- Kategori
- Deneme
Özgürlük ekmekten önce gelir!
Benim için hep öyleydi, hala öyle ve hep öyle de kalacak.
Benim için özgürlük, öncelikle bilgi edinme özgürlüğüydü ve buna hiç kimse tarafından uyulmadı.
14 yaşıma geldiğimde aile evimde, çoğu gazete eki olarak verilmiş, tamamına yakınına el sürmeme izin verilmeyen, 50’den az kitap vardı.
Ben kitap okurken, ailemin bireyleri beni sürekli rahatsız etti. Kimi elektrik israfından, kimi çocuk oyununa katılmamaktan dolayı. Temel neden yalnızlıktı, okumak yalnız bir uğraştır ve Türkler yalnızlardan ve yalnızlıktan nerfret ederler.
1971-1972’de İzmir Balçova Çocuk Kütüpnaesi’ni, 1974-1977 AFL Kütüphanesi’ni, 1977-1987’de BÜ Kütüphanesi’ni kullandım.
Sürveyanlardan, solcu geçinenlerden, şundan bundan sürekli neden çok kitap okuduğumu bir de neden belirli bir kitabı okuduğumu soran tepkilerle karşılaştım. Sürveyanlar için solcu kitaplar, solcu geçinenler için bireyci kitaplar tabuydu. 1974-1980 arası eylem yılları olduğu için, hiçbir eyleme katılmadan, yalnızca kitap okuyan biri tepki çekiyordu.
Sonra libelarizm yılları geldi. İnsanlar kalabalık yerlerde birbirini kesmekten hoşlanır oldular. Bu işin merkezlerinden biri olan, Rumelihisarı Ali Baba Kahvesi’nden sürekli okuyan ve yazan yalnız biri olarak tepki çektim. Bunu kibrimden yaptığımı sanıyorlardı.
Sonra, okuyup da ne olacağı sorulmaya başlandı. Sonra yaşlılık geldi ve bu okumanın onlar için tümüyle anlamsız bulunduğu bir evre oldu, artık sorusunu bile sormaz oldular.
Yani sonuçta, 45 yıldır okumaktan dolayı hep aşağılandım. Kurmaca okumamam, bilimkurgu ve gelecekbilim konularına yoğunlaşmam da tepki çekti. İnsanlar akıllarının ermediği şeyleri tu kaka ediyorlardı. Bu Batı ve G-7 vatandaşları için de böyle imiş. Sonradan, bunu da öğrenmiş oldum.
Görüldüğü üzere her şey, birey olmakla başladı, sürdü ve bitecek.
‘Kolektif özgürlük’ denilen bir şeyin var olduğu öne sürülüyor ama ben ona hiç raslamadım. Ne zaman ki insanlar biraraya gelse, cemaatleşir, ‘biz’ olur ve sen, tekil varlık olarak ceza görürsün.
Özgürlüğün ekmekten önce gelmesi de şöyle:
Kitap okuma özgürlüğümü beş parasızken bile çalışmayarak sürdürdüm. Evet, aç karnına kitap okunuyor, yazı da yazılıyor.
Ancak genel anlamıyla Türkiye-Dünya 1960-2010 bir cehennemdi ve faşizmin ve engizisyonun birarada sergilendiği bir süreçler dizisi yaşandı. Dolayısıyla özgürlük, en nefret edilen şey durumuna geldi.
Sonuçta, dışarıda özgürlük olmayınca, zihninde boş bir yerzaman yaratıyorsun ve hapishanede bile beynin özgür kalıyor. Epeyi insan için böyle oldu ve benim için de öyle.
Yine de 50 küsur yıllık yaşamımda yeterince özgürlük yaşamadım. Öncelikle, babam okullarımı, mesleğimi, zamamı, eşlerimi seçmeme izin vermedi. Devlet, çürük raporu almama, askerlik yapmamama, vergi ödememe, oy vermememe izin vermedi. Okullar ve öğretmenler, disiplinlerine uymadığım gereçesiyle sürekli beni cezalandırmaya kalktı. Editörler ve yayıncılar, onların istedikleri şeyleri, onların istedikleri biçimde yazmadığım için, beni yayınlamadılar, hatta okumadılar bile, başvurularıma yanıt da vermediler.
Yine de, onurum pahasına da olsa sağ kaldım, yeterince (10.000 kitap okumayı) başardım. Yeryüzü’ndeki hiçbir insan ve/ya ideoloji beni köleleştiremez.
Adım Hıdır, elimden gelen budur.
Dipnot: Benim bakış açımdan buradaki savlarım tüm insanlar için geçerlidir. Ancak, tarihi yapan 100 milyar kişideki 100 bin kişiden, bunu anlayan 100 kişi ancak çıkmıştır veya çıkmamıştır. Bu da ayrı bir problematik.