- Kategori
- Siyaset
Ortak yaşam

Toplum olma hali; bize benzemeyenlerle birlikte bir ortak yaşam biçimi bulmayı gerektirir. Böylesi bir yaşam her an bölünmeye hazır, mekanik pazarlıklarla oluşturulmuş, bir denge üzerinde değil; içiçeliğin melezliğin, ebruliye doğru giden bir dönüşümün gerçekleşmekte olduğu bir denge durumu olmalıdır.
Bu durum çoğulcu bir zihniyetin toplumda ağırlık kazanmasına aracılık etmekle gerçekleşebilir. Tüm farklılıkların kabul edildiği olabilecek farklılıkların dahi öngörüldüğü bir ortak yaşam.
İçinde bulunduğumuz toplum iliklerimize kadar işlemiş otoriter ataerkil zihniyetlerin egemenliği altındadır. Bu egemenlik tarafından modernlik adılı altında bir takım kavramlar topluluğu bir kimlik olarak yorumlanmakta öteki olarak görülene dayatılmaktadır. Toplumdaki sorunların çoğunun kaynağı bu tek doğrucu dayatmalardır.
Dolayısıyla milletten topluma dönüşüme aracılık edecek, ortak yaşamı olanaklı kılacak, “ortak ahlak” üretilememektedir.
“Ahlak” eş düzeyli ilişki kurmak ve “konuşmak, ” zorunda olduğumuz ötekini ifade eder.
Hali hazırda ortak yaşam diye sunulan pazarlıkçıdır, çünkü ötekini kerhen kabul eder, geçici olarak kabul eder. Ne yazık ki kötü kader aynı köken, aynı din, aynı dil, aynı soy sop, baktığında hep senin gördüğünü gören insanları bir araya getirmemiştir.
“Birbirine benzemeyenler, ” “karşı taraflar” haline getirilmek; geçmişten gelen bizim dışımızdaki sosyal yırtılmalardan oluşturulmuş bir durumdur. Böylesi karşı taraflar öbekler haline getirilmiş olmaktan dolayı toplumsallaşamıyoruz. Bu durumda taraf olmamak gerekiyor. Karşı tarafa koyduğumuz, bize benzemeyen varsaydığımız da “biz” insan.
Kendimize hak gördüklerimizi karşı da olduğunu varsaydıklarımıza da hak görmek gerekiyor; kendimiz için öngördüklerimizi bize benzemeyenler içinde eş düzeyli öngörmemiz gerekiyor. Herkes için genel bir yasa olmasını isteyebileceğimiz bir ilkeye göre davranırsak bir ortak yaşama; ortak yaşamın gerektirdiği ortak ahlaka ulaşabiliriz.
“Biz adılı” ancak böylesi bir ahlaklılığı tercih ettiğimiz oranda gerçekleşme olanağına sahiptir. Budur ortak payda; toplum olmayı kazanarak ortak yaşamın gerçekleşmesi; insanlaşmak. Yoktur bunun siyaseti vicdani ve ahlaki sorumluluktur.
Kendimizden yapmamız gereken öncelikle budur; iç ahlakımızı gözden geçirerek bu somut ahlaki tercihe uyum sağlamak. Bu önyargısız anlamak ve anlaşılabilir olmak çabasını içerir.
Kendine benzemeyeni illa da milletleştirmek tutkusu, ötekini de milletleştiriyor o hali yoksa da öbekleştiriyor, ortak ereğimiz toplum olmak olmalıdır; ortak ahlakını da üretmiş insan toplumu.
Herkesin kendini kendine özgü kimliği üzerinden millileştirme sevdası otoriter zihniyetin egemenliği altında “insan”ın “kendinin” yok edilmesidir.
Şiddet yoluyla tarihte hiçbir sorun çözülemedi, ölüm hiçbir zaman hiçbir tarafın kazancı olmadı. İnsani olan bize benzemeyenlerinde yaşamasını arzu etmektir, ve hala bu konuları tartışmak zorunda olmaktan utanç duymaktır.
Haklı kimlik olamaz, esas olan haklı ve meşruiyeti olan talepler ve bu hakka ve meşruiyete ilişkin ahlaki ve vicdani duruştur. Tarihsel kökensel etnik haklıyı tespit etmek çabası, fiili ya da simgesel savaş halini devam ettirmek, tek yanlı, şiddete dayalı, şiddeti öven, çözüm dayatmak şiddeti meşrulaştırmaktır, gayri insanidir.
Biz adılının içeriğini bir etnik kimlik değil somut insanlar belirleyebilir. Kendimizle yüzleşerek yarını nasıl kuracağımıza karar vermeliyiz.