- Kategori
- Anılar
Sadettin Yalçın ağabeyimi anıyorum "Ana ve Kadın"

Sadettin Yalçın ile birlikte.
Bir gece yarısıydı. Bir kitabın baş sayfalarını okuyorum. Duygu dolu. Anı dolu, öykü dolu. Hemen telefona sarılıyorum. Ünal Şöhret Dirlik ağabeyimi arıyorum. Diyor ki, evet Nabide. Bense hayat öyküsüne asılı, o duygumu dile getiriyorum. Sadettin ağabeyin hayatına talih gülmemiş. Derken Ünal ağabey “Sadettin Yalçın şu an hastanede” diyor. Şaşırmıştım onu hayat ve duyguyla düşünürken o yine hayatla , YAŞAMLA mücadele etmekteymiş meğer. Geçmiş olsun dileklerimi ve sevgilerimi iletmesini istiyorum. Daha Kasım ayında Denizli Yeni Kuşak Köy Enstitüleri 4.Akdeniz Buluşması’nda tekrar karşılaştık, kitabını hediye etti. İşte gece yarısı, o kitap elimde.
Sadettin Yalçın’ın hayatının değerini KADIN oluşturmuş. Öyle ya verdiği kitap. Atasözleri ve Deyimlerde ANA ve KADIN. Kitabın kapağında baş tarafa Zübeyde Hanımı yerleştirmiş. Kitapta “kadın”la ilgili hakları, kadınlara yazılmış sözler bir çok bölümler yer almaktadır.
Kadın deyince şöyle düşünmekteyim. Türkiye nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan “kadın”lar toplumun ne kadar içlerinde, yönetimde yer almaktadır?
Siyasette “kadın”. Edebiyatta “kadın”. Hayatın her alanında “kadın”. “Kadın” toplumuzun “ANA”sı.
O nedenle Türkiye toplumu şu an bu kapasitenin , nüfusun yarısı ile yönetilmektedir. O halde yüzde yüz kapasite ile yönetilen bir ülke mi değerlerinde yükselir, gelişmişlik kaydeder, yoksa yarısı ile mi? O nedenle Mustafa Kemal Atatürk kadın için “Sen omuzlarımız üzerinde göklere kadara yükselmeye layıksın”, demiştir.
“Kadın” ışık.” Kadın” gelecek. “Kadın” ömür denen şey. “Kadın” mutluluk, huzur demek.
Benim bir pazarcım var. Karı koca. Ancak görüyordum kocası hep onunla bağırarak konuşuyor, onu itiyor. Bir gün dayanamadım konuştum, anlattım KADIN nedir? Nasıl olmalı? Nasıl davranmalı? Nasıl huzurlu ve barışık olunur? Kadın değil miydi onu toplayan, yediren, temiz giydiren , emekçi , evine, ekonomisine katkı koyan. Dinledi pazarcım. Biraz da keskin, kararlı konuştum. Kabul etti. İşte o konuşma, artık o günden bugüne bakıyorum onlar beni çok seviyor, ben de onları barışık görüyorum, iyi misiniz diyorum. Gülümseyip mutlu oluyorlar. İyiler, seviniyorum. İşte “ KADIN” gülümseten. Acılarını paylaşan, sevgilerini çoğaltan.
Sadettin Yalçın ağabeyimi tanıyalım; İncirköy’de doğdu. Aksu Köy Enstitüsü’nde okudu. Aynı yazgının çocukları Aksu’da. Sami Gökmen ağabeyim ve diğer arkadaşları ile birlikte oldular. Bir çok ilde görev yaptı. Muğla’nın Ortaca, Yatağan Turgut, Üzümlü köylerinde çalıştı, öğrencilerini yetiştirdi.
Daha geçen gün vefatı sırasında Yatağan’dan bir öğrencisi onu saygı ve sevgiyle anmaktaydı. Duygulandım.
Sadettin ağabey (Yalçın) çok küçük yaşta iken anasını kaybeder. Anne sevgisi onun hiç tatmadığı, onun sevgiyle büyümediği , beslenmediği bir şeydir.
Hayatın çilesi onu daha çocuk yaşta iken yakalar. Derken “hayatının en önemli değerini kadın oluşturmaya” başlamıştır bile.
Babası Çameli’nden Ümmü isimli bir “kadın” la evlenir. Ancak o “kadın” hayatının en önemli yerini , parçasını tamamlamıştır. Ümmü kadını da rahmetle analım. İkinci Dünya Savaşı yıllarıdır, kıtlık, yokluk vardır. O yıllar soğuktan ağaçlar kurumuş, çekirge sürüleri ekinleri yemiştir. Sabun ve şeker gibi maddeler az bulunuyordu. Ümmü ana, çocuk Sadettin Yalçın’ı küllü suya limon kabukları koyarak sıcak banyo suyu hazırlar, o suyla güzelce yıkarmış. Kendi diktiği elbiseleri giydirmiş ona. Sıcak yemek yedirirmiş. Kendisinin doğurmadığı, kendi kanından olmayan çocuklara böylesine bakmak ve davranmak. İşte eli öpülesi analar budur demektedir, Sadettin ağabey. Biz de Ümmü ana’yı ve Sadettin Yalçın’ı rahmetle, saygıyla anıyoruz.
