- Kategori
- Edebiyat
Özdemir Asaf: Şiirle Felsefenin Dansı

“Ben korkmuyorum sana yönelmekten / Seni yinelemekten,seni yenilemekten./ Bir bağlayan, bir ayıran duyuda / Senden gelmekten, sana gelmekten…”
O, her şeyden önce duygusal, ince zevkleri olan, şık ve zarif bir İstanbul beyefendisiydi. Farklıydı. Çevresinde olduğu kadar, içinde bulunduğu edebiyat ortamında da yazdıklarıyla diğerlerinden hep ötedeydi. Şükran Kurdakul’un deyişiyle, “Bakarken, bakarken yakalanıvermiş bir şiirin” peşinde olan bir şairdi. Kendinden önceki tüm tekniklere kafa tutmuş, bu yüzden nev-i şahsına münhasır bir şair olarak edebiyatta olduğu kadar gönüllerde de yer almasını bilmişti Özdemir Asaf.
Kısa, özlü söyleyişlerin yer aldığı düşündürücü, özgün şiirleriyle tanıdık onu :“Gözlerimizin önünde / İlginç bir yaşam sürdürdü / Anlattı, dinledi, güldürdü / Ölümü düşünmüyorduk / Düşündürdü…”
İnsana aykırı davranışlara karşı duyduğu öfkeyi şiirinde yergi öğeleri ve ince zekasıyla harmanlayarak ortaya koyuşunu sevdik: “İnsansız adalet olmaz / Adaletsiz insan olur mu? / Olur, olmaz olur mu? / Ama olmaz olsun!”
Çarpıcı sözcükler seçerek küçük mısralar halinde kaleme aldığı şiirlerinde dünyayı, insanları, bireysel ve toplumsal çelişkileri, acımasızlıkları yer yer keyifli, nükteli ve ironik bir anlatımla “Sen”, “Ben” ikilemiyle anlatırken asla yadırgamadık.
Çünkü O, “Sen” aracılığıyla tüm insanlığa sesleniyordu.
Bu seslenişte “Sen”i “Kendisi” olması için uyarıyordu Asaf. İnsan kendi olduğu takdirde birey olabilecek ve kendi yaşamını değerli kılabilecekti. Ben ve Sen birbirini tamamlayabildikleri ölçüde değerliydi: “Ben yoksam biliyorum, ben sende yokuz / Sen yoksan, biliyorum sen bende yokuz / Ve de gözlerimizde bir o ışık ki / O yoksa biliyorum, biz bizde yokuz.”
Asaf şiiri duygudan çok düşünce yüklüdür. “Ben, duygudan çok düşünce alış verişi yapıyorum” diyerek felsefe okumayı, bilmeyi kendi şiirinin anlaşılabilmesi için şart koştu. Felsefeyi şiir için araştırırken vardığı sonuç Egzistansiyalizm oldu. Zira Varoluşculuğun insana yaklaşım tarzı etkilemişti Asaf’ı. Önce kendinden sorumlu olan insan, kendini aşamadığı için, toplumu da aşamıyordu. Bu yüzden toplum neredeyse insanın tüm yaşamını planlama noktasına gelmişti:“Bugün sevişmelerimizi gözetleyorlar / Her neyse / Yarın düzenleyecekler aşklarımızı / Ner’deyse / Huysuzluğumuz ondan!”
Özdemir Asaf’ı bize bu kadar sevdiren kuşkusuz alaycı bir bilgelikle şiirde alışılagelmiş tavrı yıkarak yeni, aykırı bir tarz yaratması olmuştur: “Suyun içinde bir ateş var, / Biliyorsunuz / Ateşin içinde bir su var / Biliyor musunuz / Dildeki yanlışlıklar / Diller dolusu / Bilmiyorsunuz…”
Asaf şiirinde sevgi, ayrılık, ölüm, umutsuzluk, iletişimsizlik ve yalnızlık temalarını çokça işledi. Ona göre yalnızlık da iletişimsizlikten kaynaklanıyordu. Yani “Yalnızlık Paylaşılmaz”dı: “Yanar / Sobasında / Yalnızın/ Üşüyen/ Bakışları // Lambasında / Karanlığa dönük/ Bir ışık / Titrer / Sönük sönük // Penceresi / Dışına kapanmıştır / Kapısı / İçine Örtük. (…)
Sait Faik insanları hikayelerine konu olsunlar diye değil, sevmek için gözlemlediğini yazar bir öyküsünde. Özdemir Asaf da acıyı, öfkeyi şiirine kaynak olsun diye biriktirmemiş, hepsini yaşamış ve kabullenmiştir yaşamında. Şiirlerinde saklı o hınzır gülüş, ince yergi ve dünyaya bir çocuk bakışı belki de canını yakan hayata “Acımadı ki!” demenin bir başka yoluydu, kim bilir?
“Ölümü düşünmek yenilmek,/ Sevmek, ölümü yenmektir,” diyen şairimize saygıyla…
Kaynakça:
Özdemir Asaf / Yalnızlık Paylaşılmaz Adam Yay.1995
Şükran Kurdakul / Özdemir Asaf İçin / İmece Dergisi 8.2.1999
Sennur Sezer / Özdemir Asaf'ın İkinci Kişisi Radikal Kitap 9.1.2009