Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

11 Ekim '06

 
Kategori
Ramazan
 

Ramazan pidesi

Yaşlı adam ağır adımlarla yürüyebiliyordu ancak. Üzerindeki eski fakat temiz kıyafetleri aslında çok da sıradan biri olmadığını gösteriyordu. Yaşlılığın yüzünde oluşturduğu derin çizgilere rağmen gri-mavi gözleri tüm yüzünü aydınlatıyordu. Bugün de akşam olmuş evine dönmek üzereydi. Zaman kavramı neredeyse kalmamıştı; sokaklardaki kalabalığa göre ancak tatil günü mü işgünü mü diye ayırabiliyordu. Gençliğinde yapılı güçlü kuvvetli olduğunu gösteren elleri yaptığı işten olsa gerek şimdilerde nasır tutmaya başlamıştı. Hafif kirli çıkmış sakalı saçlarındaki beyazlara inat daha yeni kırlaşmaya başlamıştı. Tramvay bugün de kalabalıktı. Uzun süre bekledikten sonra ancak biraz daha boş olan başka biri gelince binebilmişti. Elinde siyah küçük bir poşet, belli ki akşama iftar için aldığı ekmek ve azık var içinde.

Fırının önünden geçerken mis gibi pide kokusu aldı götürdü yaşlı adamı yıllar öncesine."Babacığım pide alır mısın? Ne olur babacığım." Henüz yedi yaşındaydı küçük kızı. Eşinin hazırladığı küçük mütevazi iftar sofrasını daha da bir güzelleştirmişti ramazan pidesi. Oğlu biraz daha büyük olduğu için pideye bakıyor ama çok da belli etmiyordu canının çektiğini. Kızı ise çok mutluydu.

İnsanlar fırının önünde uzun bir kuyruk oluşturmuştu. Yaşlı adam, kalabalığı buğulu gözleriyle arkasında bırakarak yoluna devam etti. Neredeyse ezan okunmak üzereydi. Ağrıyan beli daha hızlı yürümesine engel oluyordu. Bir nehir olup akmak istedi yaşlı adam; hem de çoşkun bir nehir. Sarmak istedi tüm sevdiklerini ve alıp götürmek büyük okyanuslara.

Karısı uzaktan ellerini uzatmış ona doğru geliyordu adeta. Ömründe hiç kimseyi sevememişti karısı kadar. Onların kısacık ama çok büyük mutlulukları sığdırdıkları bir dünyaları olmuştu. Sevgilerinin üstüne açmıştı iki güzel kardelen misali çocukları. Herşey bir anda son bulmuştu; film şeridi kopmuş kızıyla o bu tarafta kalmış karısı ile oğlu ise diğer şeritle beraber karanlıkta kaybolmuştu. Günlerce bir ışık aradı durdu; fakat o anlamsız kazadan geriye tek kalan kızıyla ancak bir ışık tutabildi yüreğinin derinliklerine.

Belindeki ağrı o kadar dayanılmaz olmuştu ki, bir taşın üstüne biraz oturmak ihtiyacı duydu. İnsanların bu saatte burada oturan yaşlı bir adama garip bakışlarına pek de aldırış etmedi. O şimdi kızını düşünüyordu. Mutlaka genç ve çok güzel bir kız olmuştur, annesi gibi. Çok uzun zamandır göremiyordu kızını. Anneannesi kazadan sonra yanına almıştı ; fakat sonra sebepsiz birden ortadan kaybolmuşlardı. Çok yerlerde aradı kızını; yıllardır tek bir iz bile bulamamanın verdiği hüzünle daha da bir yaralandı yaşlı kalbi. Kazadan sonra hep suçlamışlardı onu; biraz daha dikkatli olsaydı şimdi hayatta olacaklardı diye. Oysa ters yola giren bir araç sebep olmuştu kazaya, o araç sanki onları birbirinden ayırmak için ters yola girmişti. Havanın yağışlı olması ve gece olması kolaylaştırmıştı kazayı.

Tekrar yürümeye başladı. Yaklaşmıştı evine artık. Yıllardan beri bu sessiz evin bir parçası olmuştu artık. Fakat onların kokusu sinmişti heryerine bu evin. Her duvarında resimleri vardı. İçeri girdiğinde eşi sofrayı hazırlıyor, çocuklar koşuşuyorlardı sanki ortalarda. Bodrum kattaki küçük evine doğru inerken merdivenlerden ışık sönüverdi aksi gibi; karanlıkta nereye adım attığını bilmeden birden yerde buldu kendini yaşlı adam. Belindeki ağrı daha da artmış üstelik kafasında bir yer de zonklamaya başlamıştı. Ezan okunacaktı birazdan. Bu küçük evde yaşlı birinin yaşadığını bile bilmezdi bir çok komşusu. Düştüğünde kimseden yardım beklemedi bu yüzden.

Ezan okunurken fakir sofrasındaki bir bardak su ile açtı orucunu. Biraz peynir, biraz da zeytin. Sonra zil çalmaya başladı uzun uzun. Yanlış duymadığına emindi. Bu saatte mahallenin yaramaz çocukları da olamazdı. Yerinden biraz zor da olsa doğrularak kapıya doğru yürüdü. Tuhaf bir ürperti duydu birden. Kapıyı açtığında genç bir kız yaşlı gözleriyle "babam" diye sarıldı yaşlı adama. Bütün üzüntüler, ağrılar, bütün yalnızlık ve sessizlik hızla çıkıverdi evin kapısından sanki. Yaşlı gözler anlaşıyordu sadece , kelimeler saklı kalmıştı dillerde. O unutamadığı koku, pide kokusu doldu küçücük odaya. Yıllar öncesine gittiler birlikte. Kızının elindeki poşet sanki yıllar öncesini taşımıştı yaşlı adamın yalnız dünyasına. "Kızım" diyebildi sadece. Nihayet film şeridi bir araya gelmişti. Artık öyle bir aydınlık vardı ki dünyasında uzaktan karısıyla oğlunun nurlar içinde gülümseyerek el salladıklarını gördü.

 
Toplam blog
: 15
: 2441
Kayıt tarihi
: 12.09.06
 
 

1968 doğumluyum. İTÜ'den Metalurji Müh. olarak mezun oldum. Yine aynı üniversitede yüksek lisans ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara