiğimiz zaman hiç üzülmedik mi? Çoğu zaman, bu insanları, özellikle de yakınlarımızı kaybedeceğimizi, o anın yakın olduğunu bilsek de, onları ölüm denen sinsi yolculuğa uğurladığımızda bile şaşırmaz mıyız? Üzülmez miyiz? Peki neden? Onlara böyle bir sonu yakıştırmadığımızdandır. Onları hala, dimdik ayakta yanımızda, gülerken, konuşurken, yemek yerken düşündüğümüzdendir..
Bu kadar lafı niye etti diye düşünebilirsiniz. Aslında, hiç sevmediğim yazı konusudur bu yazdıklarım. Yazmama neden olan ise, dün akşamüstü bilgisayarımı açıp da, bizim blog platformuna düşen üzüntü, keder, kayıp ve ölüm yazılarını okuyunca şaşırdım. Çünkü hepsi de ortak bir insandan bahsediyordu. O insan Mustafa Mumcu idi.
Evet, şaşırdım. Üzüldüm de.. Evet, hastaydı, hastalığı ilerlemişti, tedavi görüyordu. Belki, bir onu tanıyan pek çoğumuz bu sonu bekliyordu. Ama dedim ya! Her ölüm apansız, her ölüm ani ve beklenmeyendir. Neden? Çünkü kimseye yakıştırmayız o ölüm giysisini? Hiçbir modaya uygun değildir.
Mustafa Mumcu ile kısa ama özlü bir tanışıklığımız oldu. İyi de giden bir dostluğumuz başlamıştı ama ta ki, o en son beni üzen ve çok kızdıran, hakaretlerde ve gerçek dışı dolu suçlamalarla dolu yazılar silsilesine kadar. Ona usturuplu olduğunu düşündüğüm, cevabi birkaç yazı da yazmıştım. Rahmetli yine de sert ve acımasız yazı ve yorum bombardımanına devam edince, cevap gereği duymamıştım ve o tartışmadan sonra da aldığım kararla hiçbir toplantıya katılmamıştım. Belki, daha sonra bir vicdan muhasebesi yaptı, belki, yakınında olanlar ona salık verdi bilemem ama son toplantılara katılmam için bizzat mail atmıştı. Ben de kırgın olduğumdan ve de o ortamda bir tartışma yaşansın istemediğimden gitmek istememiştim. İyi ettim, kötü mü ettim muhasebesi bende kalsın ama o hırçın, delişmen, huysuz ve geçimi zor insan maalesef ki artık yok. Dün akşamüstü saatlerinde öğrendim bu haberi, haberim olsaydı cenazesine de giderdim. Ama maalesef, kandillerde, bayramlarda hatta Cumhuriyet bayramlarında bile tebrik ve kutlama mesajı gönderen bizler, böylesi bir haberi birbirimize iletemiyoruz. Oysa ki, bu tür haberler paylaşılabilmeli..
Her neyse, Mustafa Mumcu, iyilikleriyle, kötülükleriyle, sevabı ve günahı ile artık hakkın rahmetine kavuştu. Yukarıda dediğim gibi.. O zor bir insandı. Onunla geçinmek için onun frekansına uymanız gerekirdi. Ama benim gibi biraz anarşist ruhlu insanlar ne yazık ki, bu tür insanlarla biraz zor geçiniyor. Mustafa Mumcuyu anlamak pek kolay değildi. Ama o kendisini, kendi yazısında, kendi kaleminden şöyle anlatıyordu:
“ Benim için dostluk kavramı çok önemlidir. Bazen kalp kırıcı oluyorum. Zira ‘adam sende bana ne ‘ diyemiyorum. Araştırmadan, paldır küldür yazan ve çok lüzumsuz hatalar yapanları eleştirirken yapıcı olmayabiliyorum. Zira o insanın diğer blog yazarlarına ve okuyucularına karşı saygısız davrandığımı düşünüyorum.”
Haklı olduğu bir durum vardı. Diyordu ki, “hepimiz her hatayı görmezden gelirsek, ülkemiz ‘Körler Ülkesi’ olur. Diğerleri cirit atarken oklarıyla bizleri de yaralayabilirler.”
Mustafa Mumcu yaralı bir adem olarak bu diyarı terk etti. Kendisine rahmet diliyorum..
../..