Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '06

 
Kategori
Tarih
 

Osmanlı'ların sonu

Osmanlı'ların sonu
 

Ülkemizde hanedanlar olsaydı, taht' ta Mehmet Orhan olacaktı. Cuma selamlığından sonra, paytonuna binerken, tantanalarla, salavatlarla uğurlanacaktı. Mızraklı süvarilerin arasında saraya yollanırken ardından da, "Avrupa Birliği'ne hayır!.. AB bizim kokoreçlerimizden ne istiyor?" " Hamsimizin boyuna posuna, kravatına ne diye karışır!? " diye pankart açamayacaktık elbet!.. Ya ne halt edecektik? Biz, hem ağzı yok, hem de dili yok "Ümmetçilik'ten" bozma kullarına: "Padişahım çok yaşa!" diye haykırmak düşecekti.. O da giderayak bu lafları duyacak, "Çok yaşayacağına" kanaat getirerek içi rahat sarayına yollanacaktı.. Gelsin akşama çengiler.. Çilingir sofraları... Yeni ithal Macar dilberleri.. Gesi Bağlarından derlenmiş şaraplar... Gelsin: "Civenaz, Dilruba, Şemsikkbal ve de mihriban Hatunlar.."

Televizyonda "Osmanlılar Belgeseli" bitti. Ondan öğreniyoruz ki, hanedanın bu aynı adamı,yani Mehmet Orhan, "Mezar bekçiliğinden" emekli olmuş bir zattır kendileri. Yaşasaydı, cuma selamlığında ardından "Çok yaşa" diye böyle bağıracaktık.

Hanedanlar arasında, Avrupa gece kulüplerinde çiçek satan, sabun pazarlayan, Arap zindanlarında telef olanlar, uyuşturucu ve fuhuş yüzünden hapse girenler mevcut. İcralık olan, bir türlü gömülemeyip ordan oraya dolaştırılan hanedan mensuplarının tabutu da düşündürücü..

Evet, "Bir kavuk devrildi" böylesine.. Ellerine, sadece çıkışı olan, dönüşü olmayan bir pasaport verildi. Bir parça da dövizle yurt dışına gönderilen Osmanlı Sürgünlerinin belgesini izledik. İbretle seyrettik. Bir çoklarımızın ibret alması dileğiyle izledik.

1924'te sınırdışı olanlar.. 5O yıl sonra ülkelerine dönüş hikayeleri, bu belgesellerde var. "Acıklı, ürkütücü ve müthiş" İzmir ve Kuşadası'nda Otel Kısmet'i işletenler: "Halim Özbaş ve kızkardeşi Hanzade Sultan" Annesi Hümeyra, otel odasındaki duvarda asılı Vahdettinin resmini "Dedem" diye takdim edince, pek mana verememiştim. "Bir fantezi" kabul etmiştim. Sonra sonra öğrendim.. Bir zamanlar Bafa Gölü'nü de işletiyorlardı.

Beyzadeler, sultanlar, paşazadeler... Yanyana geldiklerinde birinin dili, diğerini tutmuyor. Ama, yaktıkları ateş aynı: "Osmanlılık" Her biri, yeryüzüne dağılmış, hepsinin de karmakarışık hikayeleri var.. Kimlik arayışları çelişkili: "Bedenim Amerika'ya ait" diyenler.. "Kim olduğuma bakıyorum. Soranlara, Lübnan kızkardeşim, Amerika annem, Türkiye ise tarihim ve kanım" diyenler.. Kimi de "Sürgünü sizler de, torunlarınıza anlatırken ne diyeceksiniz?" sualine de, "Olması gereken yerde oldu. Devletler, bazı kararlar alırlar.. Bu da zor kararlardan biri.. İmparatorlukla yolun sonuna gelinmişti.. Ulus, 'Ulus' devletini doğurdu. Sonunda Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Alınan en güzel karar, 'Sürgün'dü" diyebiliyorlar.. Ve devamla: "Döndüğümüzde, ülke içinde ne çok şey yaptığımızı görmek, haz verici.." de diyorlar. Ve devamla da: "Biz zengin kültüre sahibiz.. Hep masal gibi gelirdi ailemin kökü.. Ne zaman ki Topkapı ve sarayları gezdim, o zaman şoke oldum.. 'Bu kol tukta ben de oturabilirdim' diye düşündüm.."

Şehzade Mehmet Orhan, Nice'de 1991 yılında şunları söylemiş: "Hiç öyle, padişahlık, madişahlık istemem. Verselerdi, "lütfen başkasına verin" derdim. Memleketi kurtaran adamın iyiliğinden başka da ne düşünebilirim" Bir Melek Sami ise: "Osmanlılar, olağanüstü başlangıç yapmışlar.. Başlarda herşey iyi gitmiş. Bazı şeylerin değişmesi gerekliymiş. Türkiye bunu başarmış. Hiç kırgınlığım yok.. Böyle sonuçlandığı için de şükrediyorum..

Evet, evet!.. Böyle söylüyor her birisi. Şükretmesini biliyorlar. Bunu göstermek için, türbelere, yatırlara çaputmuş gelin teliymiş, bağlamıyorlar. Batı müziği dinliyorlar. Salonarında piyanoları var. Ev halkı piyano öğrenmiş. Duvarlarında büyük ressamların "NÜ" tabloları var... Salonlarında "içine tükürülemiyecek" güzellikte heykelleri var. Köşelerinde "Atatürk Çiçekleri" var..

Abdest suyundan medet umanlar yok aralarında. "Okunmuş su" da öylesi.. Sarhoşken namaz kılınır mıymış safsataları ile bir yudum içki içenler kırk günde ölürseymiş cenazesine gidilir miymiş, namazı kılınır mıymış..? Haşemaları yok. Çarşafları yok. Haremliği yok, selamlığı yok. En önemlisi, cüppeleri yok, jet-ski'leri yok... Saçlar Paris modeli. Etek boyları dizlerin üzerinde. Herbiri ikişer dil biliyor. Birgi Dağlarında, Birgi Dede'lerden medet umanlar yok... Tabi bütün bunlar, sürgünden sonra Osmanlıların son hallerinden kesitler bunlar..

İşte.. "Bir kavuk, böyle devrildi"

RESİMALTLARI : Soldan sağa (Üstte) Vahdettin-Ertuğrul ve eşi-Kuşadasındaki Kısmet Otel-Halim Özbaş ve kızkardeşi Hanzade Sultan- Neslişah Osmanoğlu ve Osman Ertuğrul..

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..