- Kategori
- Magazin
Plajda bikiniyle yakalandı!

Nefes alamıyoruz.
Sebebi bu mevsimde Bodrum sıcağı değil elbette. Ergenekon, Agarta, kara çarşaflar, El Kaide falan gibi konulara odaklanmış olmamız.
Haber bombardımanı, asap bozulmaları, bombardıman içinden çıkamayınca nefes daralmaları.
Tv kanallarında, günlük gazetelerde ortalık bu tür haberlerle kaynıyorken arada gözüm "magazin" basını ve haberlerine de kayıyor. Belki de kaymıyor, bilinç altında rahatlama isteğim beni bilerek ve isteyerek o yöne çekiyor.
Orada da gündemde kaçmaca yakalamaca var. Henüz tutukluluk veya gözaltına alma görmedim ama kaçmacayı herkes oynuyor. "Ünlü"yseniz (onların dilinde “sanatçı !) kaçacaksınız, birileri de sizi kovalayacak ve yakalayacak. Yani zor meslek ünlü olmak.
Aslında kaçsanız da kaçmasanız da fark etmez. Eğer yüzlerce kişinin denize girdiği bir yerde "ünlü" olarak yüzmek gibi bir merakınız varsa mesela, zaten yakalandınız demektir. Ertesi gün buyurun size "magazin" başlığı: "...... bikiniyle yakalandı". Bikiniyle denize girmek çok acaip ve ayıp ya! Yok ama başlıkta "yakalandı" kullanılarak haberin gizem katsayısı yükseltilecek. Başka türlü neden okunsun ki?
TV de ise "şok" sözüğü aynı etkiyi göstriyor. "Şok" kelimesinin tekrarlanması da gizem katsayısına bağlı. Bir de televizyonda ayırılan zamanı dolduracak “haber” bulunamadığı (üretilemediği !) ya da yeterli reklam alınamadığı için olsa gerek, "şok" haberin % 75i sürekli tekrarlanıyor. Böylece bir saatlik bir zaman diliminde 20 dakikalık bir program dayatılıyor. Haa, bir de mesela televizyonun sesi kısık olabilir ya da sizin kulağınız duymuyor olabilir (zekanız eksik olduğundan değil yani, yanlış anlamayın), hiç sorun değil. Haber alt yazılı verilmeli ki o "ünlü" nün "şok" bir şekilde yüzlerce insanla birlikte bikiyle denize girdiğini kaçırmayın .
Magazinde de günlük sıradan yaşantı "şok" ya da "yakalandı" falan başlıklarıyla verilme durumundaysa, zekası normal çalışan biri olarak bu durumda bir beceriksizlik ve kısırlık olduğunu düşünürüm.
Bodrum’um benim. Magazinciler cennetim!
Bu gencecik muhabirleri yazın cehennem sıcağında üç kuruşa oralaraa yollayan sayın magazin müdürlerim.
Siz mi safsınız, bizi mi saf zannediyorsunuz?
“Yakalanmak” istemeyen insanın Bodrum plajlarında, gecelerinde ne işi var? Bu insanlar buraya geliyorlarsa hiç mi akıllarına gelmiyor yakalanabilecekleri?
Kaçmak isteseler ruhunuzun bile duymayacağı mekanlara gitmeyi bilmezler mi?
“Hah işte, biz de bunun için koşturuyoruz peşlerinden, kendileri istiyor” diyeceksiniz, değil mi?
O zaman azıcık zeka pırıltısı gösterip bu, “basıldı”, “kaçamadı”, “sadece en büyük bizim kanal yakaladı”, “özel haber” başlıklarını değiştirseniz fena mı olur yani?
Mayoyla denize giren, Bebek’te dondurma yiyen, barda içen, dans eden, tekne turuna çıkan bu insanların yaptıklarında haber nerede?
Bodrum’a gelen en sıradan insanların da her gün yaptıkları şeyler değil mi bunlar?
Başlığı gördüğümüz, altındaki gerilim müziği ve tonlamaları duyduğumuz zaman Hayrinüsa Gül Hanım’ın kaset çıkarttığını falan zannediyoruz. Altından filanca mankenin zaten defilelerde hayatını kazanmak için mesleği gereği bol bol gördüğümüz mayolu bir başka karesi çıkıyor.
“Halk istiyor” masalını da bırakın artık. Neden program saatlerinizin değiştiğini, iletişim fakültesi öğrencilerinin neden magazin muhabiri olmak istemediğini, neden üç kuruşa eğitimsiz insanları işe almak zorunda kaldığınızı sorgulayın artık.
Çocuklar deli gibi üniversiteye girmek için çalışıyor, ardından dört sene eğitim görüyor. Bu gençleri mesleğinize özendirmeyi denemek yerine, eldeki donanımsız insanlarla bizlere hizmet vermeyi neden kendinize yediriyorsunuz?
Yoksa magazin servislerinin başında kök salmış “alaylılar” iyi yetişmiş, mesleği ileriye taşıyabilecek kapasitedeki gençlerin gün gelip ayaklarını kaydıracakları korkusunu mu taşıyorlar? O yüzden midir ki cehennem sıcağında, dondurucu soğukta saatlerce bar kapılarında nöbet tutup, iki saçma soru sorup, karşılığında da neredeyse boğaz tokluğuna çalışmayı kabul eden, asla düzgün bir aile hayatı olamayacak, ne uzayıp ne de kısalacak çocukları işe almayı tercih ediyorlar?
Yazıktır… Bu çocuklara da, bize de…
Hahaaa, duydum sizi: “Seyretme, okuma o zaman”. Evet doğru.
Siz mesleğinizin böyle acınası hale gelmesini, kendi saygınlığınızın da gün be gün sorgulanmasını kabul edebildikten sonra. Benim işim çok daha kolay. Seyretmem olur biter.