Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

20 Ocak '11

 
Kategori
İnançlar
 

Said Nursi'nin çıkmazları (3)

Said Nursi'nin çıkmazları (3)
 

göz yanılması-imkansız şekil


Nursi, Hz.Muhammet’in evlatlığı Zeyd’in boşandığı eşi Zeynep ile evlenmesinin sebebini şöyle açıklar: 

“Resul-i Ekrem Aleyhissalatu Vesselam’ın hizmetkarı veya ‘Oğlum!’ hitabina mazhar olan Zeyd (R.A.) rivayet-i sahiha ile –itirafına binaen- izzetli zevcesini, kendine manen küfüv bulmadığı için tatlik etmiş. Yani, Hazret-i Zeyneb başka yüksek bir ahlakta yaratılmış ve bir Peygambere zevce olacak fıtratta olduğunu, Zeyd (R.A.) ferasetle hissetmiş. Ve kendisini ona zevc olarak fıtratta (kendine)küfüv bulunmadığından, manevi imtizaçsızlığa sebebiyet verdiği için tatlik etmiştir. Allah’ın emriyle Resul-i Ekrem Aleyhissalatu Vesselam almış.” 

Yani, Nursi’ye göre, Zeyneb Zeyd’e değil, Peygambere layık yaratılışa sahip olduğu için Zeyd eşini boşamış, Hz.Muhammet’le evlenmesini sağlamıştır. 

Yüzyıllardır yapılan bu yorumu havada kapan şeyh bozuntuları, herkesin bildiği sırlar olarak, kendi ağzından konuşanın Allah, Peygamber, Mevlana vb. olduğunu iddia etmişler, pek çok kadın müridi veya müritlerin eşlerinden hoşlarına giden kadınları, kendilerinin değil de, bu sözcülüğünü yaptıkları, adına davrandıkları kişilerin isteği olduğu iddiasıyla taciz etmişler ve hatta onlara tecavüz etmişlerdir. 

İlki, hiçbir Peygamberin kibirli olmadığı ve Hz.Muhammed’in “bu kadın bana, diğerleri size layık” diye bir ayrım yapmış olmayacağıdır. İkincisi hiç kimsenin sevdiği, anlaştığı, birlikteliğinden mutlu olduğu kendi eşini ” benim karım bana değil, sana layık” diye kimseye ikram etmeyeceğidir. 

Kur’an’ın bu konuda dediklerine gelince: 

“Zıhar yaptığınız eşlerinizi sizin anneniz yapmamıştır, evlatlıklarınızı da sizin oğullarınız kılmamıştır. Allah hakkı söyler ve O, gerçek yola kılavuzlar. Bu konularda söylediğiniz sözler, ağızlarınızın bir lakırdısıdır. Evlatlıklarınızı öz babalarına nispet ederek çağırın. Böyle yapmanız Allah katında adalete daha uygundur. Eğer onların babalarını bilmiyorsanız, o takdirde onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır(…). Anne tarafından akraba olanlar da Allah’ın kitabında, birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar” (Ahzab, 97/33, 4, 5, 6)  

Yani Kur’an diyor ki, ne zıhar yapmakla (Arap geleneğinde erkeğin karısına: “sen bana anamın sırtı gibisin” diyerek cinsel ilişkiyi kendine haram kılması) evli olduğunuz eşiniz anneniz sayılabilir, ne de kan bağı-genetik bağ yoksa kimse kimsenin evladı olabilir. Her bir kişinin biyolojik babasının kim olduğunu bilmek, o babanın evladı olarak tanınmak hakkı vardır

Bakımını üstlendiğiniz kimse sizin evladınız değil, boşandığı eşine nikâh bile düşebilecek bir din kardeşidir sadece. Kur'an, evlatlık dediğine göre, yetimlere sahip çıkmaya karşı değildir. Hatta erkeğe 4 eşe kadar evlenme izninin verilmesinin kökeninde yetim haklarının korunması vardır. Yetimlere, onların haklarının korunmasına ilişkin konular pek çok yerde geçer. 

Kur’an’ın dikkat çektiği konu, iyi niyetle olsa da kendini biyolojik baba olarak tanıtmak, gerçek babalarının kimliğini gizlemek hakkı olmadığıdır. 

Eğer bilinmiyorsa da biyolojik babanın kim olduğunun bilinmediği çocuğa söylenmeli, din kardeşi olarak kabul edilmelidir. 

(Buna göre sperm bankaları, çocuğa, donör bilmem kaç numaranın çocuğu olduğunu söylemek haksızlıktır. Ortada bir kasıt, biyolojik babanın kimliğini gizleme olayı vardır. Dünya çapında her yıl bu şekilde binlerce çocuk dünyaya gelmekte, büyüyenler internet siteleri kurup aynı donörün çocukları kardeşler olarak bir araya gelmeye çalışmaktadırlar. Sperm bankasından adı sanı bilinmeyen spermlerle hamile kalmak modernlik veya hak değil, insan hakları ihlalidir.) 

Sonuçta, “Bediüzzaman”, yorumlarının kaynağının ilahi olduğunu ileri sürse de Kur’anla alakası yoktur! 

Nursi ayrıca kıyamet saati için ve Kur’an’da hiç söz edilmeyen mehdi için de detaylar verir. 

(Ayrıca kendisi için de ipe sapa gelmez, ekmeği bittiğinde dağ tepesindeki ağaçta ekmek bulduğu gibi, artık sözünü etmeye değmeyecek keramet iddiaları vardır. Mucizelerin peygamberlere, kerametlerin ermiş kişilere özgü olduğu iddiası da saçmadır. Bu sadece onlarınkine de mucize dense çok fazla ileri gidilmiş olunacağı için başka bir isim uydurmadır. Öyle kerametler anlatılır ki, peygamberlerin hiç biri için bile söz konusu bile edilemez. Örneğin, bilmem ne hazretlerini herkes kapalı odada zannederken bilmem kim onu filanca yerde dolaşırken veya ibadet ederken görmüştür. Bu rivayetler ayrıca hiçbir zaman “ben gördüm” diye birinci ağızdan anlatılmaz. Nedense hep, arkadaşlar veya başka birileridir o gözleriyle gören!? Sonuçta bu hazretlerin yaptığını pek çok Peygamberler yapamamıştır! Öldürülen, işkence gören peygamberler olmuştur. Ancak, bu peygamberler ermişler kadar keramet gösterip kendilerini başka yere ışınlayamamış, o kişilerin elinden kurtulamamışlardır. Nursi’nin ekmek hikayesi ile Hz.İsa’nın sofra mucizesi arasındaki en büyük fark Hz.İsa’nın Allah’tan istemiş olması, Nursi’ye hiç söylemeden gelmiş! olmasıdır. ) 

Kıyamet için verdiği tarih: 

“Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar)’ fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi 1545 (miladi 2120) olup kâfirin başında kıyâmet kopmasına ima eder.”  

Yani Nursi, Hicrî 1545 veya Miladi 2120 yılında kıyametin kopacağını söylüyor.
Peki, kıyametin tarihini bilmek mümkün müdür? 

Nursi’ye göre,  

“Bu imalar gerçi yalnız birer tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil; fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat’î tarzda kimse bilmez; fakat, böyle îmalarla bir nevî kanaat, bir galip ihtimal gelebilir.”  

Peki bu konuda Kur’an ne diyor: 

Dikkat edin, kıyamet saati hakkında tartışıp duranlar, geri dönüşü olmayan bir sapıklığın tam içindedirler.” (Şura, 62/42, 18) 

Nursi’nin bu hesabına göre Mehdi de 1980 yılında gelecekti? 

Yine iddiasına göre, bu Mehdi Risale-i Nurdan faydalanacaktı. Böylece Nursi hem Peygamberin vekili, hem Mehdiye faydalanacağı bilgileri hazırlayan mübarek bir zat olarak kendini Peygamber ve Mehdi arasında bir yere oturtmuş, binlercesi bulunan şeyhlik, tarikat gibi sıradanlıktan çok daha üst mevkiye layık olduğuna inanmıştır. 

Bu hakikatdan anlaşılıyor ki; sonra gelecek o mübarek zat Risale-i Nur’u bir programı olarak neşr ve tatbik edecek.” (yazma ve dağıtma yoluyla yayacak ve uygulayacak). 

Yine Nursi’ye göre, Mehdiye inanan sadece 314 kişi olacak-ya da 313 kişi inanacak, kendisi ile birlikte 314 kişi olacaklar-ama nasıl olacaksa, Mehdi onlarla birlikte tüm dünyayı değiştirecektir? 

“Hz. Mehdi (a.s.)'ye aralarında kadınların da bulunduğu 314 kişi biat edecektir.” 

Nursi, Mehdinin nereden çıkacağı konusunda önceki yorumları kabul etmez. Yeni hilafet merkezi İstanbul olduğu için Mehdinin hem İstanbul’dan çıkacağını, hem de Seyyid (Peygamber) soyundan olacağını söyler. 

“Şimdi, Hz.Mehdi gibi eşhasın(şahısların) hakkındaki rivayatın (rivayetlerin) ihtilafatı (farklılıkları) ve sırrı şudur ki: Ehadisi tefsir edenler (hadisleri açıklayanlar), metn-i ehadisi tefsirlerine (hadis metinlerindeki açıklamalarına) ve istinbatlarına (gizli manaları meydana çıkarmalarına) tatbik etmişler (uygulamışlar). Mesela: merkez-i saltanat o vakit Şam'da veya Medine'de olduğundan, vukuat-ı Hz. Mehdiyye veya Süfyaniyye'yi (Hz. Mehdi (a.s.)ve Süfyan ile ilgili olayları) merkez-i saltanat civarında olan Basra, Kufe, Şam gibi yerlerde tasavvur (düşünerek) ederek öyle tefsir etmişler (açıklamışlar).” 

Yani Mehdi hem Türk, hem Arap asıllı (mı) olacaktır? Ayrıca artık hilafet merkezi diye bir şey de yoktur. O zaman İstanbul da bu özelliğini kaybetmiş değil midir? Öyle ise, Mehdi hangi hilafet merkezinden çıkacaktır? Mehdi 1980 yılından beri çıkabilmek için bir hilafet merkezinin oluşmasını beklemekte bu oluşmadığı için mi bir türlü ortaya çıkamamaktadır? 

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara