Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Oportunizm

Oportunizm
 

Bir tarafta “Silah bırakmayacağını” ilan eden PKK.

Diğer tarafta “Açılım” adı altında onunla uzlaşma yolları arayan hükümet ve bunu siyasi gösteriye dönüştüren DTP.

Bir yanda“Barış Elçisiyiz.”diyenler,öte yanda yüreği yanmış,gözü yaşlı şehit ve gazi aileleri.

Bir tarafta lâikliği savunanları suçlayanlar,diğer yanda din eksenli oluşumlara karşı olanlar. Tam da burada, Atatürk ve döneminde olan olayları işin içine sokma ve bunu alıp siyasi malzeme yapma gayretleri .

Kurtuluş Savaşı, Çanakkale ve Kıbrıs ile aynı cümlede bahsedilen “ Dersim ”olayları ve fırsat bu fırsat deyip cümleyi didikleyenler.

Tarihi tarihçilere bırakmayan politikacılar.

Tam bir gaflet ve hamaset.

İktidar ve muhalefetin yanında ve karşısında kamplaşanlar ,aralarındaki kavgalardan bıkmadı.

Somut,mantıklı ve gerçekçi politikalar bekleyen ülke yine aynı açmazda.

Toplum tehlikeli bir şekilde ayrışma yolunda.

Günümüzdeki sorunları çözememişken,71 öncesine bir yolculuk yapıyoruz.

Her dönemi kendi şartları ve gerçekleri ile değerlendirme gereğini bilmeyen ya da düşünemeyenler ,olayları ayırt etme yeteneği olmayanlar, dünün acı olayları üzerinden siyaset yapma telaşında.

İktidar ve çevresi Atatürk ve İnönü dönemlerinden cımbızla seçilen olayları mercek altına alıyor.

CHP’liler kaş yaparken göz çıkarıyor.

MHP bir türlü kendini aşamıyor.

DTP belli ki etnik kökenli politika yapıyor.

Oysa,;eldeki sorun,CHP’nin,MHP’nin,DTP ya da AKP’nin politikalarının ötesinde partiler üstü bir durum.

Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde çok sayıda silahlı ayaklanma oldu.

Devlet bunlara karşı güç kullandı.

Bu isyanlar, çoğunlukla kurulan Cumhuriyet’e karşı ve dış destekli isyanlar olarak sert tedbir

lerle bastırıldı.

Dersim olayları belki de diğer isyanlara göre farklı nitelikleri olan, ama nihayetinde devlete karşı duran ya da en azından devletin algılamasıyla öyle kabul edilen ve devletin sert önlemlerle bastırdığı bir isyan ya da devlete karşı direniş.

Doğru ya da yanlış,bunlar oldu,yaşandı,ama geçmişteki iyi işleri kabul edip,acı olayları başkalarına yüklemek ne kadar doğru?

Buradaki yanlış; bugünün bakış açısı ile o dönemi yargılamaya kalkmak, ya da dünün bakış açısı ile bugünü çözme gay

retlerini savunmak.

Osmanlıda kardeş katlini, en sert tedbirlerle bastırılan Celâli İsyanlarını devletin bekâsı için “o dönemin şartlarında öyle

olmalıydı” diyerek kabul ederken, bugünün şartlarında böyle bir uygulamayı savunabilir miyiz?

71 yıl öncesindeki devletin, (bugünkü moda deyimle) ” orantısız güç kullanmasını” ve aldığı sert tedbirleri şimdi masaya yatırken de aynı hassasiyeti göstermeliyiz.

O günlerden ders alsaydık, 12 Eylül öncesindeki Kahramanmaraş,Çorum olaylarını, yakın dönemdeki Madımak Felaketi

ni,Şemdinli’yi, Güneydoğu sorununu da daha iyi sorgular ve tahlil ederdik.

Hangisini doğru dürüst sorgulayıp, tahlil edebildik?

Üstünü örttük,geçtik.

Bazılarına göre, tek parti dönemi ; Yabancı tekellerden alınıp millileştirilen kuruluşlar, demiryolları,kurulan işletmeler,ban

kalar, eğitim ve tarım hamleleri ile anıldı.

Bazılarına göre;“Ezanın Türkçe okunması,Said-i Nursi, Şeyh Sait,Varlık Vergisi” ve şimdi de “Dersim’” den ibaret sanıldı.

Bunların hepsi yaşandı.

Günümüz için, yıllar sonra şöyle dense;

“2000’li yıllar hukuki olmayan telefon dinlemeleri, göz altılar, tutuklamalar,PKK ile uzlaşı çabaları,ihale kayırmaları,yabancı

lara toprak satışları ile anılan bir dönemdir. “

Bu söylem içinde doğruluk payı olsa da, tam bir bilgi midir?

Hiç doğru yapılan bir şey yok mudur?

Elbette vardır.

Tahammül edebilsek görebiliriz.

Sadece siyah-beyaz görmekle bu sorunlar çözülebilir mi?

Modern çağda 25 yıldır çözemediğimiz terör,ekonomi,eğitim,sağlık,adalet ve nihayetinde demokrasinin durumu ortaday

ken ; sanayisi,eğitimi,ulaşımı,insan gücü belli olan ülkenin tek parti dönemini, on-on beş yıllık ilk cumhuriyet yılları sürecin

deki yanlış uygulamalar nedeniyle toptan kötülemek hiç de adil değil.

Atatürk, Çanakkale Savaşı'nda askerlerine ' Size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum ' derken, Enver Paşa Sarıkamış’ta -25 derecede tek kurşun atamadan soğuğa esir olup olup donarak ölen askerleri cepheye sürerken,Kurtuluş Savaşında bir ana evladının üzerini değil de, top mermilerinin üzerini örterken, Domaniçli Habibe, Kurtuluş Savaşı yıllarında Yunan askeri ne rehberlik yapan oğlunu tek kurşunla vururken hangi duygular içindeydi?

Menemen’de şehit edilen Kubilay ne için şehit olmuştu?

Emir veren komutan da, mermilerin üzerini örten ana da ; o anda vatanından başka bir şey düşünmüyordu.

İsmet Paşa Lozan’da yedi düvele karşı mücadele ederken bu ülke için uğraşmadı mı?

Yaşananlar,sadece “hep iyi” ya da “hep kötü” olarak anıldıkça bu bakış açısı bizlere çok şey kaybettiriyor.

Bizler bu toprakları vatan sayarken;

” Her şey vatan için !” demedik mi?

Ne uğruna bu kanlar ve gözyaşları akıtıldı?

Mehmet Akif : “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Vatan; eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”derken bu canları verenle

rin,bu kanı akıtanların analarının ağladığını bilmiyor muydu?

“Kurt sisli havayı sever.”örneğindeki gibi davranarak politika yapmak ne kadar doğru?

Kimse kimseyi kışkırtmasın, kandırmasın.

Bugünün sorunu ne ; oportünist (fırsatçı) yaklaşımlarla, ne sosyal şovenizm anlayışıyla çözülecek bir sorun, ne silah bırak mayan PKK üzerinden sürdürülecek bir sorun, ne de Kurtuluş Savaşı, Çanakkale Savaşı ile Dersim olaylarının bir kefeye konması ile çözülebilecek bir sorun.

Bugün hamasi nutuklar atan bir çok siyasetçi veya gazeteci, Onur Öymen “ Dersim’ ”den söz edene kadar bu konuda tek kelime etmemişken, kimse bu konuya sahip çıkıp, demokrasi havariliği yapmasın.

Bu olayları hatırlamak istemeyenleri, geçiştirmek isteyenleri suçlayanlar da onlar kadar suçlu.

Asıl mesele bu değil mi?

 
Toplam blog
: 94
: 840
Kayıt tarihi
: 23.07.06
 
 

1962 İnegöl/Bursa doğumlu ve İşletme Fak. mezunuyum. Özel bir kursta kurum müdürü olarak görev yapma..