Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Şubat '22

 
Kategori
Öykü
 

Rüzgarı Beklerken

Tiyatral yönü kuvvetli bir edebiyat hocamız vardı. Donanımlı, kültürlü, yakışıklı duruşuyla, 80’li yılların maarif müfredatının dışından kaynaklarla kimimize edebiyatı sevdirmişti. Failatün Failatün Feilün kalıplarına boğmazdı bizleri. Tiyatral yönünden dem vurmuşum yazıya girerken. Ders arasında sıralar arasında gezerken, ansızın birimizin yanında durup, kimi zaman sesini titreterek, kimin de ise coşkulu tonda bir beyit okur, daha önce duymadığımız bir aforizma patlatırdı ya da... Bilirdik ki; o okuduğu her neyse, sonraki derste araştırıp sınıfa anlatması gereken ödeviydi, kimin gözüne bakarak okuduysa, o çocuğun.
Yarıkkaya denilir bir rüzgar eser mevsiminde bizim oralarda. Ne rüzgarı; tufan yavrusu fırtına demek daha doğru. Kiremitleri düşünüyorum. Evin çatısı kiremit. İllaki esen fırtınanın şiddetinden oynardı yerinden o kiremitler. Fırtınayı ancak yağmurla sakinleşirdi. Öyle derdik. Garbi dediğimiz yönden kara bulutlar peyda olduğunda, çatıya çıkıp yerinden oynayan kiremitleri aktarmazsan, sabaha kadar akan çatının altına , yağmurun damladığı yerlere koyduğumuz leğenleri boşalt dur işin yoksa. Ailenin büyük erkek çocuğu ben olduğumdan, nenemden öğrendiğim usulde kiremitleri aktarmak bana bana düşüyor haliyle. İki teneffüs önce matematik sınıfının beden dersindeki basketbol topunu almıştım ellerinden. Ufaktan haylazlık yapıyoruz kendi aramızda. Ne oldu olmadı bilmiyorum , okulun kayalık kısma yapılan yeni basketbol sahasında yerdeki bir inşaat kalıntısına takılıp, sol kolumun üstüne düştüm. Matematiğin fırlamaları oyun sanıp, üç ya da beşi üzerime çullanınca, sol omzuma bıçak girip çıkmışçasına ağrı saplandı. Biraz daha kudurduktan sonra ayaklandık. Üst başımızı silkeleyip, çalan ders ziliyle matematikler, esen rüzgar altında beden dersine, bizler sınıfa döndük.
İki saat önce olayın sıcaklığıyla çok hissetmediğim düşüşten dolayı sol omzumu şimdi gerçekten hissetmiyordum. Ta ki, elimi ya da parmağımı oynatmaya çalışana kadar. Ertan oturuyor yanımda. Kırık olsa duramazsın oğlum! diyerekten hem teşhis koyup hem moral veriyor kendince.
 
Birden yanımda durdu Boksör Memet. Boksör derdik hocamıza. Gençliğinde boks ile uğraştığını anlattığında mı, nadiren de olsa sinirlendiğinde, bize tokat yerine yumruk attığından mı, bilmiyorum. " Ne olacak senin bu hal-i pür melalin " dedi, titrettiği sesiyle. Kulağım dışarıdaki fırtınada, gözüm, pencereden görmeye çalıştığım siyah bulutlarda. Yağmurdan önce kiremitleri aktarmazsak, sabaha kadar dolan leğenleri boşalt dur işin yoksa, diye düşünüyorum. Oturduğumuz ev, taş ve topraktan yapılmış kalın duvarlı bir yapı. Ama çatıya çıkacak merdiveni yok. Sonradan eklenti olan, alçak tavanlı mutfağın penceresindeki demirlerden tutunup önce mutfağın damına, oradan evin çatısına çıkmam gerekiyor. Omuzumdan itibaren oynatamadığım kolum ise, durumun vahametini anlatıyor zonklayarak.
 
Ne bileyim dinine yandığımın .Ya düşüp bacağımızı kırarız, ya kafamızı ! dedim boş bulunup. N’oldu lan ? diye sordu, samimi teklifsizliğiyle. Ertan ; " Hocam, iki ders önce şakalaşırken düşmüş. Kolunu oynatamıyor, biraz da şişlik var " diye cevapladı benim yerime. Bakayım bi ! diyerek eliyle omuzumu tuttu ama, dehşet bir acı duydum. O sıra teneffüs zili çaldı. Git Hademe Abdullah’ı bul, bir bocit suyla, peşkir ve sabun getirsin diyerek Ertan’ı önden gönderip, sen gel benimle diyerek, sınıftan çıkıp, alt kattaki öğretmenler odasına indik. On dakikaya kalmadan Ertan’la Hademe Abdullah ellerindeki siparişlerle girdiler odaya. Son ders de edebiyat olduğundan, sen git sınıfa, biz geliyoruz! diyerek Ertan’ı gönderdi.
Ceket, gömlek, kravat, atlet derken, hademe Abdullah’ın yardımıyla üst tarafımı soyundum Boksör’ün ısrarı ile. Utanıyorum bir yandan, bir yandan neden soyundurulduğumu anlamaya çalışıyorum. Niye kafanı, bacağını kıracaksın Ali? diye sorup, elimden tutup, değişik açıyla ve sıcak su ile ıslattığı kolumu, sabunla ovalarken. Acı duyuyorum ama; çıkacağım çatıyı, kiremitleri, fırtınayı, yağmuru, leğenleri anlatmaya çalışıyorum hangi sırayla anlattığımı bilmeden. Kolumu omuz hizasına kadar kaldırmıştı sanırım. " Çat " diye bir ses geldi, kol ve omuz arasından. " İnsan, nerede duracağını, nereye tutunacağını bilirse, kolayına düşmez " dedi.
Aha yağmur geliyor, şimşekler başladı diye düşünmüşümdür herhalde. Çıkan kolumun yerine otururken gözüme şavkı vuran acısından, öğretmenler odasında şimşekler çıktığını sanarak. Abdullah Efendi, sen burayı paspas yaparken çocuk sobanın yanında ısınsın, ben çantasını gönderiyorum. Evine gitsin, dört buçuk otobüsüne binip ! diyerek, öğretmenler odasından çıkıp gitti Boksör Memet.
 
Toplam blog
: 13
: 77
Kayıt tarihi
: 02.09.11
 
 

1972 doğumlu, yengeç burcuyum. . Gazeteci- yazarım.. Hüzünlü Ruhlar Kasabası isimli bir şiir kitabı..