- Kategori
- Güncel
Özet Olarak
İki Türk köylüsü, tanıdık ahbap Perşembe yaylasında karşılaşmışlar…
*
Bilenler bilir, Ordu ilinin Aybastı ilçesi ile Tokat ilinin Reşadiye ilçesinin arasında bir yayladır bu. Bu yaylada Fatih Sultan Mehmet, Trabzon’u fetih için giderken orada kısa bir süre konakladığı rivayet edilir…
Burası uzunca bir zaman takas pazarı olarak köylülerin mallarını takas ettikleri bir takas pazarı olarak görev yaptı. 90’lı yıllarda dahi takas önemli bir ticari mekanizma olarak karşılıklı ihtiyaçların görüldüğü bir pazardı. Patatesle buğday değişenler, fasulye, arpa bire bir, bire iki o zaman durum neyse artık. Aybastı tarafı, Reşadiyelilere “kilci” Reşadiyeliler Aybastılara yerel ağızla “cenüklü” derler.
*
Yıllar mübadele yılları. Son Rumlar da Perşembe yaylasından gidiyorlar. Türk’ün birisi ağlıyor.
Diğer Türk ağlayan Türk’e “ne ağlıyorsun, bağları bize kaldı, evleri bize kaldı, damları bize kaldı, bundan güzel ne var?”
Öbürü cevap veriyor: “Ya ben ona mı ağlıyorum, onlar gidince bizim atlara nalı kim yapacak, sabanımıza demir kim yapacak, duvarı kim yapacak. Yıllar boyu sen cephede ben cephede bir zanaatımız mı var?”
Bu trajikomik hikâye bize büyükler tarafından anlatıldı, bizler de burada naklediyoruz. Demir madenin var, ama demir madenini topraktan ayırmak ustanın işi, altının var, bilgiyle işlenen ustaların olmazsa ne fayda, tarlan var, insan da var (gerçi şimdi boştur o yaylalar) ama o da bir yere kadar. İşleyecek bilgi, maharet ustalık gerek. Bilgi sır, gerçek bilgi ise ara ki bulasın. İnsan var, topraktan bin alır bilgiyle, hünerle, insan var toprağa denk ölü değil üstelik gencecik!
*
ÖZET OLARAK;
Bir sofrada yemek yeniyorsa birilerinin bu yiyecekleri yetiştirdiği, pişirdiği, servis yaptığı doğrudur. Aksi nasıl mümkün olabilir?
Bir sofrada birlikte yemek yeniyorsa birileri o sofraya yemek getirmiyorsa, getirenlerin yiyeceklerine ortak oluyorsa diğerleri yiyeceklerinden daha fazla yiyeceği sofraya getirdikleri için diğerleri de yemek yiyebiliyor demektir. Bu da gerçektir.
Bir ülkede birileri çalışmıyorsa, rahat yaşıyorsa diğerleri kuvvetle muhtemel onlar için de çalıştıkları için o birileri çalışmıyor ve rahat yaşayabiliyor demektir. Aksi nasıl mümkün olabilir?
Birileri az çalışıyorsa diğerleri fazla çalışmak zorundadır.
Eğer birileri çalışmadığı halde hile ve çeşitli vesilelerle yönetici olmuşsa ve tek gayesi de çalmak daha fazla çalmaksa ne olacak?
Devlet; sizsiniz, benim, biziz, bunun içinde her iş kolundan çalışanlar, çalışamayanlar, çalışamayacak durumda olanlar, çalışabileceği halde çalışmayanlar, emeğini kötü niyetli olarak kullananlar, hak etmediği halde hak etmediğini alanlar kısacası;
Yediğimiz her şey özde bizim alın terimizle olmalı, aksi halde nasıl olabilir? Hak yenmiş olur. Birlik olanlar, bileği kuvvetli olanlar diğerlerinden daha fazla yeme derdindeyse ne olacak. Daha da kötüsü, içeri dışarıyla ortak olarak yeme derdinde olanlar varsa ki bu bizim toplumda her zaman var… O zaman nasıl olacak? Dışarıdaki payını, aslan payını almayacak mı?
Kısacası derdimiz, derdiniz, Salih düşünenlerin derdi şudur;
1. Başta insan kaynaklarımız olmak üzere heder olmasın, hakkıyla değerlendirilsin ve başta bu ülke insanları için kullanılsın.
2. Yeraltı yerüstü zenginliklerimiz doğru şekilde değerlendirilsin, bu ülke insanları için kullanılsın.
3. Bilgi gelişsin, insanlar arasında yapay bütünü bölmeye parçalamaya yarayan sen ben kavgası yerine biz, bütünün derdi öne çıksın.
4. Kişisel çıkarlarımız toplumsal çıkarların üzerinde olmasın, aksi halde bulunduğumuz topluma karşı hatalı hareketler içinde oluruz, bu durum da özünde uyanıklık aslında kişinin toplumuna karşı kazık atması, daha da ileri aşaması ihanet halinde olması durumudur ki bu gibi durumda olanlara “benden, senden, ondan” demek yerine ortak ses çıkarmadığımız zaman gerçek vatandaşlar olabileceğimiz aklımızda olsun. (Bu aşamada ne zaman oluruz, Allah bilir. İnşallah uzak bir zaman değildir o zaman)
Hayatın öğrettiği en değerli derslerden birisi de “insanı değerlendirirken en son sözüne bakmak gerektiğidir.”
Çeşme yapmak tamam, sudan kim faydalanacak asıl olur önemli olan. Suyolu açmak güzel şey su, kimin gölüne bağlanıyor? Kime boş vaatler kime külçeler gidiyor? Dara düşünce kim kime sığınıyor, daha da önemlisi kim kimden borç alıyor? Borç alan sonra ne veriyor?
Devlet ağzı dili olmayan çökünce ise altında suçlularla masumların birlikte ezildiği bir yapıdır. Yıkım ustaları genellikle yıktıklarının farkındadırlar ve ne yazık ki onlar yıkıma her zaman en hazırlıklı olanlardır… Önceden hazırlıklarını yaparlar ve gemiyi ilk fareler terk eder.