Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '07

 
Kategori
Müzik
 

Şair ceketli çocuk

Şair ceketli çocuk
 

Bugün Ukrayna sınırları içinde olan Pripyat kentinde (nükleer reaktörde çalışanların yaşadığı) Çernobil nükleer santralinde, 1986 yılında büyük bir patlama meydana geldi. Patlama sonucu hızla yayılan radyasyon yüklü bulutlar, Karadeniz’e ölüm taşıdı. Liberal politikalar icra ettiklerini söyleyen köylü kafalı siyasetçiler, televizyona çıkıp radyasyonlu çaylar içtiler öyle ya radyasyon Türklere bir şey yapmazdı(!). O zamanlar Hopa’da, bıyıkları henüz terlememiş bir çocuk da yaşıyordu, ileride başına geleceklerden habersiz olan bu gencecik çocuk Kazım Koyuncu’dan başkası değildi.

Türkiye devrimci mücadelesinde, Karadeniz’den her zaman yiğit gençler çıktı. Fatsalı Fikri Sönmez, Ordulu Haki Karer, Ardeşenli Cihan Alptekin, Samsunlu Mahir Çayan, Nihat Yılmaz ve daha birçok erdemli insan. Birçoğunun öldürüldüğü Kızıldere katliamı zamanı, gözlerini açtı hayata Kazım Koyuncu. Mehmedali Barış Beşli ile beraber kurdukları Zuğaşi Berepe (Lazca: Denizin Çocukları) ile ilk kez duydum adını, küçük bir sahil kasabasında günlerce bu kaseti dinlediğimi hatırlıyorum. Asimle edilmeye çalışılan bir halkın, Lazların dilini müzikte yaşatma kaygısı ile yola çıkmışlardı. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden siyasal nedenlerden dolayı ayrılmak zorunda kaldı. Unutturulan bir halkın çocuğu olan Koyuncu’nun, yine unutturulmaya çalışan bir halkın mücadelesini anlatan afişleri dağıttığı için gözaltına alındığını, işkence gördüğünü pek kimse bilmez, bilmeyenlerin suçu değil. Kazım Koyuncu, bir devrimcinin bunu yapmasının tarihsel bir sorumluluk gereği olduğunu bildiğinden, hiç dillendirmedi. Acılarını, umutlarını, geçmişin mirasını, barışı şarkılarında ve kendi dilinde söylemeye çalıştı kısacık ömründe. Denizin çocukları Lazlardan, güneşin çocukları Kürtlere hep selam söyledi. Popüler kültüre hiç taviz vermedi, bir söyleşisinde Lazlara seslenerek: “Bunca yıldır müzik yapıyorum, bir türlü sevdiremedim kendimi size, bir TV dizisi müziği yüzünden beni benimsediniz.” sözleri, karşı duruşunun en güzel örneği.

İflah olmaz bir Trabzonspor taraftarıydı, en büyük hayali tuttuğu takım için bir marş yazmaktı. Ne yazık ki buna zamanı olmadı. Çernobil’den kaptığı radyasyon, onu en verimli zamanında yatağa düşürdü. 2004 sonlarında akciğer kanserine yakalandı. Bu hastalığa yakalanmadan önce de, Karadeniz’de kanserden artan ölümlere dikkat çekti hep, sorumluların hesap vermesini istedi, geniş çaplı ve sadece bu hastalık üzerine hizmet verecek bir hastanenin kurulması için çabaladı. Bunlarla da yetinmedi, çevre yolu projesine karşı çıktı, tarihi mirasın yok olacağını söyledi. Ne yazık ki 25 Haziran 2005’te, 34 yaşında, gerçekleştirmek istediği birçok şeyi bitiremeden aramızdan ayrıldı.

Sevgili şair ceketli çocuk, sevgili Kazım, Trabzonspor marşı yazamadın, üzülme. Tuttuğun takımın başında çapsız bir adam var şimdi ve takım iki yıldır küme düşmekten son anda kurtuluyor, bari bunu görmedin. Sevgili şair ceketli çocuk, Karadeniz çevre yolu, senin ve dostlarının yaptığı bütün protestolara rağmen açıldı. Sevgili Kazım, Karadeniz’de insanlar hala kanserden ölmeye devam ediyorlar ve istediğin hastane açılmış değil. Sevgili şair ceketli çocuk, her zaman yanında olduğun, acılarını yüreğinde hissettiğin Kürtler, barış ve kardeşlik mücadelesine devam ediyorlar. Kürtler seni hiç unutmadı, didou nana ve diğer şarkıların hala dillerde ama senin gibi yiğit, devrimci insanların çoğalması en büyük dilekleri.

Bir söyleşide, kendine şair ceketli çocuk diyordun, son sözlerin tam da şair ceketli bir çocuğun sözleri:"Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "CHE" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya.”

 
Toplam blog
: 67
: 1679
Kayıt tarihi
: 11.08.07
 
 

Adıyaman'da doğdu. ilk ve ortaöğrenimimi yatılı bölge okullarında okudu. İzmir 9 Eylül İktisat Fa..