Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

11 Temmuz '12

 
Kategori
Öykü
 

Sarımsak kokulu öyküler

(Bu Öykülerin Gerçek Kurum Ve Kişilerle İlgisi Benzerliği Yoktur)

KIRILDIĞIMDA BEN BİR SERAMİK KÜLLÜKTÜM

Kırıldığımda ben bir seramik küllüktüm. Tam da ortadan ikiye ayrılmıştım. Bir daha birleştirilmem söz konusu bile değildi. Zaten bunu da kimse yapmazdı. Yapamazdı.

Yerden yukarı doğru şöyle bir baktım. Beyaz eldivenli, kıyafeti siyah, içinde ince uzun bir delikanlı bana bakıyordu. Gözleri kocaman ve ağlamaklıydı. Bu sarayın genç uşağıydı. Yere düştükten sonra o çaresizdi bense kırılmıştım.

Yerde neden kırık vaziyetteydim bunu anlıyordum. Gövden ikiye de ayrılsa aslında içimiz parçalanıyordu. Bu asker görünüşlü genç hızla mutfaktaki çeşmeye koştu ve yüzünü acıtır gibi yıkamaya başladı. Sonra tekrar bana doğru yürüdü. Bir bardak su içti. Sakinler gibi oldu. Gözleri nemli hatta fazlasıyla ıslaktı, ağladığını bir erkek olarak kendine bile ifade edemiyordu. Çünkü paşa onlara güçlü olmayı öğretmişti. Suyu yudumladıktan sonra, yere diz çöktü. Bana doğru çömeldi ve beni okşar gibi kırıklarımı toparlamaya başladı. Çünkü ben ona Paşa'sının emanetiydim. Beni eline aldı özür diler gibi baktı ve O’nu kaybettiğimizi söyledi. Boğazı düğümlenmişti ve gerisini getiremedi. Bir an yere yığılır gibi oldu daha sonra tekrar toparlandı. Bu arada benim bir parçam dizine saplanmıştı ama o acıyı bile hissetmiyordu.Onu kaybettik o öldü diye sürekli mırıldanıyordu.Bir taraftan da beni toplamaya çalışıyordu.

Ben onun beyaz eldivenleri içinde artık öksüz kalmıştım. Avucundan beni masanın üstünde duran diğer küllüğün içine koydu ve mutfaktan ayrıldı.

Mutfakla birlikte sarayın bütün odalarını derin bir sessizlik almıştı. Bulunduğum yerden dışarı baktım. Tek tek insanlar saraya gelmeye başlamıştı. Ben Paşamla birlikte odayı paylaşan diğer eşyaları düşündüm. Zor günlerinde hep onun yanında ve ona aittik. Şimdi ise yalnız kaldık. Paşa’nın hepimizle bir anısı vardı. Mesela beni bir Anadolu gezisi sırasında Kütahya’dan bir çini ustasından almıştı. Benim mavilerime hayran olmuş ve yanından, çalışma masasından hiç ayırmamıştı. O uzun boylu askerine’ çocuk bu küllük sana emanet onu masamdan ayırma’ demişti. Uzun yıllar ayrılmadım hep yanındaydım. O uzun soluklu uykusuz gecelerde, savaş meydanlarında çadırlarda, bir nefeslik kararlarda hep yanında oldum. Seni çok özlüyorum ve bir canlı gibi ölmeyi öyle istiyorum ki....

Yıllar önce saat dokuzu beş geçe ben ve bütün sevenleri Onu kaybetmiştik. Onun bedeni toprak olmuşken ben yıllar sonra bile kırıklarımla sürünmekteyim. Paşa’nın ölümden sonra bunca yıldır gördüklerim ve yaşadıklarım bütün kırıklarımla canımı yakıyor.

Kırıldığımda ben bir seramik küllüktüm. Şimdi ise geçmişini unutan tarihini fosilleştiren kırıntılar arasında çürümeye çalışıyorum.

MİLİTANART

  

   

      

 
Toplam blog
: 12
: 344
Kayıt tarihi
: 25.11.08
 
 

GONCA YAZGAN, 1965 İstanbul doğumlu ve lise mezunu. Evli iki çocuk annesidir.   Resim çalışmaları..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara