Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '15

 
Kategori
Deneme
 

Öykülerle yolculuk (kırk sekiz bölüm)

Öykülerle yolculuk  (kırk sekiz bölüm)
 

Ellili yıllarda Zeytinburnu


Birlikte eve girdiler; bu sırada sofra da hazırdı…
 
Odaya girince Ramiz efendinin hanımı “hoş geldiniz” dedi. Yanlarına gelen Elena  ve Kosta geldi. Kosta Ferhat çavuşa “hoş geldin be mori” derken ağlamaklı olmuştu.
 
Kendine Kosta’nın yanında “hoş geldin” diyen Elena’ya “hoş bulduk Elena hanım” derken eliyle Kostanın sırtını sıvazladı. “Sıkma canını be Kosta. Geçer bu günler de; sıkma canını” diye teselli etmeyi ihmal etmedi.
 
Onun babacan tavrı Elena ve Kosta’yı daha duygulandırmışken Ramiz efendi “hadin bakalım efendim. Bırakın merasimi de sofraya buyurun. Geciriksek sofra ağlar valla” deyince onun bu sözü gülüşmelere yol açtı; böylece az önceki kasvet de dağılmıştı.
 
Masa epey büyüktü. Hepsi de kendilerine oturacak yer bulmuştu.
 
Ramiz efendi ve Kosta yana yana oturdu.
 
Ferhat çavuş ve Hristo karşılarına oturdu. Yanlarına Aleks ve Temur efendi karşlıklı oturmuştu. Onların yanlarında hanımlar serpişmşti.
 
Elena’nın babası da saygıdan masanın başına oturtulmuştu.
 
Elena’nın babası çok yaşlıydı; ama oldukça dinçti. Yalnız son olayların onu epey üzüp yıprattığı yüzünden belli oluyordu. Masanın başına buyur edilince hafiften yüzü kızarırken sessizce teşekkür etti.
 
Bu sırada Ramiz efendinin hanımı yemek servisi yaparken Elena da alışkın ellerle mezeleri dağıttı. Elena’nın babası Yani efendi içki ikramına “ben bir bardak şarap alayım” deyince Elena kalktı hemen. Getirdikleri şaraptan birini açıp babasının kadehine o şaraptan koydu.
 
Kendi de içmek istiyordu; Ama Ramiz efendi ve Ferhat çavuşun hanımları içmeyince o da evin adabına uymuştu.
 
Kosta da alışkın ellerle içki kadehlerine rakı koydu. Herkes kararınca kendi kadehlerine su ilave ettiler ve ilk kadehler “şerefe” deyip kalktı; sonra tatlı bir sohbet başlandı.
 
Kimse yaşanan o sıkıntılı günlere değinmek istemiyordu. Sohbet geçmişte birlikte yaşananlar üzerineydi.
 
Yemek ilerledikçe erkeklerin kafası hafif dumanlanmıştı. Kosta eşinden şarkı söylemesini istedi.
 
Elena Ramiz efendi ve Ferhat çavuşun eşlerine baktı. Onlar da “çok iyi olur Elena hanım” deyince gelirken yanlarında getirdikleri tamburu aldı eline. İlk şarkısı Rumca oynak bir havaydı. Sonra Türkçe şarkılara geçti. Masadakilerin eşliğiyle şarkıdan şarkıya geçerek çok güzel bir gece geçirdiler.
 
Yemek bu şekilde hoş bir şekilde sona erdi. Kahveler içildi. Ferhat çavuş “yarın erkenden gideceğiz. Biz kalkalım artık” deyince Ramiz efendi “biraz daha oturalım” dediyse de Ferhat çavuş ve eşi ayaklanmıştı.
 
Onları uğurladılar. Ramiz efendi yarın ne işleri olduğunu Kosta ve diğerlerine kısaca anlattı. “Ev sizin. Kendi eviniz gibi davranın” dedi Kosta’ya “dost sen de bahçede falan vakit geçirisin. Ben erken dönmeye çalışırım” dedi. Sohbete biraz daha devam edildikten sonra herkes odalarına çekildi.
 
Kendi odasına çekilen Ramiz efendi eşine “ben yarın erkenden kalkacağım. Uyur kalırsam beni uyandır” dedi.
 
Bu sırada Kosta yatakta Elena’ya “buraya kıstık kaldık. Bizi çok iyi ağırlıyorlar; ama nereye kadar? Bir karar vermeliyiz. Bence daha buralarda kalınmaz. Gidelim Yunanistan’a. Orada kardeşim var. Onda kalırız. Bu arada orada bir dükkan açarız” dedi.
 
Onun bu sözleri Elena’yı çok üzmüştü. “Biz burada doğduk be Kosta. Şimdi kaçacakmıyız doğduğumuz topraklardan? Biz bizi kovmak isteyenlerden daha çok buranın malı değilmiyiz? Baban Hristo Ramiz efendinin babasıyla birlikte saklamadılar mı buralarda İngilizlerin aradığı insanları. Biz de onlarla birlikte vermedik mi o savaşı. Çok içim acıyor be Kosta. İçim yanıyor” derken gözünden yaşlar süzülüyordu.
 
Eşine sarılan Kosta bir süre onu teselli etmeye çalıştı. Neden sonra onlar da uydudu. Benzer konuşma Maria ile eşi arasında geçmiş, onlar da çok üzgündü.
 
Ama her şeye rağmen yaşam da devam edecekti. Öyle deyip onlar da gelecekleri için Kosta gibi düşünüyordu.
 
Yani yıllarca bu toprakların insanı olan; buraya kök salmış; ev bark sahibi olmuş; kendilerini Türk gibi sayan bu insanlar şimdi buralardan kaçmayı düşünmek zorunda kalmıştı.
 
Neyse; az sonra gece sessizliğiyle yutmuştu zaten bütün öfkeyi, üzüntüyü ve herkes uykudaydı artık.
 
Ayşe hanım erkenden kalktı. Yukarıdan Ramiz efendinin ablası da kalkıp gelmişti.
 
Birlikte çabucak kahvaltı yaptılar. Ramiz efendi eşine ve ablasına “konuklar çok yaralı. Aman onlara bunu hissettirmeden ağırlayıp gamını kasvetlerini alalım” dedi.
 
Benzer şeyleri yaşamış olan ablası “sen sıkma canını. Aynı şeyleri bizler yaşamadık mı? Bizi de kovmadılar mı yaşadığımız topraklardan. Bak alıştık buralara. Onlar da alışır. Ama kalırlar; ama giderler; ancak alışırlar onlar da” deyince Ramiz efendi “gitmeyi nerden çıkardın abla?” diye sordu. Ablası “Elena ‘biz buralarda huzur bulamayız artık’ diyor. Yani artık kalmaya pek niyetli değiller” deyince Ramiz efendi “olmaz öyle şey bırakmayız onları. Neyse ben şimdi gideyim. Birol arabayla insin aşağı. Hepten ortadan kaybolunca dikkat çeker. Ötekiler oyalansınlar bahçede; aman iyi bakın onlara” diye son kez uyarıp dışarı çıktı ve Birol’un arabasına bindi.
 
Ablası “öteki arabayla gitmeyecekmisin?” deyince Ramiz efendi “Birol gidecek eşyaları buna yüklemiş” dedi ve arabasıyla eşinin açtığı koca kapıdan çıkıp gitti.
 
Onun ardından bir süre bakan ablası Ayşe hanıma “bu orada da böyleydi. Kimin derdi var koşardı ona” diye bilgi veriyordu.
 
Bu sırada Ramiz efendi yakında olan Ferhat çavuşun evinin önüne gelmişti. Ferhat çavuş onu bekliyordu. Araba sesini duyunca eşiyle vedalaşıp arabaya bindi.
 
Birlikte Fehat çavuşun bacanağını evinden alıp karşıya geçeceklerdi.
 
Ferhat çavuş “bunları hep hesap et. Al parasını bacanaktan. Parası ok tatlıdır onun. Yak biraz canını” deyince Ramiz efendi pos bıyıklarının altından gülümseyerek “sen beni kasap mı sandın Ferhat? ‘kes şurdan’ deyince kesecek” dedi.
 
Birlikte gülüştüler. Sohbet ederek bacanağın evine geldiler. O da hazırdı. Eşyalar bir gün önceden arabaya konduğu için elinde eşinin kızı için geceden yaptığı börek paketi vardı.
 