İşte Ünal Şöhret Dirlik ağabeyim ile görüşmemden kısa bir süre sonradır ki, Sadettin Yalçın’ı kaybettik. Işık içinde yatsın, diyorum.
Ancak babası geçinememiştir Ümmü anası ile. Ayrılırlar. Ümmü ana ile Sadettin ağabey ve kardeşleri hep görüşürler. Daha sonraki yıllarda hayatını yitirir.
Babası yakın köylerden bir başka kadın getirir ancak Ümmü ana ne kadar iyi , cana yakınsa, o kadın o kadar acımazsıdır.
Sadettin Yalçın öykülenmiş, acılanmış hayatın, bir ömrün içinden geçmiştir. 1960 yılında Üzümlü’den Saadet isimli bir kızla evlenir. Dördü de orduda görevli oğullarının anasıdır. En erdemli, en temiz insandı eşim, demektedir. Onu da kaybeder. 1980 yılında bir farenin ısırması sonucunda kuduz aşısının bıraktığı rahatsızlıktan ötürü onu Üzümlü’de kaybeder, oraya defneder.
İkinci kez Çeşme Alaçatı Boşnaklarından eski belediye başkanının kızı Ümmühan ile evlenir. 16 yıl beraberlikten sonra o dalyan gibi kadın kalbine yenik düşer. 1998 yılında o da vefat eder.
Sadettin Yalçın Fethiye İncirköy’de ağabeyinin yanına gelir. Tüfeğini alıp dağlara çıkar. Dağlarda dolaşır içinin acılarını, kadınlara, analara duyduğu sevgileri, anıları yazar. Daha çok “ana” ve “kadın” olmak üzere 12 kitap yayınlar. Üzümcü ve Tütüncü güzeli kitabı çıkmış mıdır bilmiyorum? Ancak gerek bu kitap, gerekse “kadın ve doğa”, “ bir kurtuluş destanı” kitaplarını oğullarından rica ediyorum.
Bu denli duygu yüklü hayatın çilesiyle dolu yaşamın pençesinden geçen bir ömrün tanıklığını okumak , arşivime kazandırmak isterim. Ateşin düştüğü yer, benim benliğim, kalbimdi demekteydi, Sadettin ağabey.
Üçüncü kez evlenmiştir Sadettin Yalçın . Güllü kadınla. Yazımın başında hayatında talihsizlikler birbirini kovalamıştır , demiştim.
O nedenle basılmış, basılmamış kitaplarında gözyaşları, sevgileri, anıları vardır.
Sadettin Yalçın ağabeyimle tanışmamız önceki yıllara dayanmaktadır. Fethiye’deyim. Ünal Şöhret Dirlik, Sadettin Yalçın, Recai Şahin ağabeyimle Fethiye televizyon kanalında, programında idik. O zaman anlamış, görmüştüm duygularını, hayatının duygu dolu örgülerini hissetmiştim.
Zaman geçti tekrar Denizli’de karşılaştık yanında Sami Gökmen ağabeyim ile. Yanında bulunan kitabını çıkardı verdi, bir de o anı görüntüledik. Geriye ise anı dolu fotoğraf kaldı.
Öyle değil mi bizler bir gün yaşam sona erdiğinde geriye kalan fotoğraflar, anılar, yazdıklarımız, sevdiklerimiz, yaptıklarımız. Son nefesimizi verirken yapamadıklarımızı, yaşayamadıklarımıza yanacağız.
Ne demişti Tarık Dursun; Fotoğrafı kim bulmuşsa onu saygıyla selamlıyorum. İnsanları hiç eskitmezler, albümlerde sararıp kalırlar.
Kitabında Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Türk kadını ile ilgili içeriklere rastladım.
Sadettin Yalçın ağabeyime Allahtan rahmet dilerken, sona eren duygulu, o acılı yaşam kalbini yine yenik düşürdü, aramızdan ayrıldı.
Hayattayken yıldızlar belki yağmadı üstüne Sadettin ağabey, şimdi toprağına yıldızlar yağsın. Yüce rabbimin rahmeti üstünde olsun.
O yanık oğullarına , ailesine, sevdiklerine, arkadaşlarına, tanıdıklarına başsağlığı dileklerimi bir kez daha iletiyorum. Üzüntülerini paylaşıyorum.
Bir hayatın en çok acılı anatomisiydi o gece okuduklarım, bir hayat öyküsü. Öykülenmiş hayatın içinden geçen anılardı. İçimi birer parça yakmaya çalışırken insan olduğumu, değerlerimi, duygularımı hissettiriyordu.
Şanslıydım belki, hayatımda, içimde duruyordu şanslarım. Mutlu geçen çocukluğum, o ailem, hala sevdiklerim, canlarımla mutlu yıllarım, güçlüydüm.
İnsan sadece etten kemikten değil, duygu ve düşünceden örülü değil midir?
Bu yazıyı duygulara, değerlere sahip tüm kadınlarımıza , hayatımızın her alanına yansıyan o kadınlarımıza ve ailesine-oğullarına armağan ediyorum.