Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Haziran '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Özgürlük Türküleri

En çok özgürlük türkülerini haykırdık, boğazımız yırtılıncaya, en çok özgürlük şiirleriydi ezberimizde kalan bu topraklarda; aşk türküleri, aşk şiirleri, genç yaşımıza rağmen, gerisinde kalmıştı “Adiloş Bebenin Ninnisi”nin:

Bunlar,

Engerekler ve çıyanlardır,

Bunlar,

Aşımıza, ekmeğimize

Göz koyanlardır,

Tanı bunları,

Tanı da büyü...

Usta Ahmed Arif’e rahmet, unutulmaz Edip Akbayram’a sevgi ve teşekkürler ile…

“Karlı kayın ormanında

yürüyorum geceleyin.

Efkârlıyım, efkârlıyım,

elini ver, nerde elin?”

El ele tutuşarak ses tellerimizi örseleyene dek bağırdık; rahmet olsun usta Nazım Hikmet’e, selam olsun Zülfü Livaneli’ye…

******

Bu topraklarda en çok özgürlük isteyenler, en çok zindanlara mahkum edilenler oldu; en çok özgürlük ve demokrasiden söz edenler ise özgürlük isteyenleri hain olarak işaret edenlerdi!...

******

Hala Adiloş Bebenin Ninnisi söyleniyorsa bu topraklarda aynı coşkuyla, hala özgürlük ve demokrasi yanlılarının hücrelere konulmalarına, “Özgürlük ve demokrasi”, hatta “”İleri demokrasi” den dem vuran yöneticilerin olmasına şaşmamak gerek!

******

Gerçekten demokrasi olan bir ülkede demokrasinin reklamı yapılabilir mi?

Gerçekten özgürlüğün var olduğu yerde, özgürlük vaadi verilebilir mi?

Cıkss…

“İleri” ön eki de reklamcıların bulduğu bir yöntemdir, muhtemelen, artık iyice çürüyen sakız haline geldiğinden “demokrasi” ve “özgürlük”!...

******

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Nazım Hikmet’in mezarı için emek harcadı, minik bir sorum var: Nazım Hikmet yaşıyor olsaydı, aynı şekilde el üstünde mi tutulurdu, yoksa Silivri’de beş metrekarelik bir hücrede mi?

Mesela, yaşıyor olsaydı, milletvekili adayı olsaydı, YSK onay verseydi, seçmen destekleseydi, Nazım Hikmet milletvekili olarak yemin etme törenine katılabilir miydi?

******

Şimdi; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Nazım Hikmet’in mezarı için harcadığı emeği test etme durumundayız: Gerçekten hakkı yenen emekçilere mi değer vermekte, yoksa belli bir kesime hoş görünme gayreti mi içinde?

******

Nazım Hikmet aynen Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Ahmet Şık, Nedim Şener, TSK eşrafından Engin Alan gibi “Vatan hainliği” ile suçlanmıştı…

Peki, Nazım Hikmet gerçekte bir vatan haini miydi?

Ahmed Arif?

Pek çoğu?

Peki… Diyelim, Nazım vatan hainiydi, Recep Tayyip Erdoğan neden iadeyi itibar etti?

Madem vatan haini değildi, neden onca yıllar mahpuslarda çürüdü?

******

Özgürlük türkülerini, şiirlerini işte bu yüzden bizler pek sevdik!

Söyledikçe gerçek olur sandık, haykırdıkça sesimiz duyulur… Tepkimiz önemsenir sandık; taşın altına elimizi atarsak beceririz sandık!...

Atatürk ilke ve inkılapları en büyük yol göstericimizdi; kurduğu, hayal ettiği Türkiye Cumhuriyeti elbet gün gelecek gerçek özgürlüğün, demokrasinin, bireysel gelişmişliğin ve dolayı ile adaletin isim ile değil mevcudiyeti ile vuku bulacaktı!

******

Özgürlük türkülerine yenileri eklenecek gibi görünüyor, ne fena…

******

“Ortada delil yok!” diye haykırıyoruz, haykırdıkça delil arama çalışmaları hızlanıyor!

Delil bulunamıyor, tutukluluk süreleri uzatılıyor!

Seçmen seçiyor, “Daha deliller tamamlanamadı!” deniliyor!

Delil yok, tutuyorsun vatandaşı, utanma yok! Pişkin pişkin delil mevzuundan bahsediyorsun; sorarlar adama “Ne diyordun sen yahu?”, gerçek demokrasi olan ülkelerde…

Gerçek özgürlük olan ülkelerde içeri de alamazsın zaten yeterli delil olmadığında…

Ahhh… Hakkımızı yemeyeyim: Tecavüzcülerde pek güzel işliyor bu adalet! Hiç biri tutuklanmıyor, tutuklansa bile az zaman içinde serbest kalıyor!

Bütün hukuk sistemi “Yargısız infaz” yapılmaması uğruna çaba sarf ediyor: Hüseyin Üzmez!

Bir de Deniz Feneri davası var, o da hala sonuçlanmadı gerçi, lakin her bir suçlu pozisyonundaki kişi serbest dolaşımda!

Zaman aşımına girmesi bekleniyor, ne de olsa ileri demokrasinin kurucularının kol ve kanatları altında!

Mesela, haklarında deliller var iken tutuklanmayan Deniz Feneri zanlıları, referandumdan sonra çıkan karar ile muhtemelen yurt dışına çıkma yasağı ile de rahatsız edilmiyorlardır.

Onların delil karartma gibi bir durumları olmayacağına güveniyor demek yetkili mahkeme!

Gerçi haklılar bir yerde, Almanya’dan gelen deliller bile sümen altı edilirken, diğer delillerin bulunmasına dahi gerek yok!

Deniz Feneri zanlıları ak!

Lakin Balbay, Haberal, Alan kara!...

******

“Başın öne eğilmesin,

Aldırma gönül aldırma” yı daha çok söyleyeceğiz, “Güneş topla benim için” i yad edip, Atatürk’e daha çok saygı ve sevgi duyacağız!

Bunlardan dolayı gün gelir de kapımız çalınır, “Hakkınızda şikayet var!” denilerek içeri de alınabiliriz, gerekçesi bildirilmeyebilir, deliller de olmayabilir; akla kendini aklayabilirsen!

******

Yine de:

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Mustafa Kemal Atatürk

20 Ekim 1927

Yol haritamızı belirliyor!

“Yol haritası” denince Apo aklıma geliyor, ne fena!

Yol haritamız belli iken başka haritalar peşinde koşanlara, o haritalar için aklı selimini feda edenlere yazıklar olsun!

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..