Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

13 Kasım '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Onların hikayesi-11-

Onların hikayesi-11-
 

(Resim Anıtkabir Müzesinde yer almaktadır.)


BEŞİNCİ BÖLÜM

Eve dönüp geldiğinde Yücel uyanmış, Yıldız’ın kucağında gülücükler dağıtıyordu. Altı değiştirildi, emzirildi, yatırıldı. Beşiğin başında yine Yıldız vardı. Sallanarak uyumak üzere olan Yücel’e büyük bir şefkat ve sevgiyle bakıp pış-pışlıyordu. Öyle mutluydu ki!

Ablası Onu bu akşam ve ne “gelin adayı” olarak çıkaracaktı.

Artık çekinecek ne kalmıştı ki? Gereksiz yere düştüğü ızdırap ve korkuları; haksız yere kaldığı uykusuz geceleri bitip gidecekti artık.. Yine uykusuz geceleri olabilecekse de; bunlar özlemlerle dolu, tatlı anılar olarak kalacaktı.

Fevziye Ablasını ne kadar çok seviyordu!! O’nun için yapmayacağı şey yoktu.

Süha da Onu tanıdığında kimbilir ne kadar çok sevip, sayacaktı..

Bu gece hemen cevap yazmalıydı. Halime de burada olsa ne iyi olurdu. Ablasından bunun için izin istese der miydi? Çok sevdiği arkadaşının yaptığı rüya tâbirinin doğru çıkıyor gibi olmasını görmesi onu sevindirmez miydi?

Cesaretini topladı, mutfaktaki ablasının yanına inip, biraz da çekinerek bunu sordu. Cevap makûldu. Bunun üzerine, koşarak Halime’lerin evine gitti, acele ile ayak üstü bir şeyler söyledi ve aynı hızla geri döndü. Çok geçmedi; elinde kıvırcık marullar, taze soğanlarla Halime bizdeydi. El öptükten sonra, içlerinde tutamadıkları o gençlik ve sevincin heyecanı ile birden Annemi ortalarına alıp zıp zıp zıplayarak etrafında küçük, neşeli çığlıklarla döndüler, döndüler. dese bile dinlemediler. Yumuşak ve tatlı bir şekilde ağlıyorlardı. Ama bu; önüne geçilmez, âdeta çocuksu bir sevincin, gözlerinden akan yaşlarla doğuşu gibiydi.

Annemin isteği üzerine, sofrayı bahçeye kızlar kurdu.. Ne kadar da çabuk ve güzel hazırlamışlardı! Eski, ahşap, açılır–kapanır ordu malı sahra harita masası güzel bir örtü ile örtülüp donatılınca çok davetkâr olmuştu.

Hırsızlığa gelip giden birkaç küçük serçenin ekmek dilimlerine konmasını önlemek için, Yıldız bir peçeteyi üstlerine seriverdi.

Gülten ve Zehra Hanımın bahçe geçişinden gelen sesleri duyulur duyulmaz, iki kız da orta kata; Yücel’in bulunduğu sofaya kaçtılar..

“ Buyrun buyrun, hoş geldiniz; nasıl oldu öksürüğün?

Kâfiruyla ovmak lâzım, rahatlaşır biraz göğsün.

Biliyorum, kaç zamandır devamlı hep şikâyetin;

Terliyorsun, kuruyorsun; değişmeli bu âdetin.

Gültenciğim sen şöyle geç, sedir daha rahat sana;

Ne güzellik yaptı kızlar, şu masaya bir baksana..

Haydi kızlar, artık şimdi siz de inin; biz buradayız.

Karar vermek günü çattı; konuşacak durumdayız.

Uyumadı sanıyorum, Yücel’i de alıp gelin,

Şu yastığı arkanda tur, ağrımasın kalçan belin.”

Yavaş yavaş gelip, durup merdivenin ilk ucunda;

Tutuşacak çıra gibi bakışlar var göz ucunda.

Yürüyerek şöyle biraz yanlarına gitti Annem,

Görüyordu gözlerinde ustalıkla gizlenmiş nem.

“ Tek yavruyla yetindiniz, bir ikinci olunmaz mı?

<çift sarılı="" yumurtanın="" bereketi="" çok="" olmaz="" mı?="">

Mümkün değil vazgeçmesi, bitişikler bir kabukta;

Ölse bile, , ikisi de ; gömülürler bir tabutta.

Çekip alsan , kurur biri; can mı kalır öbüründe;

Yüce Rabbim ne söylerse, güzel söyler; hiç şüphesiz;

Armağanı baştan seçmiş; kutlamalıyız hepimiz.

Kucaklayıp sarmalayın, kutlu olsun bu günümüz;

İşte size –yeni gelin -, sadakattir ilk sözümüz.

İki gencin sevdası bu, asla mâni olunamaz;

Peygamberin kavlidir bu, örneği hiç bulunamaz.

Şimdi beni –Anne- sayın, görücüymüş diye bilin;

Pek beğendim kızınızı, niyetimi kabul edin.

