- Kategori
- Anılar
Pepe

KÖPEK FOBİM VAR YA !
Paratoner gibi, köpekleri üzerime çekiyorum.
-Hocam, vallahi alamam, hem evdekiler de kabul etmezler.
-Biliyorsunuz fobim var.
Yüzüm yumuşak, hayır demeyi öğrenemedim gitti. Üstüne üstlük merhametliyim de.
Sonuçta Pepe şartlı olarak evimize geldi. Çok uysal bir hayvan olduğu için, onunla fobimi yenebilirmişim. Deneyeceğim.
Kartopu gibi, bembeyaz kıvırcık tüylü, iri kara gözlü. Terriyer-Kaniş kırması.
Tarkan'ın oynama şıkıdım şıkıdım şarkısı söylendiğinde, arka ayaklarının üzerinde doğrulup, ön patilerini havaya kaldırarak, dili dışarıda hopluyor.
Arama var!.. Dendiğinde, yine arka ayaklarının üzerinde doğrulup, ön patilerini duvara dayayarak karnının mıncıklanmasını bekliyor.
Pepe, sirk maymunu gibi. Her sözü anlıyor. Terbiyeli, akıllı.
Hocam eşinden boşanınca, nerde akşam orda sabah türünden alemlere dalarak Pepe'ye bakamaz olmuş. Bir kaç arkadaş geçici olarak evlerinde misafir etmişler, sıra bana gelmiş. Pepe de durumunun farkında sanki. Aman şirin, cici köpek olayım, kendimi sevdireyim de bu insanlar beni sahiplensinler havasında.
Çok laubali olamasam da, seviyorum Pepe'yi. En azından evin içinde özgür dolaşmasına alışarak büyük aşama kaydettim.
İzinli olduğum bir gün, Pepe ile evde ilk kez yalnız kaldığımızı farkettim. Fobim tetiklendi. Pepeyi balkona hapsettim. Zavallı Pepe beni her görüşünde, patisiyle cama vurup, türlü şirinliklerle kendisini hatırlattı. Nerde bende o yürek. Eve biri gelene dek, Pepe'nin balkon hapsi devam etti.
Bu durum bir kaç kez daha tekrarlandı. Küçücük hayvanın karşısında kendimi aciz gibi hissediyorum, üzülüyorum. Pepe de sanırım davranışımı anlamlandıramıyor. Cezalı değil, oyun değil, öf işte öf...
Yine yalnız kaldığımız bir gün, ''Bak Pepe şu koltukta oturur, ayağımın altında dolaşmazsan, seni balkona hapsetmem'' dedim. Pepe o gün eve birisi gelene dek, koltuktan aşağı inmedi. Su içmedi. Yemek yemedi...
Pepe, yün yumağı gibi yaz sıcağında çekilmiyor. Arabanın camından bakınayım derken çocukların bacaklarını çiziyor. Eşimle evden çıkmak üzereyken kapıda konuşuyoruz. "Pepeyi de alalım mı, bırakalım mı ?" Pepe ayaklarımızın dibinde bizi dinliyor. "Bırakalım evde. Çocuklar rahat etsinler." Pepeyle göz göze geliyoruz. Öyle mahzun, öyle üzgün bakıyor ki...
-Hadi gelsin ya, üzüldü hayvan der demez, Pepe'nin kuyruğu daireler çiziyor.
Arabada Pepe arka cama, boylu boyunca uzanıyor. Hayretler içinde kalıyoruz.
Paratoner gibi, köpekleri üzerime çekiyorum.
-Hocam, vallahi alamam, hem evdekiler de kabul etmezler.
-Biliyorsunuz fobim var.
Yüzüm yumuşak, hayır demeyi öğrenemedim gitti. Üstüne üstlük merhametliyim de.
Sonuçta Pepe şartlı olarak evimize geldi. Çok uysal bir hayvan olduğu için, onunla fobimi yenebilirmişim. Deneyeceğim.
Kartopu gibi, bembeyaz kıvırcık tüylü, iri kara gözlü. Terriyer-Kaniş kırması.
Tarkan'ın oynama şıkıdım şıkıdım şarkısı söylendiğinde, arka ayaklarının üzerinde doğrulup, ön patilerini havaya kaldırarak, dili dışarıda hopluyor.
Arama var!.. Dendiğinde, yine arka ayaklarının üzerinde doğrulup, ön patilerini duvara dayayarak karnının mıncıklanmasını bekliyor.
Pepe, sirk maymunu gibi. Her sözü anlıyor. Terbiyeli, akıllı.
Hocam eşinden boşanınca, nerde akşam orda sabah türünden alemlere dalarak Pepe'ye bakamaz olmuş. Bir kaç arkadaş geçici olarak evlerinde misafir etmişler, sıra bana gelmiş. Pepe de durumunun farkında sanki. Aman şirin, cici köpek olayım, kendimi sevdireyim de bu insanlar beni sahiplensinler havasında.
Çok laubali olamasam da, seviyorum Pepe'yi. En azından evin içinde özgür dolaşmasına alışarak büyük aşama kaydettim.
İzinli olduğum bir gün, Pepe ile evde ilk kez yalnız kaldığımızı farkettim. Fobim tetiklendi. Pepeyi balkona hapsettim. Zavallı Pepe beni her görüşünde, patisiyle cama vurup, türlü şirinliklerle kendisini hatırlattı. Nerde bende o yürek. Eve biri gelene dek, Pepe'nin balkon hapsi devam etti.
Bu durum bir kaç kez daha tekrarlandı. Küçücük hayvanın karşısında kendimi aciz gibi hissediyorum, üzülüyorum. Pepe de sanırım davranışımı anlamlandıramıyor. Cezalı değil, oyun değil, öf işte öf...
Yine yalnız kaldığımız bir gün, ''Bak Pepe şu koltukta oturur, ayağımın altında dolaşmazsan, seni balkona hapsetmem'' dedim. Pepe o gün eve birisi gelene dek, koltuktan aşağı inmedi. Su içmedi. Yemek yemedi...
Pepe, yün yumağı gibi yaz sıcağında çekilmiyor. Arabanın camından bakınayım derken çocukların bacaklarını çiziyor. Eşimle evden çıkmak üzereyken kapıda konuşuyoruz. "Pepeyi de alalım mı, bırakalım mı ?" Pepe ayaklarımızın dibinde bizi dinliyor. "Bırakalım evde. Çocuklar rahat etsinler." Pepeyle göz göze geliyoruz. Öyle mahzun, öyle üzgün bakıyor ki...
-Hadi gelsin ya, üzüldü hayvan der demez, Pepe'nin kuyruğu daireler çiziyor.
Arabada Pepe arka cama, boylu boyunca uzanıyor. Hayretler içinde kalıyoruz.