Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

03 Ağustos '10

 
Kategori
Siyaset
 

Referandum öncesi zorunlu bir analiz

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin – AKP 2002 yılı Kasım ayından itibaren başlayan tek başina iktidarı 2007 yılında artan oy oranıyla sekizinci yılını doldurmak üzere. İktidarın birinci dönemiyle 2007 yılından itibaren başlayan ve cumhurbaşkanlığı seçimiyle karakterize olan ikinci dönemi arasındaki fark ise artık çok belirgin hal almış durumda.

Bu noktada, “tarih” ve “siyaset” kategorileri altında 2007 yılından buyana yazdığım Milliyet-Blog yazılarının süzgecinden geçtiği okumalarımın taşiyıp getirdiği ve elek üstünde kalan tartışma noktalarını aşağıdaki önermelerle kesiştirmek istiyorum. Bu önermeler aynı zamanda nesnel açıdan sınanmaya muhtaç tezler olarak da nitelenebilir:

1) Osmanlı – Cumhuriyet modernleşme sürekliliğinde hakim İslam, merkezi iktidarın kontrolünde ve bu niteliği ile siyasidir.

2) Bu nedenle, “sivil toplum” ve bu karakterde nitelenen halk İslamı ya da “kültürel İslam” ise merkezden ayrık fakat, yer yer ve zaman zaman onunla çatisir konumdadır.

3) Adalet ve Kalkınma Partisi tek başina iktidarı ile Cumhuriyet Halk Partisi – CHP tek parti pratiği merkezi konumları dikkate alındığında İslamın siyasallaştırılması açısından farklılık göstermemektedir.

4) Bunlardan hareketle, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara geliş retoriği ile ikinci dönem iktidar pratiği ayrışmakta olup AKP tek başina iktidarı ile CHP tek parti iktidarlarını ters kutuplardan birbirlerine yaklaştırmakta/benzeştirmektedir.

Bu önermelerden birincisi, bugüne kadar kaydettiğim “tarih” kategorisindeki yazılardan dayanak almaktadır. Daha sonraki önermeler için ise Bahattin Akşit’in “Laikleşme Tipolojisi ve Türkiye’de Laiklik Deneyimi” başlıklı makalesinden hareket edeceğim. Akşit bu makalesine İslamın laikleşmesi problemini ele alarak başlamakta ve son dönem Türkiye deneyimine “Devleti ele geçirmeye yönelik siyasal İslam ile devlet-dışı kamusal alandaki kültürel İslam tartışmasında bir yol ayrımı (mı?)” sorusu ile açtığı alt başlığında Adalet ve Kalkınma Partisi’nden Ömer Dinçer’in bir makalesine atıf yapmaktadır. 1995 yılında yayınlanmış olan makalenin başlığı “21. Yüzyıla girerken Dünya ve Türkiye Gündeminde İslam” dır. Akşit, söz konusu makalede Dinçer’in, Türkiye’deki modernleşme deneyiminin yukarıdan aşağıya dayatmacı bürokratik modernleşme olduğunu, “siyaset öncelikli” (İslami) eğilimin devleti ele geçirmesi durumunda var olan devlet ve bürokrasi mekanizmalarını kullanmasının İslam açısından “önemli mahsurlar doğuracağını” belirttiğini aktarmaktadır. Devamla Dinçer “Sizin bu mekanizmayı ele geçirdiğiniz takdirde toplumda bir değişmeyi başlatacak olmanız, tıpkı daha öncekilerin yaptığı gibi totaliter bir değişmeyi öngörür.” (Ömer Dinçer’den aktaran Bahattin Akşit, “Laikleşme Tipolojisi ve Türkiye’de Laiklik Deneyimi”, Şerif Mardin’e Armağan, İstanbul: İletişim Yayınları, 2005, ss 65-103). Bu saptamaya dayalı olarak analizine devam eden Dinçer sonuçta “…Türkiye’de cumhuriyet ilkesinin yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiği ve nihayet laiklik ilkesinin yerinin İslam’la bütünleşmesinin gerekli olduğu kanaatini taşimaktayım” önermesini yapmaktadır. Akşit bu önermedeki muğlaklığa işaretle kendi yorumunu katarak bu sonucu; Dinçer’e atfen“…Türkiye Cumhuriyeti’nin üç temel ilkesi olan “Cumhuriyetçilik”, “Milliyetçilik” ve “Laiklik” ilkelerinin 21. yüzyıldaki gelişme eğilimleri karşisında değişmek ve dönüşmek eğiliminde olduğu ve bunun “siyaset öncelikli” ve “kültürel öncelikli” İslami hareketleri de değiştireceği ve birbirine yaklaştırıp bütünleştireceği” ve “Bütün bu gelişmelerin İslamiyet’in yerel toplumlar ve kültürler düzeyinde önünün açılacağı ve bunun toplumsal dinamiklik ve girişimciliğe yol açacağı” beklentilerinden hareketle oldukça açık ve net bir şekilde “siyasal öncelikli” ve “kültürel öncelikli” İslamcı hareketlere yönelik olarak: Devletin ele geçirilmesi ve bir İslamlaştırma programının yukarıdan aşağı uygulanması yerine devletin ademi- merkezileşmesi ve demokratikleşmesi yoluyla siyasal ve sosyal kurumlardaki radikal laikliğin zayıflatılması ve toplumsal kurumlaşma ve örgütlenmelerin İslamlaştırılması” biçiminde okumaktadır. Bahattin Akşit bu eğilimin, o dönemde parlementoda tartışılmakta olan “Kamu Yönetimi Reformu” ve Avrupa Birliği uyum yasları ile de çakistigini belirtmektedir. Bu durumda ise Akşit Türkiye siyasetindeki “siyasal toplum” “sivil toplum” kutuplaşmasının eski sağ ve sol bağlamından çikarak bu yeni bağlamında; “bir tarafta milliyetçi, ulus devletçi, merkezileşmeci eğilimler öbür tarafta sivil toplumcu, İslamcı, demokratikleşmeci ve yerelleşmeci eğilimler” halini aldığını öngörmektedir.

Yukarıda değinilen makalelerde yer alan saptamaların AKP tek başina iktidarının birinci dönem retoriği ve pratiği ile uyumlu olduğu söylenebilir. Bununla birlikte söz konusu tercihe toplumda zemin kazandırılmasının gerektirdiği restorasyon ve tek başina iktidarın niteliği bu iddia ile kaçınılmaz olarak çelismektedir. Nitekim Adalet ve Kalkınma Partisi bir taraftan restorasyonun gerek şartını oluşturan tek başina iktidar konumunu sürdürebilme adına “siyasi istikrar” meşrulaştırmasından hareketle seçim barajının aşağıya çekilmesini bloke ederken, diğer taraftan da 2007 sonrası ikinci iktidar döneminde tek başina iktidar konumunun giderek merkezle bütünleşmesinin sonucu olarak demokratikleşme “eğilimi”ni ya da “görüntüsü”nü sürdürülmesi çikmaza girmektedir. Bunun en somut sonuçları son dönemlerdeki Alevi ve Kürt “açılımlarında” ki açmazlarda kendisini göstermiştir. Yaklaşik bir ay sonra referandum ile oylanacak olan anayasa değişikliği sürecinin geçirdiği aşamalar da merkezden hareketin karakterini taşimakta olup kabulünün merkezdeki kararlılığa katkı sağlayacağı açıktır.

 
Toplam blog
: 129
: 1104
Kayıt tarihi
: 12.06.06
 
 

Gazi Üniversitesi İ.İ.B.F mezunuyum. Yüksek Lisans diplomalarımı G.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü'nd..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara