Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '12

 
Kategori
Aile
 

Rabia Hatun

Rabia Hatun
 

alıntıdır


Güçlü görmeye alıştıklarımızın yaşlandığını görmek… İnsan nasıl da aciz kalıyor karşısındakinin canı yandığında. Nasıl da yapacak bir şey bulamadan öylece seyirci oluyor zaman tünelinin karşısında.

Nezle olduğuna bile rastlamadığım aile büyükleri, ciddi rahatsızlıklarla mücadele edince, hayat karşısındaki duruşumun nasıl olması gerektiğini kestiremiyorum.

İki kardeş hazırlanıp küçük kardeşlerini görmeye gelmiş. Bir gece kalıp gidecekler. Nasıl özlemişler birbirlerini. Annem kardeşlerinin arasında en küçüğü. Ailemde hep büyük olarak görmeye alıştığım annemle babam, yakınlarından biri geldiğinde küçük kardeş olduklarını hatırladıklarında bende onlarla beraber garipsiyorum.

Annem sabah kahvaltısı hazırlıyor. Bir yandan da peşlerinde dolanıyor teyzemlerin. O her abla deyişinde benim bir ayrı hoşuma gidiyor bu durum. Annem ilk kez gözüme bu kadar küçük geliyor.

Teyzemler küçüklüğümden bu yana gördüğüme sevindiğim simalardı hep.

Rabia Teyzem, nam-ı diğer Rabia Hatun! Diğer teyzeme göre daha diktatör, dik yürüyüşüyle her zaman örnek aldığım, konuşması ve üslubuyla hayran kalınacak bir hanımefendi. Onu gördüğüme çok seviniyorum. Sarıldık birbirimize uzun uzun. Şimdilerde ne kadar zorlanıyor yürürken. Ne kadar şikayetçi bedeninden.

Üzülmek yetmiyor, merhem olmuyor yaralara. Rahatsızlıklarından bıkarcasına bir şikayet halinde. Yürüme sorununu ağır yaşadığından çoğunlukla dışarı çıkmıyor. Küçüklüğümde en iyi anlaştığım teyzemdi. Onda yatıya kalmaya bayılırdım.

Öyle ki, eniştemle bize oturmaya geldiklerinde beni almadan gidemezlerdi. Geçmişten bugüne teyzem. Ne yaşarsa yaşasın duruşundan, saygınlığından bir şey kaybetmeyen teyzem. Sanki şimdi, yaşlandığını öyle haddinden fazla kabullenmiş ki, omuzlarına yük olup oturuvermiş rahatsızlıkları.

Geleceğe dair planlara gülüyor. Gayet emin “ben göremem, siz görürsünüz” diyor laf arasında. Tahammül edemiyorum yaşlılığa. Bu nasıl dönülmez bir yol oluyor böyle? Gençliği yok bir daha. Yada eskisi kadar sağlıklı olman mümkün değil. Ağrılar, yürüme sorunları, nefes alma sıkıntıları. Her şey ilaçla dindiriliyor da, ya şu yalnızlık?

Ona ne ilaç yazıyor doktorlar acaba?

O kadar yalnız kalıyor ki yaşlılar, sanki bir yaştan sonrası buna mahkum ediliyorlar. Herkesin düzeni, hayatının işleyişi öylesine yoğun ki, yüzlerini bile görmeye hasret kalıyoruz. Belki de en ihtiyaç duyulan şey, gençlikte değil yaşlılıktaki kalabalık.

Ancak ne yazık ki, tam tersine seyir ediyor bizlerde düzen.

Özleyenlerin telefon numarasını tuşlamayalı aylar oluyor  bazen.

Hangimiz bu sonları hak ediyoruz ki?

Hangi anne, hangi baba, hangi teyze, hangi abla?

Zaman böyle tuhaf bir bilmece işte. Soruyor; hiç aklına gelmedik bir cevapla şaşırtıyor.

Yaşıyorsun, ve yine hiç aklına gelmeyen yaşlılığa doğru gidiyorsun.

Ve eminim! Evlat ya da tanıdık her kimse, bu son herkes için böyle, kaçamıyorsun!

 

 
Toplam blog
: 670
: 1923
Kayıt tarihi
: 19.12.10
 
 

İstanbul doğumlu. Kuantum Yaşam Koçu. EFT, NLP, ETKİLİ İLETİŞİM, BEDEN DİLİ gibi bir çok konuda e..