O da arabaya binince kestirmeden Harem’e indiler. Arabalı vapura bindiler. Karşıya geçip Zeytinburnu’na yollandılar.
 
Zeytinburnu şimdiki gibi değil tabi. Büyükçe köy gibi bir şey... Kuruşçeşme’de fabrikalardan dolayı yoğunluk vardı. Fabrikaların etrafı adeta gecekondularla kuşatılmıştı.
 
Mahalleye girince etrafın toz toprak içinde olduğunu gördüler. Daracık ev gibi şeylerin arasındaki sokaklardan Kazım efendinin damadını oturduğu yere ‘onun tarifiyle giderken’ yer yer polis arabaları göze çarpıyordu. Ve insanlar da öbek öbek sokak başlarına toplanmıştı.
 
Görüntüden bir şeylerin normal gitmediği belliydi. Az sonra damadın evine yöneldiler ...
 
Damat da evinin köşesinde birkaç kişiyle konuşuyordu. Arabayı görünce kayınpederinin geldiğini tahmin edip arabaya doğru yürüdü.
 
Bu sırada evden araba sesiyle kızı da evden çıkmştı. Yanında çocukları ve başka kadınlar kapıdaydı.
 
Kazım efendiyle birlikte arabadan indiler.
 
Kazım efendi damadın “hoş geldiniz” deyişine cevap verirken bir türlü affetmediği kızını görünce baba yüreği kabarmıştı.
 
Kızı yanına gelip “hoş geldin baba” deyince dayamadı sarıldı kızına. Bir süre öyle kaldılar. Sonra kendini çabuk topladı. Arabadan annesinin yaptığı börek paketini aldı “annen gece sizin için yaptı bunu. Çok selamı var” dedi.
 
Ortada dramatik bir sessizlik vardı. Ramiz efedi ve Ferhat çavuş polis arabalarından ve işçilerin öbek öbek toplanışından bir şeyler olduğunu sezmişti.
 
Ramiz efendi damada “arabada size getirdiğimiz şeyler var. Onları sana vereyim eve taşı” dedi ve bagajı açtı. Bagaj tıklım tıklım doluydu. Kazım efendinin eşi pazarda aldıklarını yeterli görmemiş; evde ne varsa koymuştu sanki.
 
Neler yoktu ki onların arasında. Makarna, bulgur, pirinç, kuru fasulye gibi bakliyatın yanında peynir, yağ, çay şeker, torununa ayrıca şeker ve oyuncak da koymuştu.
 
Kızı onları görünce gözü doldu. Babasının pinti olduğunu bildiği için; bunları annesinin koydurduğunu biliyordu; ancak bunlar kime neye yetecekti ki? Konu komşu herkes perişandı. Kız içinden annesine teşekkür ederken bu gelenleri komşularıyla paylaşmayı düşünüyordu.
 
Zengin bir adamın kızı olduğu halde bir işçiyle kaçmış; şimdi de bu zor günlerde kocasının ısrarına rağmen annesinin evine gitmeyi içine sindirememiş; buradan kalıp ne yaşanacaksa kocasıyla, konu komşusuyla birlikte yaşamaya karar vermişti.
 
Bu dayanışma ruhu yalnız onda değil; burada bütün kadın erkek herkeste vardı.
 
Patronlar sendikalaşmanın önünü kesmek için çareyi işçi çıkarıp kalan işçilerin gözünü korkutmakta bulmuş; ama silah ters tepmişti.
 
Çünkü çıkarılan arkadaşlarının işe alınması için bütün fabrikalar ayaklanmış ve direnişe geçmişti. Kimi grev gibi işi temelli durururken kimi de iş yavaşlatıyordu. 
 
Sendika çalışması içi mahallede olanlar onlara bunu öneriyordu. Yani işi bırakmadan işi yavaşlatma. O daha etkili oluyordu. Çünkü üretim çok düşse de işçiler maaş alıyordu. Aldıkları maaşlarını, neleri var neleri yoksa işsiz kalan arkadaşlarıyla baylaşıyorlardı.
 
Anadolu insanın “komşu komşunun külüne muhtaçtır” sözü burada tam bir dayanışmayla kendini ifade ediyordu.
 
Tabi yaygınlaşan işçi eylemleriyle birlikte polisin ve patronların parayla tuttuğu fedailerin baskısı artmıştı.
 
Dün gece de direnişteki işçilerden birinin ölüsü ilerdeki dere kenarında bulununca geceden beri bütün mahalle ayakta ve çok öfkeliydi.
 
Sendika çalışması yapanlar etkili olmasa fabrikaları ateşe vermeleri işten değildi.
 
Gece yarısı kıstırdıkları patronlardan birinin iki fedaisini öldürmekten beter etmişler; polis ellerinden zor almış, onları linçten kuratrmıştı; ama bu arada orada yakaladıkları on işçiyi de tutuklayıp götürmüşlerdi.
 
Tutuklananlardan biri de damadın kardeşiydi. Evde kapıya çıkan kadınların içinde onun eşi ve diğer işten çıkarılan işçilerin eşleri vardı.
 
Sabaha kadar erkek işçiler sokaklarda kadınlar da evlerde toplanıp bekleşmişti.
 
Damat eşyaları eve taşıdıktan sonra kısaca bunları anlatmış “mahalle barut fıçısı gibi. Her an olay çıkıyor. Polisler yakadıklarını alıp götürüyor” demiş ve “gece benim kardeşimi de götürdüler. Patronların köpeklerini dövüyorlarmış. Orada yakalamışlar” dedi.
 
“Patronların köpekleri” derken öfkeyle dişlerini sıkmıştı.
 
Ferhat çavuş ve Ramiz efendi ortadaki garipliğin nedenini böylece anlamışlardı.
 
Damat onları eve buyur etti. Evin önüne çıkarılan sandalyeleri çıkarıp oturdular.
 
Kazım efendi içeride torunlarını seviyordu. Kızı da onlara çay getirmişti.
 
Damat “eşime git biraz baban evinde kal diyorum, gitmiyor” dedi. O sıra çayları veren eşi bunu duyunca “niye gideceğim Kamil. Benim konum komşum burada didişirken benim onları, seni bırakıp gitmek yakışır mı bana?” dedi sonra Ramiz efendilere döndü “siz söyleyin amca; enişte yakışır mı?” diye sordu.
 
Onun tepki gösterirken bu savaşkan ve dayanışmacı hali Ferhat çavuşla Ramiz efendiyi çok etkilemişti. İkisi de “haklısın kızım yakışmaz. Sen en iyisini yapıyorsun” deyince eşi damada “Nasıl bak? Amcalar da bana hak verdi” derken çok onurlu bir yüz ifadesi vardı.
 
Ferhat çavuşa “enişte sen anneme söyle. Ben burada çok mutluyum üzmesin kendini. Yalnız arada bir babama bir şeyler aldırıp göndersin. Burada herkes aç. Gelenleri onlarla paylaşacağım” deyince hem Ferhat çavuş hem de Ramiz efendi ‘o adamdan böyle kız nasıl çıkmış?’ gibi bir yüz ifadesi içindeydi.
 
Ferhat çavuş “sen merak etme Fatma. Ben annene de söylerim. Ayrıca ben de bir şeyler alır gelirim. Ramiz efendi de katkıda bulunur” deyince Ramiz efendi “ne demek. Böyle onuruyla mücadele eden insanlar için bir şeyler yapmak insanı şereflendirir be ya. Elimizden geleni yaparız evelallah” deyince Fatma teşekkür edip eve girdi.
 
Sanırım o sıra kapıda duran kadınlara kısaca anlatmıştı bunları. Çünkü hepsinin yüzünde hafiften bir sevinç ve memnuniyet dalgası geçmişti.
 
Fatma gidince Ferhat çavuş damada “kıymetini bil kızımızın. Böyle eş zor bulunur” deyince damat “Bilmemin enişte? Biz onlan ‘anca beraber kanca beraber’ deyip kaçtık. Hani yokluğa çok alışkın olmadığı için öyle demiştim. Gördüğünüz gibi; verdi ağzımın payını” derken eşi için haklı bir gurur içindeydi. (devam edecek)
 
 
 
Toplam blog
: 182
: 232
Kayıt tarihi
: 12.02.13
 
 

Sanat Enstitüsü yapı bölümünden 1967 yılında Denizli'den mezun oldum. Buca Mimar Mühendislik Özel..