Allahın da emridir bu, buyurmuş ki: çoğalınız..

Gelin olsun oğlumuza bizim güzel Yıldız’ımız..

Cevabınız hemen şimdi –olur- ise, sevinirim;

-Düşünelim- demek geçti, aksi halde gücenirim.”

Fevziyânım bir tiyatro rolü yaptı işte böyle;

Gülten, Zehra ağlıyordu, gerek yoktu başka söze..

Yıldız koştu, sarıldılar; gözyaşıyla yıkandılar;

Görülmedi belki ama, melekler de kutsadılar.

< seni="" gidi="" haylaz="" seni,="" bizlere="" hiç="" sır="">

Kendine de acımadın, gönül verdin ser vermedin.>

Böyle tatlı serzenişler, hem anneden hem teyzeden;

Güzel Yıldız durmaksızın öpüyordu ellerinden.

Halime’ye döndü yüzü: “sıra sana geldi kızım;

Çift nişanla düğün yapar, bu iş biter iki gözüm.

Baban ile benim Mehmet arkadaşmış, yeni duydum;

Seninkisi daha kolay, aklıma da seni koydum.

Nihal ile dertleşirken, Ferhundeyle konu açtık;

Hem konuştuk senden biraz, hem de biraz ipek biçtik.

Oğlu İsmet ile senin hasretiniz bilinmekte;

Konu komşu memnun bundan, zaten uygun görülmekte.

Eve dönüp gelecekmiş o da ;mutlak Süha ile;

Mecnun gibi olmalılar, sevdaları sebebiyle.

Bu gün yarın, Ferhunde ben toplanıp hep geleceğiz;

Usûlen bu yapılmalı; seni İsmet’e alacağız.

Söz yemeği gibi sanki bu akşamki yemeğimiz;

Haydi kızlar, çok acıktık; yere düştü göbeğimiz.”

İki genç kız hoplayarak zıplayarak koşup gitti;

Gözlemeler sıralandı fakat önce mantı bitti.

Yoğurt, cacık, muhallebi; marullar da öbek öbek.

“ Buğday yoksa tabanında; tokaçlanmaz hiçbir dibek..”

O akşamın anısı hiç kaybolmadı, hep yaşandı;

Huzur dolu saatlerdi, bekleneni çok aşandı.

Bir mutluluk mimarisi! Fevziyânım müellifi;

Okyanusu alt üst etti, üstte şimdi artık dibi..

Emzirirken Yücel’ini üç büyükler anlaştılar;

Kızlar yokken, üst sofada âtiyi de görüştüler.

Sonra, yine hüzün dolu vazgeçilmez konu doğdu.

Gâzi Paşa üzüntüsü neşeleri biraz bozdu.

“ Deniyor ki: şimdi artık Dolmabahçe Sarayında;

Ya iniyor ya inecek, bir felâket başımızda.

Mehmet yine dün söyledi: < haberler="" hiç="" iyi="">

Karın şişmiş; alınsa da olamıyor suyu zâil.

Kabullenmek çok zor ama, buna boyun eğeceğiz;

O çizmiştir yolumuzu, hiç sapmadan gideceğiz.

İşte oğlun, işte kızın; Onlarındır Cumhuriyet;

Gerilerden Yücel gelir; Onda yürür bu emanet.

Mirasçısı doğru ise, miras sevap ölüm haktır..

Mehmetçikle biz kazandık, Lozan ise bir tokattır.

Ölse bile hep yaşar O; şüphelenmek çok boşuna;

Böyle ATA gelmemiştir kaç asırdır Türk başına.

Aranırız mutlaka da; ne yapalım, katlanırız;

Güvendiği Türk Milleti; Sen-Ben-Bizler varız.”

Hep bunlar da o akşamın konuşması içindeydi.

“ Mehmetçiğin Hemşiresi” kederliydi, bu belliydi.

Sonra ondan yaşadığı bir hâtıra istediler.

Kulak verip, söyleyecek sözlerini dinlediler.

Gülten, Zehra, Halime’yle Yıldız’ımız pek suskundu;

Annem ise, ATA için hem bitkindi hem yorgundu..

“ Size bir şey anlatayım, bende olan çok şey gibi;

Hâfızamda hep yaşıyor, yaşayacak O gün gibi.

Eski adı namazgâhtır bir tepenin, Ankara’ da:

Yüksek yerde kalır biraz, ondan yüksek Çankaya’da.

Şimdi artık hastane var. İsmi beli: Numûne’dir;

O tepenin nâmı büyük, gördüğü iş dillerdedir.

Cephe kurup Türk Ordusu savaşırken Sakarya’da;

Geri gelen yaralılar orda yattı, çadırlarda..

Koşturacak insan lâzım, hekim azdı, ilâç eksik;

Mehmetçiğin kolu kopmuş, bir bacak yok, kafa delik.

