Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Şubat '08

 
Kategori
Sosyoloji
 

Savaş susturuyor, Bülent Ersoy konuşuyor

Savaş susturuyor, Bülent Ersoy konuşuyor
 

Filozofun dediği gibi; “Savaşlarda, ilk önce gerçekler ölür, sonra insanlar.” Savaşları bundan güzel bir söz anlatamaz. TSK’nin Kuzey Irak’a yaptığı kara harekatı başladıktan bu yana, yukarıdaki sözü haklı çıkaran birçok neden oluştu. Kitle iletişim araçlarının teknolojik olarak geliştiği çağımızda, gerçekleri medya öldürüyor.

Türk medyasının (Taraf, Evrensel ve Birgün’ü bir kenara bırakırsak) gerçekleri öldürme konusunda ne kadar uzman olduğunu bildiğimiz için, fazla bir umuda kapılmadık doğrusu. Gazete ve televizyonlar hizaya gelmeye hazırlanırken, ilk hiza emri operasyonun ilk günü geldi. Genelkurmay yaptığı açıklamada, çatışma bölgesine girecek gazeteler için güvence veremeyeceğini, kendi açıklamaları dışındaki açıklamalar itibar edilmemesi gerektiğini belirtti. Kısacası, haberi ben vereceğim, siz de başka haber yapmayacaksınız denildi. Genelkurmay’ın bu açıklaması beni şaşırttı doğrusu. Medyanın bunun dışında başka bir yöntem uygulamayacağı önceki pratiklerden belliydi zaten. Bu tablo çerçevesinde, operasyonun ilk günü gazeteler manşetleri patlattı. Genelkurmay daha açıklama yapmadığı için, kimi on bin askeri, kimisi beş bini sınır ötesine geçirdi, sayıda anlaşamadılar, gönüllerinden ne koptuysa, rakama onu yazdılar. Yine operasyonun yapıldığı dağlar için bazı gazeteler sıcaklık için -13 derece, bazıları da -30 derecede karar kıldı. Zannedersiniz ki, gazete muhabirleri dağın başına çıkmış, ellerinde termometre, askerin kaç derece sıcaklıkta savaştığını saptayan eksperler. Operasyon zarfında, Genelkurmay’ın yaptığı açıklamalar kısa olduğu için, gazeteler yaşamlarını yitiren askerlerin cenaze törenlerini öne çıkarmak zorunda kaldı. Çatışmalara özgü hiçbir özel haber çıkmadı şu ana kadar gazetelerde. Televizyonlar da hak getire. Tartışma programlarında savaş tartışılıyor, çözüm ne olmalı diye sorular soruluyor. Heyhat, hep aynı isimler, aynı klişe cümleler. Kürtler adına iki çift laf edecek birine ekranlar kapalı. Kendin çal, kendin oyna manzarası son sürat devam etmekte. Söyleyin bana, şimdiye kadar yaşanan çatışmalar için, haber diyeceğimiz bir şey yazıldı mı? Çok önemli bir sorun için askeriye yöntemler uygulanıyor, yaklaşık bir hafta geçti, onlarca genç yaşamını yitirdi ve medyamızda bir tane haber yayınlanmadı, akıllara ziyanlık burada yatıyor.

Daha önceki yazılarında, çatışmaların Kürt sorununa bir katkı sağlamayacağını, siyasal çözüm gerektirdiğini yazan fikir erbapları (Perihan Mağden, Yıldırım Türker ve Mehmet Altan gibi birkaç istisnayı ayırmak gerek yine), operasyonun yarattığı kaotik ortamdan dolayı aniden sus pus oldular. Konuya değinenler de, operasyonun nasıl şahane yürüdüğü üzerine yazıp çizdiler. Her gün yaşamını yitiren asker ve militan sayılarının çetelesini tutuyor, ölümler üzerinden kendini var etmeye çalışanlar. Ne kadar kolay, ölümden uzak, sıcacık odalarda kahramanlık öyküleri yazmak. Yitip giden hayatları, yaşanılan acıları, trajedileri anlamak için, insanın bir vicdanı olması gerekiyor. Savaşlarda, gerçeklerden önce vicdanlar ölüyor aslında. Vicdanını ortaya koyanların azlığı ise yeterli olmuyor. Böyle durumlarda hiç umulmadık aykırı sesler de ortaya çıkabiliyor. Tıpkı Bülent Ersoy’un yaptığı çıkış gibi.

Türkiye’nin en tanınmış transseksüeli olan şarkıcı Ersoy, bir televizyon programında söyledikleri ile lafa gelince aydınım diyenlere, farkında olmadan iyi bir ders verdi. Cinsel kimliğinden dolayı 12 Eylül Cuntası döneminde sahne yasağına maruz kalan, Zeki Müren gibi ikiyüzlü bir ahlak yerine, açıkça cinsel tercihini savunmasından dolayı, Müren’e göre daha tutarlılık gösteren bir kişilik sergiledi. Hayatımın hiçbir döneminde ne Bülent Ersoy’un ne de Zeki Müren’in şarkıları dinlemişliğim yok, bundan sonrada dinlemeyeceğim muhtemelen. Fakat ne zaman ikisi kıyaslansa, sırf kişiliklerini ortaya koyma tarzlarından dolayı, Ersoy’u daha yakın hissettim. Ki Ersoy, hayatının hiçbir döneminde, diğer transseksüellerin maruz kaldığı saldırılar hakkında ses etmişliği yoktur. Ama bu sefer susmadı, söyledikleri çok çarpıcıydı. Sistemin starlığına yükselmişliğinden dolayı, söyledikleri az buçuk deprem etkisi yarattı. Ersoy özetle, anne olsam çocuğumu bu savaşa yollamazdım, benim savaşım değil bu, çocuğum olacak yetiştireceğim, birisi gelsin çatışsın ölsün diyecek, kabul edemem. Aynı sahnede yer alan Ebru Gündeş’in vatan-millet-sakarya sloganına ise, bunlar klişe laflar diyerek geri adım atmadı. Söz Ebru Gündeş’ten açılmışken, söylediklerinin Ahmet Kaya’yı linç etme gecesinde söylediklerinden tek bir farklı harf kullanmadığını görmek, zekası açısından ipucu vermekte. Ersoy’a hemen soruşturma açıldı, ekran yasağı yolda. Belki Ersoy, baskılar sonucu geri adım atabilir, söylediklerinin yanlış anlaşıldığını söyleyebilir, hiç önemli değil. Kurşun namludan çıktı bir kere. Tam da yeni Bülent Ersoy’ların çıkma zamanıdır.

Bülent Ersoy’un bu sözleri için, Ahmet Türk: “diğer aydınlara ders olsun.” Ben de ders olsun diyeceğim ama kaçıncı ders olacak bu, onu da saymam lazım.

Ne demişti 150 yıl önce bilge: “ Savaşta önce gerçekler ölür.” Ölen, öldürülen her gerçek, vicdanları da öldürür, ölen her vicdan ise genç insanların daha çok ölmesine katkı sunar. Hiç olmasa şimdi vicdanlarımızı sorgulayalım, çok geç değil henüz.

 
Toplam blog
: 67
: 1679
Kayıt tarihi
: 11.08.07
 
 

Adıyaman'da doğdu. ilk ve ortaöğrenimimi yatılı bölge okullarında okudu. İzmir 9 Eylül İktisat Fa..