- Kategori
- Siyaset
Sadece bir parantez açmaktır derdim
Orduya laf etmek mi?
Neden?
Geçelim bir kalem bu ibareyi, bakalım son otuz yılımıza ve geldiğimiz noktanın trajik çelişkilerine.
Bu gün ülkede bir irtica tehdidi mi söz konusudur?
Kuşkusuz bu noktada bir gizli gündem olduğunu ve iktidar partisinin pek de öyle güven veren bir duruşunun olmadığı ortada.
Lakin iktidar partisinin marifetleri ortada ama marifetlerinden dolayı endişeleneceğimiz bir kesim var ki cemaatin ta kendisidir o kesim.
Hedefleri belli, amaçları belli, tarzları belli.
Cemaat bu hedeflere ulaşabilmek için 1980’li yılların ilk yarısından itibaren sistemli, bilinçli ve özverili bir şekilde çalışmıştır.
Bir karınca misali gibi.
Sessiz ve derinden.
Çığlık atmaksızın, inceden inceye sıkı bir bağlılıkla.
Gelinen noktada ortaçağa dönüş endişesi içerisinde olan geniş bir kesimin varlığı inkâr edilemez.
O halde sormak evla değil midir?
Neyi mi?
Tabiî ki bu cemaatin ve irticai faaliyetlerin bu noktaya gelmesinde kimler ve ne şekilde katkılar sunmuştur?
12 Eylül 1980 darbesinin bu gün gelinen noktada hiç günahı yok değil mi, sayın aklı evvellerimiz?
12 Eylül 1980 darbesi külliyen suçsuzdur ve de günahsızdır değil mi efendim?
İrticai faaliyetleri kim besleyip büyüttü?
Örneğin kim Turgut Özal ismini siyasetin en tepesine taşıdı ve kim ANAP denen iktidarı Türkiye’nin başına musallat etti, ki o Turgut Özal bir dönem MSP’nin vekil adayı dahi olmuştu ama 12 Eylülcüler o Turgut Özal’ı ülkenin en tepe noktasına getirmekte en küçük bir beis dahi görmemişlerdi.
Ya rahmetli Uğur Mumcu’nun “Rabıta” kitabındaki belgeler neyin nesidir?
Evet efendim!
Bu gün gelinen noktada 12 Eylül 1980 darbesinin günahı çoktur ve günah öyle affolacak cinsten bir günah değildir.
Ama görüyoruz ki bu durumu 12 Eylül 1980 darbesinin enjekte etmeye çalıştığı tırnak içerisindeki “Kemalistler” hala fark edememişler ve bu gün rejimi koruma ve kollama görevini yine ordunun yapacağına dair ciddi kanaatleri var.
Gülerim ben bu zihniyete.
Bu zihniyettekiler düşmüş oldukları çelişkilerden ötürü hiç endişelenmesinler, bildikleri yoldan devam etsinler ve memleketi bir güzel irticai faaliyetlerin cirit attığı bir mekâna çevirdiklerini hiç düşünmesinler.
Sağa sola Atatürkçülük naraları atacaklarına o Atatürkçülüğün altını oyan darbelere bir göz atma lütfünde bulunsunlar.
Bu işler ben şöyle Atatürkçüyüm, ben böyle Kemalist’im demekle olmuyor.
Atatürkçülüğü, Kemalizm’i, aydınlanmayı paçavraya çeviren darbeleri yapan kimdi?
Her tarafı Atatürk isimleri ile doldurup, dönemin ilkokul öğrencilerine Atatürk’ün sarı saçlarını, mavi gözerini anlatıp işin diğer kısmını örten eğitim ve öğretim şeklini bu ülkeye kim soktu ve kim uygulattı?
Şimdi o tırnak içerisindeki Atatürkçüler yandım yandıma düşmüş ki “Kemalizm elden gidiyor” diye.
E gider tabi.
Siz aklı evveller halen ordudan medet ummaya devam ederseniz bu günleri de çok arayacaksınız.
Yalansa yalan deyin.
İşte son otuz yıl ortada.
Söylediklerimize en güzel, en somut ve en yalın örnektir son otuz yılımız.
Onca aydınını, ilerici insanını kodeslere tıkıp, işkence tezgâhından geçiren dönemin ordusu ile bu dönemin ordusu arasında fark mı var sanıyorsunuz?
Öyle sanıyorsanız benim söyleyecek lafım yok.
Bunu anlamak için ille de yeni bir darbe yemek gerekmiyor, sadece biraz kafa yormak yeterlidir.