- Kategori
- Mizah
Poşet
Hayali mizah dergisi Cobidik’ten
ABİDİK DEĞİL
GUBİDİK DEĞİL
COBİDİK!
POŞET
Yağmurlu bir günde şemsiyesini alıp yola çıktı. Elinde kocaman bir alışveriş listesi vardı. Maaşı da yeni almıştı. Alsa ne olur almasa ne? Meşhur asgari ücretli maaşını.
Kendi kendine kafasından plan yapmaya başladı. İlk önce markete gitmeli, marketten sonra manava, oradan eczaneye.
Eczane?
İlk önce markete gitti. Alacağı her şeyi aldı. Bir tanesi hariç, aslında o harici şeyide alacaktı ama utandı, alamadı.
Oradan manava gitti. 1 kilo patlıcan, 2 kilo pırasa, yarım kilo kereviz, 8 tane limon, 1 kilo ıspanak ve manavın dışındaki şifalı ot satan yerden de kuvvet macunu aldı.
Kuvvet Macunu?
Bir elinde poşetleri diğer elinde şemsiyesi düştü yola. Mırıldanarak, “artık eczaneye gitmeliyim, ” dedi. Ve gitti. Eczanenin kapısından içeriye girdiğinde ilk sürprizle karşılaştı. Eczacı bayandı. Tüh ! dedi ve eczaneden geri çıktı. Yeniden şemsiyesini açtı. Sonra kendi kendine konuşmaya başladı.
“Ne yapacağım ben şimdi Pazar günü başka eczaneyi nerden bulayım. Pazar günü bu işi yapmazsam hiç olmaz. Eğer ki yapmazsam 1 hafta daha bekleyeceğim. Zaten şirkette ebemizi belliyorlar. 1 hafta daha nasıl dayanırım ben, ” dedi.
“Dayanamam, dayanamam, Off ! Dayanamazsam çocuk olur. Zaten başımda 3 tane var. Üçü de birbirinden obur.. Off hadi bir kere daha hata yaparsam… Tek yumurtadan bu sefer dördüz çıkarsa ne yapacağız? Off of! ne tuhaf bir iş ya”
Düşüne düşüne yürüyordu. Yağmur şiddetli bir şekilde yağıyordu. Canı sıkıldı, morali bozuldu. 3 sene evvel bıraktığı sigaraya yeniden başlama hevesi geldi içinden. Yol üzerindeki süper markete girdi. Bir paket sigara aldı. Marketten tam çıkacakken kel ve kısa boylu birisi ona çarptı. Sinirlenmişti. Kel ve kısa adama hiddetlice bağırdı. Kel adam ıslanmıştı, perişandı. Ona cevap verecek gücü yoktu. Hiç ses etmedi.
Kel Adam, neden karşılık vermemişti acaba. Yoksa onun, kelden öğrenmesi gereken bir şeymi vardı. Peki, neden ama neden marketin önünde bekleme lüzumu gördü. Acaba kelin aldığı şeffaf poşet ona eczaneden alacağı bir şeyimi anımsatmıştı.
Kel marketin önünde kısa süre bekledi, sonra burnundaki birikmiş sümüğü tek hamlede duvara yapıştırdı. Sümük duvardan aşağıya sündü. Sonra kel, kafasına marketten aldığı şeffaf poşeti geçirdi ve koşarak oradan uzaklaştı.
Kelin kafasına taktığı poşet acayip ilgisini çekmişti. Aslında gülmemek içinde zor tutuyordu kendisini,
“Vay be ne seksi ama dedi içinden. Eliyle de kendi kelini bir okşaladı. Keloşun taktığı poşetten bir tanede o almalıydı. Doğruya, her şey düşer kalkar, her şeyde bir çaresizlik olur bir tek demokrasilerde çare tükenmez. Hemen en demokratik haline büründü ve markete daldı. Marketçiden bir tane poşet alacaktı vazgeçti, hayır… hayır… dedi. Üç tane almalıyım. Marketçiden üç tane şeffaf poşet istedi.
Ne kadar zekiydi ama. Akşama doğru evine geldi. İlk önce yemeğini yedi. Ardından meyvesini… En sona da padişah macununu gümletti. Sonra yatak odasına geçtiler.
Poşeti sarmaladı taktı. Sabaha kadar bütün apartman sallandı.
Sabah uyandığında hem mutluydu, hem de huzurlu… Üstelik parası da cebinde kalmıştı; Çünkü marketçi poşeti ona bedavaya vermişti. Çünkü marketçi, onun aldığı poşeti yağmurdan korunmak için kafasına geçireceğini düşünmüştü.
O günden sonra marketçiyle haşır neşir oldular. Marketçi poşetleri aldığı toptancının telefonunu, adresi verdi. Çeşitli renklerde, cezp edeci reklâm poşetlerini ona getittirdi. Oda marketçiye iyilik olsun diye büyük sırrını paylaştı. Artık marketçide masraftan kurtulmuştu. Hem poşetçi mutluydu, hem o, hemde marketçi, ne diyelim bir şeyler diyelim değil mi. Onlar erdi muradına biz bakalım kendi işimize.
Koray YALÇINKAYA