- Kategori
- Felsefe
San' dığım

Sansürsüz bir film gibidir hayat… Ağır çekim acılarla, hızla yaşlanırsın. San’dığın başlar, kandığın sürer, yandığın biter. Gök girer, kızıl çıkar. Bir son dakika haberi kulaklarında, içtiğin çaydaki tomurcuk gibi patlarsın. Açan çiçek sanırsın. Kokan dehşetten genzin yanar. Serseri bir köpek gibidir aşk. Bir sabah şezlonglarda uyanırsın.
Terziye boy verip, ceket diktirmektir mutluluk. Pazardan aldığın siyah pabuç. Gülüşündeki hüzünde, Jakond’la yarışırsın. Jakond; nergislerde, hüzün; sende kalır…
Yüzün, hüzündür artık… Ceketi çıkarırsın. Sol cebinde unutmak zorunda oldukların, sağ cebinde hatıraların vardır.
Tatar Ramazan filminden bir sahnesindir artık. Koluna dolarsın ceketi. Diğer elinde bir hançer gibidir hayat. Yeni bir hayatın karşısında, eski zamanlar meydanında, horozlanırsın.
Sol cebinden, bir Neşet Ertaş havası kıpırdar. Koluna doladığın ceket, koluna girer. Yenileceğin son savaşı komuta eden, Spartaküs’sündür artık. Küssündür artık:
O uzak ülkeden dönerken iki şezlong getirmiştim. Güneşli geçecekti günlerimiz. Gecelerimizde şems’iye açacaktık. Biri mavi diğeri yeşildi şezlongların. Aynı renkten kılıfların içindeydi. Ak bir denizdi girdiğimiz. Bacaklarımızı küçük balıklar yalardı. Pıt pıt balıklarıydı adımız. Yeşil şezlong benim olsun dedin, gözlerine benziyor, mavi şezlong senin dedin, yarınlarımıza benziyor…
Hayatın perdesini yırtarak gelen Javs, bir lokmada yuttu seni. Sen, kahraman bir, pıt pıt balığıydın. Tek bacaklı kaptanlar sevmez beni, Mobidiği yardımına yollayamadım.
O, uzak ülkeden getirdiğim, şezlonglarlayım şimdi. Yeşil olanı mavi kılıfa, mavi olanı yeşil kılıfa katıyorum. Onları ayırmıyorum. Post modern bir Napolyon şarkısı söylüyorum.
Sandım
Kandım
Yandım