- Kategori
- Gündelik Yaşam
Ozanlara

Anadolum otağım...
Ozanlara...
Üşüyorum, üşüyorum geceleri nicedir; sevgisizlikten değil, sakın koymayın adını hemen, sevmeyi bilemezlikten… Öpülesi ellerinden öğrendiğim, aşkı, sevdayı, yüreğimin can paresi, ozanların hep acımasızca çekip gitmesinden.
Olmayacak bir daha “Ahmed Arif”; söz etmeyecek bir daha kimse Otuzüç Kurşunlu yürekten, “Mahsuni” gibi çağlamayacak hiçbir yürek, dosta atan o tarifsiz, o yüce sevgiylen. “Pir Sultanlar” nerede hani? Nerede kalbi insan sevgisi, Tanrı aşkı ile yanan “Nesimiler”, nerede Onun aşkı uğruna; kendi kanında, gülerek, yunan yıkanan?
“Veyseller” doğacak sanırdım hep, yanıp, tutuşup küle dönmüş, aşkı doğacak sanırdım bir vakit küllerinin içinden, “Ali Ekber Çiçeklerle”, coşkun sular çağlar, “Arap Mustafa” ile, Zahide bir gün yeniden doğar. Hani ya” Ali Baki”, hani ya “Kaygusuz Abdal”, ” Kul Nesimi” desen durmadan ağlar, “Kaplaniyi” sorarsanız, yürür diken üstüne de, diken ile dosta çağlar.
“Dertli Divaninin”; yok tadı, tuzu, “Gevherinin” yar uğruna, karardır gözü. Narsız kalmış idir “Sururinin” özü, biçare kalmıştır “Kemali” söyler. Niceleri sığmadı, ne kayda, kuyda, ozandır yüreğin, aslan ağzında, incinse de daim, kızmaz bir kula, ademi hep sever Tanrı’dan gayrı.
Yitiriyoruz, kaybediyoruz hepsini birer birer, inanın az kaldı, yakında tümü gider, aşkı onlar gibi bilmediğinden, toylarımız aşka hep hasret kaldı.
Başka türlü bakmak istiyorum bu sefer, diğer bir yönünü görmeye davet ediyorum külliyatı bu yazıda, on binlerce yılın, koca mirası yitip gitmede, yok başka fayda. Gönül gözü görmez ise ademin, sevecek yar kalmaz, hazin hallerin, cümle Anadolu ve ahalinin, torunu da kalmaz bil ki o da yiter.
Ozanlara
Göçüp gittiniz ozanlar, gölgesiz kaldık,
Diktiğiniz çınarlar hep, yandı kül oldu,
Vurduğunuz bam teline, çok hasret kaldık,
Nurunuzdan mahrum kalan yıldızlar soldu.
Sevgim, kalbim hep sizinle, nur içinde yatın, Türkülerinizle bizleri hep aydınlatın...