Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '10

 
Kategori
Turizm
 

Reklam nedir? Behlül kaçar. THY uçar!..

Reklam nedir? Behlül kaçar. THY uçar!..
 

Behlül kaçar. THY uçar!..


Gökte uçanın reklâmı yerlerde sürünmemelidir.

Benzetmem tatsız olacak ama, Dünya’da en büyük talihsizlik attan inip, eşeğe binmektir. Hele bu işi reklâm konusunda yapıyorsanız, çok kötü şekilde indiğiniz atın nallarını toplayacaksınız demektir. Tabii bir müessese için, her şey reklâm demek değildir. Ancak Henry Ford’un ölçülerine göre: Net kazancın 99% kadarı reklâma harcanmalıdır. Gayet anlaşılır bu ölçü, reklâm denilen mühim meseleyi açıkça ortaya koymaktadır. Bilmeyenlere bir bilgi daha verelim ki; en fazla kâr eden bir uçak şirketinin bile, Dünya normlarına göre: Senelik net kârının: 2% nispetine varması bile bir mucizedir. Kısaca uçak uçurtmak, uçurtma uçurtmaya hiç benzemez. Son yıllarda bildiğim kadarı ile THY iyi kazanan, akılcı yatırımlar yapan, faydalı hatlar açan bir hava şirketidir. Tabii bu şekilde de devam etmesini temenni ederiz. Ancak, ticarî grafiği yükselen bir şirketin, reklâm grafiğini indiriyor olması hiç akla yakın bir davranış biçimi değildir.

Neyi kasıt ediyorum? THY için Kevin Costner ile yapılmış olan bir reklâm filmi vardı. Bu film çok mükemmel bir reklâm filmi miydi? Hayır değildi. Hatta çok sıradan, hepimizin uzun uçuşlarda başımıza gelen senaryolardan birini işlemişti, bu film. Ancak yolcunun çok fazla uçakla seyahat ettiği belliydi. Uçakta evinde olduğu kadar rahat olduğu ve rahat ettirildiği de belliydi. Burası önemli. Hem kendi rahattı. Hem de paçalarından bile akan uçuş tecrübesine rağmen, Ona sunulan ortamdan da servisten dolayı da memnun ve rahattı. Sorunsuz, huzurlu bir uçuş gerçekleştirmiş olarak, indiği hava alanında, gördüğü bir fotograf çekiminin karesine girmek heyecanını gösterecek kadar da mutlu, hatta sevinçliydi. Kaldı ki, enternasyonal güven duygusuna da sahip olan bu yolcunun, yaptığı her şey, her hareket doğal, sıcak ve kasıntı olmaktan uzak, keza hiç yapmacık değildi. “Sen de uç, Sen de benim gibi ol.” Mesajını, nihaî tüketiciye bir çırpıda iletebiliyordu. Filmde ne bir rol, ne bir reji ne de bir montaj hatası vardı. Foto direktöründen, art direktörüne, set sekreterinden, ışık amirine kadar, herkesin de çok titiz ve dikkatli çalıştığı, açıkça belli oluyordu. Kısacası bu sıradan gibi görünen reklâm filmi, bana bile Dünya üzerinde uçuş için, ilk tercihimi değiştirtebilecek nitelikte olan bir filmdi.

Gelelim yeni vizyona girmiş/girecek olan diğer reklâm filmine. Senaryosunun ana fikri, şapka çıkartmama değecek kadar hoş. Bu düşünce her kime aitse, kutlarım kendisini. Ve fakat bu espri, daha mini bir anlamda, ilk kez Bir Playboy filminde, bir kadının çıplak bedeni üzerinden geçen, uçak gölgesi olarak kullanılmıştı. Dolayısı ile kutladığım, taklidi akıl etme, yeteneğidir. Zîra, ortada büyük bir yaratı aklı yok. Diğer bir taraftan bu filmin, hem detayları, hem de genel plânları açısından, oldukça tecrübesiz, bilgisiz ve belki de çoğunun uçak yüzü görmediği bir kadronun neticesi olduğu belli. Ah bu senaryo, gerçek profesyoneller ile çekime girseydi; neler olmazdı ki? Şimdi başlayalım tenkide.

    En başta, Kevin Costner gibi ciddi bir tecrübenin karşısına konan delikanlı yanlış. Biz THY gibi bir dev için, ciddi km/saat uçmuş olan, enternasyonal uçak yolcusundan bahis ediyor olmalıydık. Üniversite bitirip de ilk kez uçağa binip, İstanbul’dan Ankara’ya dönen bir gençten bahis etmek, enternasyonal reklâm açısından akıl dışıdır. Hiç etmemeliyiz de zaten. Benim asla Sayın Kıvanç Tatlıtuğ ile bir derdim yok. Ama O Aşk-ı memnu’da bile, zaman zaman havada kalan rol yapma tecrübesi ile , henüz kendini yırtamamış bir oyuncu. Ve hayran kitlesi de genç kızlar. Onun omuzları tabii ki, THY’nın reklâm filmini taşıyabilir güçte olamaz. Var sayalım ki; bu iş için kendisi tamamdır. Bu kerre de bu iş için reji yetkin değil. Zaten reji aksamaları, tüm filme hakim aksamalar zinciri olarak, seyirciye de yansıyor. Hostese gelince: O kızımızın da afet-i cihan ama hanımefendi bir esmer olması zorunluluğu vardı. Bu kızımız hanımefendi bir görünüm sergiliyor. Ve fakat yüz hatları Asya asıllı olduğu kanaatini uyandırıyor. THY için daha Türk asıllı ve çok çarpıcı bir yüz tercih olunabilirdi. Bu filmin bu şekli ile Arap dünyası için düşünülmüş olabileceği varsayımından söz edildi. Evet Sayın Kıvanç Tatlıtuğ o ülkelerde meşhur olmuş olabilir. Ancak bu takdirde de, yanlış Bir hesap içinde olunduğu Bir gerçektir. Zîra Arap’larda para çok bol olduğu için, onlar kol saatinden buzdolabına, bisikletten uçağa, reklâm filminden pornografik görsellere kadar, hiçbirimizin görmediği kalitede ve ihtişamda neticeler görmüş kişilerdir. Onlar için de bu film abes ile iştigaldir. Tüm bu ana fikirlerden sonra gelelim filmde mevcut hatalara.

01. Topkapı sarayı + Ayasofya + Sultan Ahmet görüntüsünün zaviyesi ve objektif açısı yanlış. İhtişam açısından biraz daha dar ve konuya yakın olmalıydı.

02. Kasrın girişi esnasında plânlar değişirken, dıştan kapı açılışı avludan bakışta aynı açıklıkta montaj edilmemiş.

03. Yolcunun içinde bulunduğu klâsik ortam ile taban tabana zıt gayet modern camekânlı bir arka plân mevcut. Bu tür çekimlerde o tür yerler izinle sökülür. Çekim sonrası tekrar yerine takılır. Aksi halde bu filmde olduğu gibi kabak gibi sırıtır.

04. Hostesin buyur eden el işareti, doğru montaj değil. Ayrıca el bir dans figüründe olabileceği gibi normalden biraz daha yüksek aks çizmekte.

05. Yukarıda zikir olunan bütün bu montajlar, (katlar) olması gerektiği üzre: Ya müzikle ya da kendi içinde ritmik değil.

06. Yolcunun üzerindeki pantolon, ceket, tişort uyumlu renklerde değil. Pantolon gri değil, koyu bej.

07. Kaldı ki; ceket kışlık, tişort yazlık, pantolon mevsimlik. Ceketinin yakasına ensesi sürünen bir erkeğin de, nitelik ve niceliği çok tartışma götürür. Kısaca böyle bir adam milyarder bile olsa, oldukça ucuz akıllı bir adamdır.

08. Böyle bir kıyafet ile uçağa binen adamın, “-Ceket düğmesi ilikli mi, açık mı olmalıdır?” sualini kimsenin düşündüğünü sanmıyorum.

09. Yukarıdan kasır bahçesine bakışta, ekranın sağ üst altın bölünümünü zorlayan değişik renkte bir beton kapak görülmekte. Çekim öncesi dikkat çekmemesi için onun rengi zemine uyumlu hâle getirilmeliydi.

10. Aynı plânda hostesin ayak hareketi de yanlış.Uçakta olduğu gibi, hostes orada karşılama durumunda beklemeliydi.

11. Geldik Galata Kulesine: Yolcumuz herhalde üşüyor. Orada gereksiz bir montaj var. Zira zoom yetmemiş. Ya da başka imkânsızlıklar söz konusu olmuş. Derken hostes elinde mavi Bir battaniye ile ortaya çıkıyor. Üşüyen yolcunun bu durum umurunda bile değilken. Orada biri mi var? Gelen emir eri mi? Yoksa oradan geçen biri mi? Hostes ile yolcu arasında, en ufak bir kontak yok. Yani biri battaniye ile sıcaklık sunuyor. Yolcu biraderimiz üşüdüğü için, buz dağı gibi duruyor. Ancak yolcu hiç algılamadığı Hostese rağmen, nedense göğsünde kilitlediği kollarını o sırada aşağıya indiriyor? Bütün bu süreç zarfında, yolcunun suratında, rejisör tarafından herhalde üşüme ifadesi olarak kabul görmüş olan, ve tabii nihai tüketiciye de yansıyan, bizlerin gördüğümüz ifadesi, üşüme ifadesinden daha ziyade, ciddi şekilde bağırsakları bozulmuş veca halindeki bir yolcunun ifadesine daha ziyade benziyor. Zaten o sebepten dolayı, midesini tutuyor gibi de bir hâli var. Bana sorarsanız bu genç yolcunun battaniyeye değil ama, bir oturağa ya da tuvalete ihtiyacı var.

12. Hostes battaniyeyi yolcunun sırtına koyduktan neden sonra, yolcu bu hizmetin farkına varıp, hostese dönüp teşekkür ediyor. Ve bu teşekkürü ederken, hostese atfettiği nazarın son birkaç karesi, çapkınlık değil; zamparalık kokuyor. Bu arada ikisinin konuşmaları zannımca Türkçe. Hedef kitle için Türkçe ne denli doğru? Bunu bilemeyiz tabiî.

13. Sonraki montajda, geriye dönen hostesin, kadraj altında, sol alt köşeyi işaret ederek görünen eli, İstanbul manzarasından dikkati kopartıp, kadrajın sol altına yönlendiriyor. O noktada bir şey olmadığı için, yönlenme boşa çıkıyor.

14. Orta-köyün tepeden görüntüsü tabii ki içler acısı ve de gayet plânsız şehir olma karmaşası. Ama rejisör için Orta-köy herhalde vazgeçilemez bir mekân olmalı ki; tercihini oradan yana kullanmış.. Madem öyledir. O zaman o koya bebek koyunda olduğu gibi, biraz gösterişli tekne sıralasaydı da, insanların dikkati mezbele bir şehre yoğunlaşmasaydı. Ama Bir insan İstanbul’da yaşayıp da, hayatında kayığa binmeyince, oradaki Altı kıytırık tekneyi, bir hadise zannedebilir. Ve bilemez ki; THY uçaklarında yer, bu şehirle birlikte satılacaksa, zengin görüntülerle satılmak mecburiyetindedir.

15. Galata kulesinden Orta-köy’e gelinirken ve de gökten meydana inilirken, nirengi noktası olması gereken Ortaköy Camii’ni kamera birkaç kez ıskalıyor.

16. Çok hoş Orta-köy’de kuşlar uçuyor. Yolcu gazete okuyor. Uçan kuşlara hostes aylak aylak bakarak yolcuya kahve götürüyor. Herhalde ekip senaryoyu anlamış değil. Hostes uçakta. Adam rûyada... Ya da rûya bir şehirde. Ya da vardığı şehir adamı kesmemiş, halâ THY’nı hayâl ediyor. Daha çok ana fikir sayarım da, ayıp etmeyeyim. Ancak belli ki; hostes rolündeki bayan, ana fikirden oldukça uzak. Ya da hostes olduğunun farkında değil. Zîra, bu işi yapanlar, önce servisi bitirip, sonra başka işlerle uğraşırlar. Kahve götürürken aylaklık eden hostes, yolcuya kahveyi fincan yerine tabağında servis yapar.

17. Yolcu gazete okuyor. Şart değil ama THY bünyesinin vüsatini tarif etmesi açısından, neden THY mecmuası okumuyor? Ya da ecnebî bir gazete okuduğuna da vurgu yapılabilirdi. Bu arada arka plândaki bina çok kötü. Keşke o görüntüde, arka plânda az ilerideki kilise görünüyor olsaydı. Ancak rejisör oraya çok takılsa da; Orta-köy kültürünü muhtemelen hiç bilmiyor.

18. Tabii yolcu gazete mi okuyor, yoksa yarı uyuyor mu? Bu pek belli değil. Esasen günün o saatinin ışığında, Rumeli sahilleri pek hoş değildir. Dolayısı ile bu ışığın kompanse edilme çarelerinin kullanılması gereği vardır ki; kullanılmadığı bellidir.

19. Kahve servisi başlayana kadar yine çok acemice montajlar var. Tepsiye ve kahve servisine gelindiğinde: Hostesin cilâsız tırnakları ya da Frenc stil cilâlı tırnakları oldukça abes. Tabii kastımız kırmızı mor ya da siyah tırnak cilâsı değil. Et tırnak farkını ayırt etmeyen natürel cilâdır. Keza, hostesin yüzüne verilen reflektör de doğru zaviyeden verilmemiştir.

20. Acaba THY söz konusu serviste, mevcut tepsiyi kullanıyor mu? Yoksa görüntüde mevcut olan tepsi, oradaki bir kahveden mi alınmıştır? Ben THY yolcusu olmadığım için bunu bilemiyorum....

21. Tepside lokum olması güzel de; dekor olması ve servis dışı kalması yanlış. Genç yolcumuz lokum da alsa hoş olabilirdi bence.

22. Hostesin gömlek yakası çok bol. Bir de yakanın kesimi çok kötü. Ancak daha kötü olan mesele: Bir kadına erkek gömleği giydirmek. Bu da THY’nın ayıbı tabii.

23. Şemsi-paşa sahillerinden Kız-kulesine yaklaşırken, kulenin çevresinde görünmekte olan boğaz ve girişinde, Altı tane hareket halinde gemi var. Keza kulenin çevresinde de üç benzeşmez tekne duruyor. Üzgünüm ama bu trafiğin çok daha muntazam bir zamanı bulunamaz mıydı? Kaldı ki; Dünya’nın en güzel grubunun bulunduğu İstanbul’u, bu denli puslu bir gününde kayıt etmek de bayağı bir maharet meselesidir.

24. Kız-kulesine dışına masa kurulmuş. Güzel kurulsun. Uzak plândan yakın plâna geçildiği sırada hostes elinde tepsi ile yolcuya doğru geliyor. Fakat tepsi kadrajda sadece bir ara üstten teğet görünüyor. Bu tür bir görsel de, birçok sebepten dolayı sinemacılık için büyük bir hatadır.

25. Yolcumuz nedense görgü kurallarının dışına çıkarak, sol dirseğini masaya koymuş bir şekilde önünde olanları seyir ediyor. Çekim kontür lümiyer olmasına rağmen, çekim ekibi nedense soft reflektör kullanmamış?..

26. Hostes masaya tepsiyi koyuyor. Tepsinin içinde bir ben yokum. Ancak, işe yarar bir mini şiş kebap, çöp kebap gibi bize has bir (görsel) yemek yok. Lokumu akıl eden kişi, burada fena sekmiş. Keza bu tepside baklava da olabilirdi. İmam bayıldı da. Ama onlar yokken tepsinin dışında gül var. Orada duralım. Hava yolları mönüsünü her zaman değiştirebilir. Ancak, bir gül o serviste, tepsinin dışında bile olsa; yine de var ise, o gülü THY sürekli vermekle yükümlü kalabilir. Uyuz bir müşteri “-Nerede benim gülüm?!” diye tutturabilir. Oraya acep bu gül nereden ve ne sebeple gelmiştir?.. Ve fakat bu noktada hele bir duralım. Dünyayı gezenler fevkalâde iyi bilirler ki; Dünya üzerinde fevkalâde nadide manzaralardan biri, grup vakti Salacak’tan kubbeler ve minareler diyarı İstanbul’un doyum olmaz manzarasıdır. Rejisör bir grup vakti, o noktada ama bu meselenin hiç farkında değil. Zaten bundan sonra denilecek tek söz yoktur.

27. Tepsiyi uçakta yolcunun önüne bırakıp ayrılan hostesin etekliği, nedense açık mavi? Keza, hostesin çorapları da siyah. Bu pek olası değil ama görsel gerçekten böyle ise; burada ciddi bir hata var demektir. Ancak ben bu görseli TV’den değil PC’den izleyerek tenkit ediyorum. Buna göre: Orijinal ile izlediğim bu görsel farklı olabilir. Bu sebeple haksız bir tenkidim varsa, herkesten özür de dilerim.

28. Servis önüne konduktan sonra, nedense yolcu kısa bir süre ellerini kollarını koyacak bir yer bulamıyor. Servis sonrası yerleşiyor. Filmin diğer sekanslarında da bu iş için pek başarılı olamayan genç yolcu, bu bölümü tamamen çalışmamış gibi görünüyor. Ne tuhaf ki; filmin tümünde de genç yolcumuzda, sanki hakim bir uyku hali var. Kendisi nedense oldukça mahmur?..

29. Uçakta hostes yolcunun yanından ayrıldıktan sonra, ön plânda oturan çiftten yemek yiyen hanımda da İki reji hatası var.

30. Finale geldiğimiz halde, bizim genç yolcumuz, gerçekten mutlu bir şekilde tebessüm etmesini maalesef bilmiyor, bilemiyor ya da başaramıyor.

31. Yolcumuz önüne konan yemek soğumaktayken, uçak pencereden dışarıya baka dursun. Gerçekten 3D Animasyona geçişte de, her konuda olduğu gibi, gayet bilinçsiz ve yanlış uygulamalar var.

Bu otuz küsur hata, sadece 60 saniye içinde olmuş bazı hatalardır. Ben bu reklâm filmini sadece Bir kere seyir ettim. Bir daha seyir edersem, hata adedi artacak, biliyorum. Bu sebeple de İkinci kere seyir etmek istemiyorum. THY için hayırlı olsun bindiği bu reklâm. THY Dünya’da her yere uçabilir ama bu reklâm hiçbir rakamı uçuramaz.

Her zaman söylüyorum. “-Daima bir bilene danışmakta yarar vardır.” diye. Ama ben bu önemli noktayı kimseye anlatamıyorum!..

Haydar Volkan

İstanbul:23.06.2010

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..