Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '12

 
Kategori
İlişkiler
 

Sadece kendi karanlığından kork mesela

Sadece kendi karanlığından kork mesela
 

Kimisi korkar karanlıktan.
Uyuyamaz cılız bir ampülün yaydığı o akım olmadan. Kendi karanlığından korkmaz da gider o somut enerji eksikliğinden annesine sığınır. Gerçekte hiçbir zaman bulunamayan huzuru aydınlığın kollarında arar. Huzur denen duyguyu kaçıran da o aydınlığın, yüzlerini gösterdiği insanlar kaçırmaz mı zaten? İroni işte, neyse..

Bazen küçücük bir böcek böler en tatlı uykunu. Gerçekliğinin çığlık attırdığı varlık bir de kabuslarda karşısına çıkar bazılarının. İçselleştirdiğini fark etmediğin korkuların en normal olduğun bir anda fobinle karşılamanla mahveder gününü. Bu böcek uğur böceğiymiş, herkül böceğiymiş hiç fark etmez. Korkutuculuk sıfatının yakıştığı tek canlı olan insana dair ne kadar atlatılamamış vaka varsa hepsini yıkarız minicik bir böceğin üzerine. Korkumuz o yönde kendini göstererek gerçekliğini perdeler.

Bir de hayatı boyunca çok iyi yerlerde olmak, insanlara tepeden bakmak, yüksek yerlerin adamı olmak isteyen bazı insanlarda ortaya çıkan yükseklik korkusu vardır tabi. Fit kavramını hiç tanımazsın, olduğun yer bile biraz aşağısına göre yüksekte kalır. Daha aşağılarda olma merakı insani dürtülerin yol açtığı en iyi olma isteğine dokunmaz ama.
Kimisi cezalandırılmaktan korkar, yaşamanın bazen başlı başına bir ceza olduğunu idrak edecek zamanı kendine tanımadan. Alacağı maddesel ya da psikolojik cezalar, hayatındaki bütün sorunlardan daha da ağır gelebilirmiş gibi.
Ha bir de benim de içinde bulunduğum bir korku türü var.
Güvenmek.
Yaşadıkların, yaşayacağını tahmin edebildiğin ya da yaşanılanların gözleminden oluşan korkular vardır. Birine güvendiğinde terk edilebilme potansiyelin, güvendiğinde varmış gibi yaptığın huzur ve mutluluk kırıntılarının elinden alınması korkusu, güvendiğinde boşa çıkabilitesi vs.

İnsan en başta ailesine güvenmek ister. Her zaman yanında olacaklar, her acında omuzlarında ağlayabileceksin ya da kendi tebessümünü kahkahalaştıracaksınız diye düşünürsünüz. Ama olmaz. En bağlı ailelerde bile bir kırılma noktası olur ki bu da evrenin 'babana bile güvenme' sözünü sana benimsetmek için sunduğu örnektir. Olması gerektiğine inandıkları kadar yanında kalan ailen üzerine düşen bütün görevleri yerine getirdiğini düşünmeye başladığı anda yavaşca o mübarek ellerini çeker üzerinden.
Aile kavramı sadece bir örnek aslında. Hatta kalması gerekenden fazla kalan ve kendinden sonra en fazla güvenebileceğin yerdir ailen. Tabii cesaretin varsa. Yaşamaya cesareti olan herkesin güvenecek cesareti vardır diye düşünmeyin, siz de bilirsiniz güvenmenin zorluğunu. Bazen hatalarla dolu olduğunu, ama çok şey öğrettiğini.

Bir de gerçek anlamda güvenebileceğiniz birkaç kişiyi belirlediniz mi tamamdır, artık diğer insanlardaki arayışınız biter. Ben en fazla gökyüzüne bakıp göremediğime (ama varlığını bildiğime), daha sonra aynaya bakıp gördüğüme, sonra aileme (ki bu belli bir mecburiyetin dışında varlıklarını sevmiş olmamdan kaynaklanıyor) bir de kardeşim dediğim ender insanlara güvenirim. Ne de olsa ne kadar az kişiye umut bağlarsan o kadar az canın yanar.
Bu arada fobilerle ilgili araştırma yaparken fark ettiğim kadarıyla güvenme korkusunun literatürde orijinal bir adı olmadığından mütevellit bu fobiyi yaşayan tek insan olduğumu düşündüm. Ama eminim ki yalnız değilim. Nitekim çoğunuz kendine bile güvenemiyor.. 
 

 
Toplam blog
: 25
: 274
Kayıt tarihi
: 13.08.12
 
 

Bir müzik aç sokakların şenlensin. Özgürsün, yollar senin. Git gidebildiğince. Giy en şatafatlı e..