- Kategori
- Gündelik Yaşam
Orhan Pamuk' u sevmeli miyim?

Geçmiş yıllarda Nobel Edebiyat ödülünü kazanmış kişiler arasında yaşadıkları ülkelerin resmi ideolojileriyle ters düşmüş ve bundan dolayı baskı görmüş birçok yazar var. Bu nedenle Nobel Edebiyat ödülünün oldukça politik bir ödül olduğu söylenir.
Nobel Barış Ödülü ise “gerçekten” barış için çalışmış kişilerden çok Henry Kissinger, Nelson Mandela gibi “popüler ve meşhur olmuş” kişilere verilmiştir.
Orhan Pamuk’un rejim muhalifi bir duruşu yok. Aslında net bir politik duruşu dahi yok. Nobel ödülü adayı iken, politik imajı sorunlu bir ülkenin kimliğini taşıması onun şansını olumsuz yönde etkileyebilirdi.
Demek ki Orhan Pamuk, birkaç yıl önce söylemiş olduğu “Batı benim önümü tıkıyor, bunun önlemini alacağım” sözleriyle bu sorunları işaret ediyormuş. Yine anlaşılıyor ki Orhan Pamuk, Nobel’i kazanmak uğruna kendine engel olarak gördüğü iki yükü, yani Türkiye’nin uluslar arası alanda tartışma konusu olan iki sorunu (Ermeni ve Kürt sorunu) halkıyla ters düşme pahasına sırtından atmış.
Bu, halkımızın gözünden kaçamazdı ve Orhan Pamuk’un bu ayıbı ölene kadar yakasında taşıyacağını söylemek sanırım kehanet olmaz.
Şimdi bu olaya biraz geniş açıdan ve duygusallıktan sıyrılmaya çalışarak bakmak istiyorum.
İnsanların olduğu gibi, ülkelerin de imajı, prestiji vardır ve bu özellikler dönem dönem değişiklik gösterir. Uluslararası sorunlar söz konusu olunca bu imaj fayda veya zarar getirebilir. Bu açıdan bakınca Nobel Edebiyat ödülü Türkiye için bir artıdır. Bu ödülle birlikte Türkiye adı binerce kere Dünya ajanslarında olumlu olarak anıldı, yani Türkiye’nin olumlu reklamı oldu.
Orhan Pamuk’un, İsviçre’de yayınlanan Tagesanzeiger gazetesinin Das Magazin adlı kültür ilavesinde iki yıl önce yayınlanan röportajda “Burada (Türkiye’de) 30.000 Kürt öldürdüler ve bir milyon Ermeni. Ve neredeyse hiç kimse dile getirmeye cesaret edemiyor. O halde ben yapıyorum” demişti. Bu sözler ise Türkiye’ye mutlaka zarar verir.
“Keşke Orhan Pamuk ne bu sözleri söyleseydi, ne de Nobel edebiyat ödülünü kazansaydı” diye düşünebilirsiniz. Bana göre bu duygusal bir bakıştır. Ben de Orhan Pamuk’a sempati beslemiyorum ama Türkiye’nin imajı ve çıkarları açısından baktığımda bize sağladığı reklam imkanının, verdiği zarara kıyasla daha yüksek olduğunu düşünüyorum..
Duygusal olmayı bir kenara bırakalım ve Orhan Pamuk’u “ya biz, ya onlar” ikilemine girmeye zorlamayalım. Onu örselemek ve “evet siz haklısınız, ben yanlış yaptım, pişmanım, özür dilerim” dedirtmeye çalışmak beyhude bir uğraştır. Türkiye’ye bir yarar getirmez. Zaten böyle bir itiraf da pek olası değildir.
Onun, kendi kişisel çaba ve yöntemleriyle elde ettiği başarının yanına ülkemizin imajını arttırıcı başka neler koyabiliriz onu düşünelim.
Ama ne olursa olsun bir daha asla “İsviçre’yi yenemedik ama dövelim bari” gibi bir imaj vermeyelim.
Böyle bir hasarın onarılması maçlarımızı seyircisiz oynamak kadar kolay olmuyor.