Ben de orda hemşireydim, ağır bakım gerekiyor;

Çaresizdi bütün herkes, çoğu yerde can veriyor..

Ne yatak var ne karyola, ne de yeter gazlı bezi;

Kimi toptan parçalanmış, kiminin hiç yoktu yüzü..

Bir Mehmetçik ölüyorken bana şöyle fısıldadı;

Ellerimi tutuyorken son gücüyle mırıldadı:

- Bölük yedi, takım on üç; Osman çavuş benim adım .

İyi sakla, almasınlar; sakanındır çarıklarım..

- Vurulup da düşünce ben, o getirdi can suyunu;

Hergelenin biri ama, pek severim o huyunu..

- Fâtihayı hep o okur, son nefeste yanındaysa;

Sözüm vardır O’na benim, gözü hâlâ çarıktaysa…

- Pâre pâre ayaklarla suyu bize O taşıdı.

Nişan almış bekliyorken, sırtımı da o kaşıdı ..

- Emaneti veriyorum, gidiyorum ben Allah’a;

Adı Ali. Nallıhan’lı. Selâm ilet o sakaya..

Kucağımda başı düştü, gülüyordu kanlı yüzü;

Birisinde bir damla yaş, zaten yoktu öbür gözü.

Kefen mefen hak getire; poturuyla gömülüyor;

Sırta alıp her mevtâyı, yine asker götürüyor.

Çamur çökek dolu ayak, çorabı hiç düşünme sen;

Sakarya’nın tozu dolu; o ne kutsal, hele bilsen…

Bismillâhla çekip aldım çarıkları ayağından;

Hâlâ bile kan sızıyor tabandaki yarıklardan.

Yanda yatan bir yaralı, aynı bölük zâbitiymiş;

Şehidimin sözlerine dikkat etmiş, kulak vermiş;

- Hemşirânım, dedi bana: beş on günde ayaktayım.

Yaram ağır değil benim, yine yola bakmaktayım.

- Osman takım çavuşumdu, biz beraber yaralandık.

Mitralyözü O susturdu; topu topu beş adamdık.

- Fırlayarak koştu gitti, Allah Allah diyerekten;

Süngüsüyle hep mahvetti, ses çıkmadı mitralyözden.

- Nallıhan’dan, Karaköy’den hemşehrisi saka Ali;

Cesareti çoktur ama, nerden baksan biraz deli..

- Elindeki eski mavzer hâtıradır babasından;

Ayıramaz Onu kimse mavzeriyle katırından..

- Hiç olmadık yerde bile bulup sana su getirir;

Görülmedik yerde durur, nişancıyı o bitirir.

- Biraz evvel duydum sizi, nedir Onun son isteği;

Bir de saat taşıyordu bak, cebindedir kösteği.

- Babasının yâdigarı; öyle deyip konuşurdu;

Hicaz harbi ganimeti, bir İngiliz çavuşuydu.

- Matra, saat değişmişler; yaralılar toplanırken;

İngilizi tanımışmış, parçalanmış süngü ilen.

- Saat sizde kalsın e mi? Yollarsınız anasına;

Çarıkları ben veririm, bizim bölük sakasına..”

Sahradaki bu hastane şimdikine nüve oldu;

Can pazarı oradaydı, işte şimdi örnek oldu..

Hep dirildik , yaşıyoruz; çıkıp geldik ne günlerden..

Gâzi Paşa önümüzde, O sıyırdı gecelerden.

O’ndan gelir, hiç tükenmez; kuvvetlidir nefesimiz;

O’ndan doğdu âsârımız; O’ndan aldık gücü hep biz…

Bu suskun denizin renkleri bile ölgün, hayat yok dalgalarda;

Şöyle bir karıştır ne bulursun, o yazılmış tarihî sayfalarda..

Sana: Türk! diyerek seslendi: Kalk ve diril! senindir hep gelecek,

Ne mâzin küllendi ne âtin; patlayan bir volkanla gürleyecek.

Unutma, onbin yıl semâlar bayraklaştı; o güçle haykırarak,

Bir âlem yarattın; şimşekler nal sesindi, doğudan koşturarak.

Geldiğin topraklar mevsimler sundu Sana; açtığın uygarlıkla,

Taşıdın insanlık ve vatan tutkusunu o yağız kısrağınla..

Bin yıllık yurdunda olacak şey değildi vazgeçmek tarihinden;

Adından titresin düşmanın, var ettiğin nâmınla; ebediyyen..

Geçmişin menkîbesi yetişmez sayfalara, yaşayan ey yüce TÜRK;

Bir büyük evlâdın koynunda, hasta gibi, yatıyor; O ATATÜRK!!!

ONLARIN HİKÂYESİ -11-

Devam edecek....

 
Toplam blog
: 53
: 469
Kayıt tarihi
: 03.10.08
 
 

1- Ankara 1938 doğumlu 2-İlk ve orta eğitim- Bursa - 3-Lise terk ve Hv. Kvv.Teknik Okullarından Mu..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara