Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '07

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Romantik Macellan

Romantik Macellan
 

Stefan Zweig'ı bilirsiniz: Avusturyalı yazar. ‘Satranç’, ‘Amok Koşucusu’ meşhur kitaplarındandır. Birçok da biyografi yazmış. Bunlardan bu aralar okumayı bitirdiğim ‘Macellan’ daha çok kendi ilgi alanımla ilgili bazı şeylere dikkatimi çekti.
Drama, hikayeler, masallar, kurgulanmış gerçeklik...
Zweig gemiyle yaptığı bir Dünya seyahati sırasında, ne kadar büyük rahatlık ve sefa içerisinde bu seyahati yapıyor olmasından dolayı, Dünya'nın coğrafik yapısını belirleyen denizcilere karşı mahcubiyet duymuş. Tabii ki bunların belki de en önemlisi Macellan. Ama benim ilgimi çeken bu cesur ve öngörülü kaşifin başarısının öneminden çok bu maceraların içeriği oldu.

Bir çok film ve hikaye vardır, bilirsiniz, denizcileri anlatan, savaşları anlatan… Çok klişe anekdotlar vardır, beyaz adamı görüp ''Tanrı''ları sanan yerlilerli içeren... Korsanlar artık marka olmuştur. Gerçek bir korsanı bu çağda gözümüzde canlandıramayız bile, aklımıza gelen hep, Jack Sparrow’dur (Karayip Korsanları), çizgi karakter Çılgın Jack’tir, Kaptan Hook’dur, çocuk hikayeleridir, oyunlardır… Hangimiz korkarız ‘Korsan’ imajından? Denizcilikle en çok haşır neşir olanımız için bile korkunç değildir. Hele şu ara tuhaf bir Peter Pan uyarlaması okuyorum ki, bu gerçek efsane korsanları, hem gerçek tarihin gözünden hem de çocuk masalı açısından aynı anda görmemi sağladı.

Macellan’ın dünya turunu herkes bilir, hikayesini sadece ilgilenenler biliyor olsa da. Kısaca değinmek istiyorum. Beş gemi, Trinidad, San Antonio, Concepcion, Victoria ve Santiago, Sevilla’dan yola 265 adamla çıkar ve üç yıl sonra bir tek gemi, Victoria içinde sadece onsekiz adamla ve başlarında Macellan yerine, daha önce ona ihanet etmiş olan Sebatian del Cano ile geri döner. Ne maceralar yaşamışlardır, büyük ayaklı Patagonya’lıları görmüşlerdir, daha önce hiç tadılmamış meyve ve bitkiler tatmışlar, açlıktan kösele yemişler, umutsuzluğa düşmüşler, zaferle göklere yükselmişlerdir. Bir gemi kaybolmuş, biri kaçmış, birini geride bırakmak zorunda kalmışlardır. Ne büyük bir hikayedir bu, ne büyük ev özlemidir ve acılar bu kadar büyük olunca başarı da ne kadar tatlıdır.. Ne kadar da romantikdir..

Evet çok romantiktir. Nitekim başarının ve keşfin büyüklüğü bir yana, o onsekiz adamın artık torunlarına anlatacak ne çok hikayesi vardır.

Büyü, dinle ve sanatla tarih boyunca iç içe geçmiştir. Göz boyama, ritüeller, estetik ve en çok da insanı gündelik hayatının rutininden ayırıp çok daha ilginç yerlere taşıyacak olan hikayeler. Bugün, benim Macellan’ın seferini deneyimlemem için bir kitap okumam gerekiyor. Hayır tam olarak deneyimlemiyorum, ama kafamın içinde Patagonyalıları görüyorum, ananası ilk defa tadıyorum ve lezzetine şaşırıyorum, bir anda ''İspanyol'' kesiliyorum ve küçük bir adanın çıplak ve sefil kralının ''Büyük İspanya imparatoru''na meydan okumasını kendime yediremiyorum. Bilinmeyen (ve aslında uydu fotoğraflarıyla, coğrafya kitapları ve google earthle gayet iyi bildiğim) Pasifik Okyanusu’nu açlık ve sefalet içinde geçiyor, iskorbütten ölen yoldaşlarıma üzülüyorum. Bu büyü değil de nedir?

Kitabı kapatıp günlük hayatıma devam ederken, ben de hikayeler yazıyorum. Hiç gerçekleşmemiş hikayeler bunlar. Ama kökü yine insanda olan hikayeler. Film seyrediyorum, film çekiyorum. Gerçek maceralardan alıntılanan, ensinlenilen hikayeler. Ama Macellan’ın hikayesini okurken fark ediverdim.

İşte bu macera, işte bu büyük yolculuk ve bu görkemli hikaye, birinin uydurduğu bir hikaye değil. Hikayelerin özü, tam da kendisi. Bu kadar çok hikayelerle yoğurulmuşken ben, bu masalın bir masal değil, tam da gerçekliğin kendisi olduğunu kavramak zor geliyor. Aynen gerçek korsanların nasıl olduğunu bildiğim halde gözümde canlandıramayışım, hissedemeyişim ve kavrayamayışım gibi bu Dünya seferinin de gerçekliğini kavrayamıyorum.

İşte bu yüzden böyle bir yazı yazma ihtiyacı hissettim. Tüm bu gerçek masalları yaşayan maceracılara bir saygı duruşunda bulunmak gibi...

Her ne kadar okusam da, filmlerini izlesem de asla gerçeğini deneyimleyemeyeceğim ve sürekli, yorumlanmış, sıkıntı ve dertlerden ayıklanmış varyasyonlarını öğrenebileceğim maceralar. Şimdi oturup kavramaya çalışıyorum. Gerçekti bunlar, yaşandı. İşte o masalın kahramanı kaptan, kalkıştığı işin sonunu bilmiyordu. Bense hikayenin sonunu biliyorum. Çünkü ben bir ‘hikaye’ okurken, o hayatını ortaya koyuyor..

Birileri yaşıyor, bizse tam olarak ne olduğunu kavrayamadığımız bu deneyimleri büyük bir keyifle dinliyoruz…

Not:Sinema-TV Bl. Öğrencisi kızıma ait bu yazıyı paylaşmak istedim.

 
Toplam blog
: 93
: 1712
Kayıt tarihi
: 12.12.06
 
 

Ununu elemiş, eleğini henüz asmamış bir ''Mimar''ım. Hep özel sektörde çalıştım. Yoğun çalışma yılla..