Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Eylül '10

 
Kategori
Güncel
 

Referandum mu? Yuharandum mu?

Referandum çoğunun beklediğinin tam tersine “Sak üstünde damsağan kaz beline vurmayı!” şeklinde olmuştur.

Bu sebeple anlaşılması için mutlaka bu cümlenin deşifre edilmeye ihtiyacı vardır. Elimizden geldiğince, aklımız yettiğince, dilimiz döndüğünce, anlaşılır temennisi ile deşifre etmeye çalışalım

01. Öncelikle referanduma iştirak nispeti %78 gibi Türkiye için güçlü bir orandaydı.

02. Geçersiz oy %2 bile değildi. Ancak medeni ülkelerde bu çok büyük bir orandır.

03. Ortada elle tutulur polisiye bir olay olmaması, son derecede sevindiricidir.

04. Doğu ve Güney Doğuda, nüfusun çoğu mevsimsel işçilik sebebi ile başka illerde olduğu için, BDP boykotu, silâhlı tehdide rağmen, esasen çıkabileceği oy düzenine çok yakın çıktığından; iki nokta hariç, bu yörede BDP gücünün ağır bir oranda halk tarafından tanınmadığına işaret etti. Bu durum BDP’nin siyasi tutumunu ciddi şekilde gözden geçirmesini gerektirecektir. Bu gidişi ile seneye seçimlerden grup kurabilecek bir güçle çıkması ihtimâli bile, hayâl olabilir. BDP şunu anlamalıdır ki; Bu günlerde hem gittiği yol gidilecek bir yol değildir. Hem de kullandığı zor kendi oyununu bozacak niteliktedir.

05. Referandumun en yaramadığı parti tabii MHP olmuş, bu parti en güçlü olduğu yörelerde bile, beklenen sesi getirememiştir. MHP tabanı tavanına “-Sen parçalayan bölen ve tamamen paranoyadan başka bir şey olmayan, bu kafayı değiştirmezsen, ben taraf değiştiririm. Hiçbir gerçeğe dayalı olmayan, bir korku üretme. Onun yerine fikir üret de; ben de Senin tarafında olmakla bir katma değer kazanayım.” demiştir. Buna rağmen, MHP Başkanının ilk beyanatı, bu mesajın alınamadığı, anlaşılamadığı gerçeğini maalesef ortaya koymuştur. Benim MHP ve de bütün partilere acizane tavsiyem, sonraki başkanlarını evli ve çocuklu namzetler arasından seçmeleridir.

06. Bu referandumun neticesinde, CHP göreceli olarak, kayıp ağırlıklı kazanç görünümlü bir yerlerde durmaktadır. Bunun da sebebi: CHP seçmeninin inatla takım tutar gibi, parti tutmasından kaynaklanmaktadır. Ancak bu referandum bugün tekrarlansa, CHP seçmeninden bazılarının, yön değiştirdiğini bile görebiliriz. Buna rağmen CHP, bu referandumdan şayet büyük dersler çıkartamazsa, daha çok uzun bir süre ve ne yazıktır ki, CHP’ye ümit bağlamak, hiç yerinde olmayacaktır. Oysa, Türkiye’de çok ciddi bir muhalefet boşluğu vardır. Ve bu muhalefet boşluğu, bu seçimlerde de kapanmayacak olursa; neticesi hem AKP hem de Türkiye ve Türk demokrasisi için hiç iyi olmayacaktır. Zîra çift kefeli demokrasi terazisi, karşı ağırlıksız olarak, bu sıklete daha fazla dayanamaz.

Ancak, Merkezdeki kurmaylar tarafından kaleme alındığı bariz şekilde belli olan ve yeni başkanları tarafından da: 54 dakika rötarlı olarak 23.54 itibariyle, ama harfiyen basına okunan referandum bildirisinin tüm yapısı: CHP’nin mıh gibi yerinde duracağına, ciddi bir gösterge teşkil etmiştir.. Bu bildirinin mantığına göre: CHP’de halkın kendisine verdiği ültimatomu, tam anlamı ile okuyamamıştır. CHP’deki bu kıraat basiretsizliği, esasen CHP’nin iktidar falan olmak istemeyişindendir. Keza bu hâli ile zaten değil iktidar, muhalefet bile olamamakta ve maalesef yıllar yılı, sadece Türkiye menfaatlerine, ağır şekilde gölge teşkil etmekten ileriye de gidememektedir. Oysa, CHP’ye kendi seçmeninin de kısmen verdiği ders gayet nettir. “- Yalanlarla, içi boş dosyalarla uğraşma. Ona buna lâf, pislik, çirkef atma. Bu arada, kendi çirkefine de basma. Onun bunun kiralık evinin musluğuna havuzuna kafanı takma. Sen kendi havuzuna ve kendi kusuruna bak. Bu tür siyaset ve muhalefet etme eyyamı da, ahlâkı da, tavrı da, geçeli çok oldu. Çağın gerçeklerine yanaş. Adam gibi siyaset muhalefet ve plân proje üreteceksen üret. Ve asla bir daha Avrupalı parlamenterleri rüşvet almakla suçlama. Bu durum Senin mertebeni gösteriri. Aksi halde ve ilk alternatifle, Senin de sandığa gömülme zamanın yaklaşmaktadır.” şeklinde olmuştur.

07. %58 oranla “-Evet” diyen millet mantığının ise, hangi partiye bağlı oldukları önemli olmaksızın, gerekli makamlara, kişilere, tribünlere, postallara cüppelere milletlere derin devlete ve tabii medyaya, ulu orta ve haykırarak: “- Haddini bilmeyen, görev tarifini dinlemeyen, olmadık şekillerde, kendine olmadık işlerden, olmayacak vazifeler çıkartan, kalemle ya da kamerayla hükümet etmek isteyen, oralara buralara silâhlar gömen, partisinin yaşam sebebini anarşiye bağlayan ya da anarşi cephesi ile iş birliği yapan, ikide bir önce sebebini yaratıp, birçok insan öldükten, öldürüldükten sonra da, her seferinde darbe yapan, Binlerce kişiyi sorgusuz sualsiz sebepsiz asit kuyularına atan, işkence çeşitleri üreten ve yayan ve teşvik eden, hukuku ve milletin hakları ile adaleti hiçe sayan, Yargıtayı Danıştayı Sayıştayı HSYK’nu gayesi dışında, Anayasa Mahkemesini ise arka bahçesi gibi kullanan, zart zurt herkesin bilgisayarına bazı devlet dairelerinde üretilmiş düzmece e-postalar gönderen, hayâl mahsulü korkular üreten, yayan ve bu nifakı güçlendiren, her ne makamda oturursa otursun; bizlerden alınan vergiler sayesinde, kendi maaşını alırken, bizlerin aleyhine işler üreten, din, azınlık veya etnik gruplar üzerinde hegemonya kuran, çok usturuplu bir şekilde ayrı ayrı biçimlerde sürekli biçilen bir deli gömleğini dikip bizlere giydirmek isteyen, bu ahlâk ve vicdan dışı işleri yaparken, asla evlâtlara ve gençlere acımayan, tümü ile gençlerin cahil kalması adına yarım asırdan fazla emek sarf etmiş olan, esasen kendi zelil haline rağmen, kendini elit kabul edip, Türk milletinin kahir ekseriyetini yok, ama kendi zümresini var sayan, ezcümle bu milleti vesayete ve hulule muhtaç ve mecbur gören, tek bir ferdin, dahî 13.Eylül.2010 tarihinden bilitibar aynı hatalarla karşıma çıkmasını kesinlikle istemiyorum.” demiştir. Ve bu sözleri en başta referandumda “Hayır” diyenler duymakla, anlamakla yükümlüdür. Çünkü Dünya’nın hiçbir demokratik ülkesinde, herkesle aynı nimetleri paylaşırken, hatta bazı nimetlerden çok daha fazla nemalanırken, o milletin kahir kesimin fertlerini, göbeğini kaşıyan bidon kafalı olarak ilân edip, hakir görmek, mümkün değildir. Ayrıca söyleyen kişinin rütbe-i aklına misâl teşkil eden böyle bir sözü etmek, kimsenin haddi de değildir. Millet tarafından daha net denilen odur ki; yukarıda sayılanlar ve ötesinde bilinenleri millete karşı bir daha yapmak, hiçbir kesimin hakkı ve haddi değildir. Hakkı ve haddi de olamaz!.. 13.Eylül.2010 Tarihi, bu demokratik ahkâmın, tüm millet fertlerince tespiti açısından, fevkalâde önemli bir tarihtir.

08. 12.Eylül.2010 tarihinde, diğer partilerin siyaset bilmemesi, gerçek durumu okuyamaması neticesinde, kendileri için teşvik ettikleri sadet sebebi ile AKP durup dururken, halktan güven oyu da almış oldu. AKP sevilir ya da sevilmez. AKP ya da hükümetten bazı fertler, sevilirler ya da sevilmezler. Sevmeyen önümüzdeki seçimde AKP’ye oy vermez. AKP de yanlış yaparsa; herkes gibi O da gider. Bu konular benim tavrımdaki bir insanı, asla ilgilendirmez. Beni sadece Dünya’da ve ülkemde yapılan ve alınan neticeler ilgilendirir. Ve ben ancak bu şartlara mebni, karar ya da oy veririm. Hiçbir partiye kul olamam. Sayın olan seçmen olarak benimdir. Her seçilen de, bana hizmet etmekle yükümlü vekilimdir. Ben sayınsam o sayın olabilir ya da olamaz. Tavsiyem Sizler de böyle düşünüp böyle yapın. Takım tutun ama asla parti tutmayın. İnsan gol yiyicince topa, takıma, teknik adamlara, suç bulabiliyor da; seçtiği siyasilerden kazık yiyince, kendine kendisinden başka muhatap bulamıyor.

09. Referandumdan Bir İki hafta kadar önce, Bakan Egemen Bağış’ın bir sene süren çabaları neticesinde, yurdumuza U2 grubunun geldiğini, Başbakan ile Bir İki saat kadar görüştüklerini, Boğaz köprüsü üzerinde Avrupa Asya yürüyüşü yaptıklarını öğrendim. Bu kişilerin kıymet-i harbisi nedir? Bu referandum hengâmesi içinde işleri ne oluyor, diye kurcaladığımda? Çok güzel, çok önemli, çok faydalı ve de getirisi çok ciddi bir iş yapıldığı kanaatine vardım. Türkiye için referandum mitingleri ertelenmişti. Derken konserleri esnasında U2 grubu, kendisine teşekkür etmek için, Egemen Bağış ismini telâffuz ettiklerinde, oraya müzik dinlemek için toplanmış olan sanat severlerden elitist bazılarının, bu ismi yuhaladığını öğrendim.

10. Bu abes yetmezmiş gibi, 12.Eylül.2010 Tarihinde referandum sayımı bir neticeye varmış, tercihlerin dağılımının %58 - %42 şeklinde paylaşıldığı anlaşılmış, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan parti merkezinde, biraz uzun ama gayet makul bir konuşma yapmış, bu konuşmada bazı kesim ya da kişilerden özür dilediğini dahî ifade etmiş, sonra da koşar adım, basketbol maçına gitmişti. Maç sürpriz olmayan bir netice ile son bulduğu için, ben seremonileri izlemedim. Ve fakat referandum neticelerini kritik eden kanallarda, pek kimsenin hoşlanmadığı, alenî bir şekilde dillendirmek de istemediği, fısıltı hâlinde bir konu çıktı ortaya. Konu pek konuşulmak istenmediği halde, mecburen sözü edilen durumdan anlaşıldı ki; Madalya takdimi esnasında oraya sportmence maç izlemeye gelmiş olan elitist kişilerden bazıları, Türkiye Cumhuriyeti Rahis-i Cumhuru ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını, onca ecnebî önünde yuhalamışlardı. Yuhalanan Cumhur reisi halkın %68 kabul oyu ile seçtiği bir Cumhur Reisi, yuhalanan başbakan da, İki saat önce bu milletten: %58 gibi bir rakkamla, neredeyse güven oyu almış, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yuhalayanlar da dahil olmak üzere başbakanıydı. Bu gerçeği bile görememek, ağır körlüktür.

Orada durun. Ve ağır olun beyler. Hiçbir millet ferdinin seçilmiş, seçilmiş olmakla da kalmayıp, ülkesi ve milletini Dünya milletleri önünde, ekonomiden demokrasiye kadar birçok konuda yüceltmiş, daha da yüceltmeye çalışmakta olan kişilerine karşı, bu şekilde seviyesizce seciyesizce, her türlü beşerî ve maşerî vicdan önünde, kabul göremeyecek bir tavırla davranması, affolunabilir bir rezillik değildir. Ve esasen bu kim oldukları bilinen elitist reziller, ibret-i alem için, en ağır şekilde teczi de edilmelidir ki; başka güruhlara da bu usul yol olmasın. Ancak herkes tarafından açıkça biline ki; bu tarzın ruhu ile ölmesi pahasına önce Atatürk’ün hastalığına teşhis koyamayan, sonra Adnan Menderes’i asan, sırası ile Özal’ı öldüren, Demireli itip kakan, Çilleri devre dışı bırakan aklın ruhu, esasen aynı hazımsızlıktaki ve iddiadaki ruhla eşdeğerdir. Bu gerçeği, bu gerçeklerin ağa babaları ile yoğrulmuş bir duayen Türk olarak ben, hat safhada ıstırap çekerek, milletime ifade ediyorum. Ziyade korkunç olan ise, bu gerçeği halâ göremeyen ve de elitist olarak adlandırılan bu “yuh’cu” yakımının, onulmaz melodramını ile kendileri gibi bazılarının da her fırsatta bu kişileri alkışlıyor olmasıdır. Demokrasi yoksunu, beyinleri yıkanmış bu varlıkların her tarafına, tepeden tırnağa, bu milletin kahir ekseriyeti olan bidon kafalılar adına, biz liberâller de “yuh” çeksek; hoş mu olur? Bu olayın daha da acı yönü, ülke para kazansın, ülkenin reklâmı olsun diye, Dünya çapındaki bu basket müsabakasını, Türkiye’ye getirmek için, büyük çaba sarf eden de, yuhalanan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın olmasıdır. Recep gider Recai gelir. Recai gider Rıza gelir. Sorun gidip gelenlerde değildir. Sorun gerçeği göremeden “yuh” çekenlerde, “yuh” çekenleri zilli bebek gibi alkışlayanlarda, kime ve neye “Hayır” dediğini bilmeyen, hastalıklı fanatik, iflâh olmaz tiplerdedir?!.

11. Gelelim son komediye: CHP ile Deniz Baykal’ın kaset fantezisinden sonra, payidar olan ve de büyük ümitler bağlanan Kılıçdaroğlu konusunda, ilk günden bu güne kadar, pek fazla lâf etmedim. Zîra bu zata isteyen ümit bağlasın. Ben kendisine kravat bile bağlamadım. Tek lâf etmedim, çünkü mevcut CHP manzarasına bu muhterem, tam bir nazar boncuğu gibi oturuyordu. CHP ve Baykal, siyasî açıdan bana müspet hiçbir mana ifade etmeseler de; seçmen, parti ve Baykal, kakafonik bir bütünlük sergileyebiliyorlardı. Oysa, şu an ve muhtemelen uzunca bir süre, CHP birkaç parça halinde, birkaç yöne çekiştirilerek yoluna devam edebilecek olan bir partidir. Kılıçdaroğlu’da bu oynak montür üzerine, ite kaka oturtulmuş ve bir göz boncuğu manzarası sergileyen, zannımca CHP camiasında, çiçeği burnunda geçici başkan olmaktan ileriye gidemeyecek bir kişidir. Kendisine nazar değdiği ilk anda da, CHP semalarından kayıp gidecektir. Allah’tan bu zatın, her yeni gün, yeni bir yanı ortaya çıktığı ve herkes bu meseleyi telâfi etmekle meşgul olduğu için, şânına şöhretine nazar pek değmemektedir.. Tencere yuvarlanıp kapağını bulduğu gibi, önüne geleni yuhalayan, kendinden gayrısını hakir gören, seçkin ve keskin elitistlerin geçici lideri olarak, kendi yürüttüğü “Hayırda hayır vardır” kampanyasına dahî, hayrı dokunmayan, kendi durumundan bile haberdar değilken, ülke yönetmeye soyunan Dünya’daki ilk lider şeklinde, siyaset tarihine geçtiğinde de, umarım kendisine nazar değmeyecektir. Ancak, hayıra karışmışların hepsi, bir konuyu iyi bilmelidir. Çok zor bir iştir, Atatürk’ün yerine oturabilmek. Ben Onun için hep CHP müzeye kaldırılsın isterim. CHP’nin halk partisi olamayışının sebebi de budur. O koltuk boştur ve ebediyen de boş kalacaktır. Ve çok zor bir meseledir, Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyetler muvacehesindeki konjonktürel gerçekleri görebilmek gereklerini de izleyip yerine getirebilmek... Gerçi İkisi de Kemâl ama, emelleri de amelleri de çok başka. Ben bu kadar saçma bir işe, bu kadar büyük ümit bağlayan elitistlere hayret ediyorum. Nasıl vahim bir tablodur çizdikleri?!. Kimin yerine ve kimin karşısına, hangi donanımla, hangi proje ile kimi koyuyorlar? Ve bu hâl ile neticeden ne bekliyorlar?!. Bence CHP seçmeni, artık bu hâli ve bir dolap şeklinde, önünde dönen gerçekleri fark ederek, bu duruma müdahale etmeli, “yuh” değil ama “dur” demelidir.

12. Mevcut manzaraya gelindiğinde: Hiçbir katkıya, mitinge, ve tabii boykota gerek olmaksızın, AKP Anayasa paketi için, bundan çok daha fazla da “Evet” alabilirdi. Ve fakat esas mesele %58 bir oranla kabul görmek değil; halktan alınan bu krediyi, bu muhalefete rağmen, lâyığı veçhile kullanabilmektir. Bundan sonra AKP için en zorlu mesele de, işte bu mesele olacaktır. Yakında yaşanacak belirgin manzarada, dün kabul gören Anayasa paketi, yarın gerekli kanunlarla hayata geçmesin diye, CHP elinden geleni, maalesef mecliste ardına koymayacaktır. Hadi diyelim ki; bu kanunlar geçse bile, bunun ardından herkesin mutlak olmasını istediği, yeni Anayasa için de, CHP muhtemelen hiçbir katkı sağlamayacak, her olumlu maddeye karşı direnecektir. CHP’nin bu akıl tutulması durumuna “Millet menfaatini, Dünya ahvâlini, konjonktürel yapıyı, ekonomik statüyü, hâl ve istikbâlin gereğini, yani gerçeği asla okuyamamak” deniyor. Bundan sonrası için İnşâallah ben yanılırım.

Haydar Volkan

Çiftehavızlar:13.Eylül.2010

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..